22 Şubat 2019 Cuma

Yolu yok Donkişot’um!* - MİNE SÖĞÜT

Gezi, 2013 yılının haziran ayına damga vuran ve sürdüğü kısacık zaman aralığında bu ülkenin endişeli ve aydınlık halkına büyük bir umut aşılayan tuhaf bir rüyaydı. 
Gülen tarikatının hücreleri, bir kanser gibi bünyesine yayıldığı devlet ve kamu kurumlarından, iş dünyasından, sanat dünyasından, medyadan, polisten, ordudan, yargıdan ve en önemlisi iktidardan henüz ayıklanmamıştı. 
Patladığında mevsimlerden bahardı. 
O bahardan bu kışa, arada geçen zamanda...
Bu ülkede hangi devlet yıkıldı, hangi devlet, kuruldu? 
Hangi hükümet gitti, hangi hükümet geldi? 
Hangi iktidar yerini hangi iktidara bıraktı?
O bombalar neden ardı ardına patladı? 
O süreçler neyle baltalandı? 
Bu arada neler yağmalandı? 
Zamanı geldiğinde tarih, 2013 yılının Türkiye’siyle 2019 yılının Türkiye’si arasındaki uçuruma bakacak ve bu soruların cevaplarını o uçurumda gördüklerinde bulacak. 
Ve bugün inatla bir darbe girişimi olarak lanse edilmeye çalışılan “Gezi”nin aslında “ne” olduğu o zaman anlaşılacak. 
Gerçek şüphe nedir, şüpheliler kimdir, bir gün mutlak ortaya çıkacak. 
Şu andaki şüphelilere bir bakın, ne yapmışlar?
Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmişler. Hükümetin görevini yapmasını engellemeye çalışmışlar. 
Mala zarar vermişler. 
Tehlikeli maddeler bulundurmuşlar. 
İbadethaneleri, mezarlıkları yakıp yıkmışlar. 
Yağmalar yapmışlar.
İnsanları yaralamışlar. 
Bu şüpheliler... 
Oyuncu Mehmet Ali Alabora’ymışlar, gazeteci Can Dündar’mışlar, iş insanı Osman Kavala’ymışlar, avukat Can Atalay’mışlar, yapımcı Çiğdem Mater’mişler, mimar Mücella Yapıcı’ymışlar... Onlarla beraber toplam on altı aydın ve eğitimli insanmışlar. 
Ağırlaştırılmış müebbetle yargılansınmışlar.
Bu on altı insanı... 
Hukuku niyete alet ederek katran ve tüye buluyorlar. 
İbreti âlem için cahilleştirdikleri halkın önüne “düşman” olarak atıyorlar. 
Onları dünyanın en tehlikeli teröristleriymiş gibi idam cezasına denk bir cezayla, ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılamaya kalkışıyorlar. 
Bu insanların nasıl insanlar olduklarını düşünmekten vazgeçin; 
İdeolojilerini, kişiliklerini, kaygılarını, hayallerini, niyetlerini bir kenara atın;
Sadece mesleklerine bile baksanız, bu ekibin bir ülkeyi yıkacak değil aksine kuracak nitelikte olduğunu görürsünüz.
Şu an hukuk ne derse desin, bu iktidar kimi neyle itham ederse etsin, sonuç neye varırsa varsın gerçek net ve tektir. 
Tarihin herhangi bir zamanında ve yeryüzünün herhangi bir yerinde... 
Bir ülkenin gazetecileri, mimarları, hukukçuları, iş insanları, yazarları, sanatçıları, entelektüelleri, akademisyenleri, gençleri gidişattan endişelenir ve bir araya gelirlerse... 
Hükümete, devlete, ülkeye, siteme itiraz edip bir şeyler artık değişsin diye sokağa çıkarlarsa... 
Hele hele bir de istedikleri değişimin gerçekleşmesini sağlarlarsa...
İnsanlık bunu korkunç bir darbe diye değil; 
Muhteşem bir aydınlanma diye geçirir kayda.

Mine Söğüt / CUMHURİYET

*“... Yolu yok Don Kişot’um benim, yolu yok Yel değirmenleriyle dövüşülecek!...” Nâzım Hikmet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder