Geçmişte çok sendika kongresi izlemiştik, dün yıllar sonra Yol-İş Kongresi’nin açılışına gittik. Eski kongrelerde, Türk-İş başkanları, günün iktidarı ile muhalefetini; emek hak ve çıkarları açısından eleştirirlerdi. İktidar ve muhalefet parti temsilcileri de en ön sırada yer alırlar, işçiye bakışları açısından birbirlerini yererler, zaman zaman çetin, sert tartışmalar yaşanırdı.
Dün, Yol-İş Kongresi’nde iktidardan Çalışma Bakanı değil, İçişleri Bakanı vardı. Süleyman Soylu, reisi en az üç çocuk yapılmasını öneren parti adına dünya nüfusunun artmasından yakınarak, yakında insanlığın suya bile erişiminin zorlaşacağından söz açtı. Kenevir yetiştirilmesine önayak olan bir parti iktidarının bakanı olarak da uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasının yaratacağı tehlikelere değindi. Muhalefet adına İYİ Parti, SP vardı. Reis ittifakından BBP vardı. CHP’den temsilci yoktu. Çok önemli bir işi çıkmış olmalı ki, işçi sendikalarından sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba da kongreye katılamamıştı. Kemal Kılıçdaroğlu, telgraf göndermişti.
Açılış konuşmalarını dinledik.
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, asgari ücretin 2 bin 4 lira yapılmak istendiğini bunun 2 bin 20 liraya çıkarılması, yani 16 lira artması için Çalışma Bakanlığı’nda yaptıkları mücadeleyi anlattı.
Yol-İş Başkanı Ramazan Ağar, taşeron işçileri konusunda verdikleri haklı mücadele ve kazanımlara öncelik tanıdığı konuşmasında, “Artan eşitsizlik; ekonomi, demokrasi, sosyal uyum, çalışma barışı açısından büyük bir tehlike haline dönüşmektedir” dedi.
Zaten “demokrasi”ye değinen bir başka konuşmacı da olmadı.
Kongreye çağrılı kalabalık bir grup yabancı sendika temsilcisi, Türkiye’de hiçbir demokrasi sorunu olmadığı kanısına varmış olabilirler diye düşündüğümüzden; İnşaat ve Ağaç İşçileri Federasyonu Genel Sektereri Amber Yuson’a, Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük ortamı ile ilgili ne düşündüğünü sorduk. O da taşeronlaştırmadan söz açtı, işçilerin doğrudan ve güvenceli bir istihdama kavuşmaları gerektiğini anlatıp, “İktidar ve işverenler güvencesiz işçi çalıştırarak sendikal hareketi tehdit ediyorlar” diyordu ki...
Bir sendika görevlisi gelip bizim Yuson ile yaptığımız söyleşiyi kesti.
Gerekçe: İçişleri Bakanı geliyordu ve biz onun geçeceği koridorun bir köşesinde söyleşi yapıyorduk!
İçişleri Bakanı’nın olduğu yerde, hem de Bakan’ın yolu üzerinde, ona buna demokrasi ve özgürlük soran meraklı gazeteci olmak çok büyük bir hadsizlik sayılabilirdi.
Ne yapalım, biz de gidip bulabildiğimiz, üstünden kovulmayacağımız bir sandalyeye (birkaç sandalyeye oturmaya kalkınca, delegeler bizi kaldırdı: Arkadaşları sigara içmeye gitmişler, geri geleceklermiş...) tünedik.
İşçi kongrelerinde eskiden basın için ayrı yer ayrılır, o yer de tıklım tıklım dolardı. Dünkü kongrede, “medya”nın işçilere ve işçilerin sorunlarına ilgisizliğinden olacak, basına özel bir bölüm ayrılma gereği duyulmamıştı.
Yol-İş kongresi bize, bir küçük Türkiye fotoğrafı sunmuştu aslında.
Benliği ile övünen iktidarı ve ortada görünmeyen muhalefeti ile hakkını yeterince arayamayan, baskılardan yakınamayan, demokrasiden söz edemeyen, medyası emekçilerle tüm bağlarını kesmiş, basınına özgürce çalışma olanakları tanımayan Türkiye’nin fotoğrafını...
Işık Kansu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder