8 Şubat 2019 Cuma

Anayasal laikliğin 82. yılı - RIFAT OKÇABOL

Laiklik ilkesi 5 Şubat 1937’de Anayasal bir ilkeye dönüşmüştür. Laikliğin bir boyutu inanç özgürlüğü ise diğer boyutu da bireysel özgürlüktür. Özgürleşmemiş bireyin laik olması kolay olmadığı gibi özgür olmayan bir devletin de laik bir devlet olması kolay değildir. Bu bağlamda laiklik açılımının 1937’den çok önce, küresel sömürgenlere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı ile başladığını düşünmek mümkündür. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, Cumhuriyetin ilan edilmesi, Tevhidi Tedrisat ile Medeni Kanunun çıkarılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, parasız ve karma eğitime geçilmesi, rakam ve harf inkılabının yapılması, okullardan din derslerinin kaldırılması ve ezanın Türkçe okunması yönünde atılan adımlar, laiklik açılımını devam ettiren adımlardır.

Gericilerin ve küresel güçlerle işbirliği yapanların, yukarıda özetlenen ve Cumhuriyet Devrimleri olarak nitelenen açılımlara karşı çıkmaları bu nedenledir. 

Ülkemizde yaşanan laiklik karşıtı dönüşümler de, sözde çok partili demokratik yaşama geçilmesi (1946) sonrasında birincil sömürgen ABD’ye yakınlaşması ile başlamış ve gericilerle sömürgecilerle işbirliği yapan partiler-siyasiler aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bu bağlamda o günden buyana iktidar olan hemen tüm hükümetlerin sorumluluğu vardır. Bu süreci aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür.
  • İnönü’nün CHP’si, 1949’da din dersini ilkokulda (isteyenlerin başvurmasına dayalı) seçmeli ders yapmıştır. 
  • Menderes’in DP’si, din dersini ortaokulda seçmeli ders yaparken, istemeyenlerin başvurusuna dayalı) seçmeli ders yapmıştır. İmam hatip okulları ile bu okullara öğretmen yetiştirecek İslam enstitüleri açmış, ezanı yeniden Arapça okutmuş, anayasa, eğitim ve genelkurmay gibi Türkçe sözcükler yerine teşkilatı esasiye, maarif ve erkanıharbiye gibi sözcükleri kullanıma sokmuş, sözde dini liderlerle ilişkiye girmiştir.
  • 27 Mayıs devrimini gerçekleştirenler, mesleki eğitim niteliğinde olan 19 imam hatip okulu için bakanlıkta Din Öğretimi Genel Müdürlüğü oluşturmuşlardır.
  • Demirel’in AP’si, din dersini liselerde seçmeli ders yapmış, imam olamayacak kızların imam hatiplere girmesine izin vermiştir. 1970 sonlarında 1-2 yılda yüzlerce imam hatip okulu açmıştır (şu anda ülkede söz sahibi olanların çoğu Demirel’in açtığı okullarda yetişmiştir). 1960 sonrasında açılan fikir kulüplerine ve 1968 üniversite gençliğine karşı ülkücü ve gerici oluşumları, devrimci öğretmen örgütü TÖS’e karşı milliyetçi öğretmen kuruluşlarını ve komünizmle mücadele derneklerini desteklemiştir. Demirel’in desteklediği bu gerici kesimler, “6. Filo-ABD defol” gösterisi yapan bağımsızlık yanlısı gençlere karşı “Kanlı Pazar” katliamını gerçekleştirmiştir. Demirel’in partisinin oylarıyla ABD karşıtı gençlerin liderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 1972’de idam edilmişlerdir. 
  • Genelkurmay başkanlığından Cumhurbaşkanlığına getirilen Cevdet Sunay, ülkenin geleceğinin bağımsızlıkçı-Atatürkçü 1968 üniversite kuşağına değil de imam hatiplilere bırakılmasını istemiştir.
  • 12 Mart 1971 askeri muhtırası sonrası kurulan hükümet, imam hatip ortaokulları dahil tüm mesleki ortaokulları kapatmıştır. Ancak Ecevit’in CHP’si, 1974 yılında Erbakan’ın MSP’si ile kurduğu koalisyon hükümeti zamanında, imam hatip ortaokullarını yeniden açmıştır.
  • 12 Eylül 1980 darbesi, zaten, bir CIA ajanının “Bizim oğlanlar başardı” dediği kişilerin işidir. Bu kişiler, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu yapmıştır. Laiklik ve bilimsellik karşıtı Türk-İslam sentezi anlayışının benimseyip uygulamış, YÖK’ü kurup bu anlayışta ve Amerikancı kişilerin rektör ya da dekan atanmasını sağlamıştır. İmam hatiplere üniversite kapısını açarken, laikliği ve bilimselliği savunan sol düşünce ve kuruluşlara yaşam hakkı vermemiştir. 1977’de Erbakan’ın partisinden senatör adayı olmuş ve bir bakıma dünyayı sömürme aracı işlevi gören Dünya Bankası’nda çalışmış T. Özal’ı 12 Eylül hükümetinde devlet bakanı yapıp onun kurduğu ANAP’ı iktidara taşımıştır.      
  • Özal’ın ANAP’ı, Anadolu imam hatip liseleri açmış, imam hatiplere orantısız kaynak aktarmaya başlamış, öğrencilere gerici yayınların önerilmesine yatılı devlet okullarında cemaatlerin çöreklenmesi yol açmış, Kuran kursların 8 yıllık ilköğretim diploması verilmesine çalışmıştır. Türk Ceza Kanunu’ndan 141, 142 ve 163’üncü maddeler çıkarılmış, yasalara 141 ve 142’inci maddelerin benzerleri eklenirken gerici eylemelerle ilgili olan 163’üncü madde tamamen devreden çıkarılmıştır.
  • Önceki hükümetlerle 1991 sonrasında kurulan koalisyon hükümetlerinin ne yaptığı, Erbakan’ın partisinin 1996 tarihli kongresinde, “bugünkü neslin İmam-Hatiplere ve Kur’an kurslarına yapılan yatırım sonucu olduğu”nu belirtmesinden bellidir.  
  • 1997 yılında kesintisiz 8 yıllık eğitime geçildiğinde, Kuran kursuna gitme yaşının 8 yıllık eğitim sonrasına bırakılması düşüncesi bir türlü Ecevit’e kabul ettirilememiştir.
  • AKP iktidarında ise uygulamada, başta eğitim alanı olmak üzere neredeyse yaşamın hiçbir alanında laiklik kalmamıştır. Laiklik, Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu gibi bazı yasalarda yer alan, Anayasaya sahip çıkması gerekenlerin aymazlığı sayesinde işlevsizleştirilmiş sözcük ve cümlelere dönüştürülmüştür.   
Yine de, gericilerin ve küresel sömürgenlerin amaçlarına ulaşamadıkları görülmektedir. Yıllardır camilerde, kuran kurslarında, dini öğretilerin yer aldığı resmi ve gayrı resmi tüm kurumlarda, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı öğretiler olmasına karşın, toplumdaki laik damar kaybolmamıştır. Hatta laiklik karşıtı gelişmeler oldukça bu damar güçlenmektedir.

Laik devletin sağladığı olanaklar sayesinde belirli konumlara gelmiş (bürokrat, teknisyen, yargı mensubu, … olmuş) kişiler, kendilerine, toplumuna ve insanlığına yabancılaşmaktan biraz kendilerini kurtarabilseler, laiklik karşıtlığının marjinalleşmesi işten bile değildir.  

RIFAT OKÇABOL / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder