Bizi tarihin girdabına sürükleyen gizemin sonu var mıdır diye çok düşündüm?.. Olabilir mi tarihin soylu mabetlerinin önünde, insanı şaşkınlıktan esas duruşa geçiren bir eser?..
Efes mi, Hasankeyf mi, Nemrut mu yoksa çölde haykıran yumruklar gibi duran Mısır Piramitleri mi?.. Hiç kuşkunuz olmasın artık hiç biri değil!..
Çünkü artık bambaşka bir yer var...
Mezopotamya'nın bağrındaki o tepeye baktığınızda, tarihin en eski kalıntılarıyla orada el ele tutuştuğunuzda, gizem sarmalının içinde zihninizde çok sorular da dolaşacaktır;
Acaba kaç tarih parçası, geçmişin izlerini günümüze taşırken, tarihin tam ortasında paslanmaz bir çivi gibi duruyordur...
Kaç tanesi, eskimiş bir arkeolojik bayrağı, terk edilmiş tepelerin zirvesinde, kayalara mıhlanmışçasına dalgalandırıyordur?..
Ve kaç tanesi "zaman su gibi akıyor" gerçeğinde savrulurken; aynı zamanda tarih hiç ummadığımız kadar eskiden başlamış diye düşündürüyordur?..
Peki, eski zaman insanlarının ellerinin değdiği, ayak izlerinin savrulduğu topraklarda; sanki az ötede, bir kayalığın ardından bize hiç benzemeyen ancak bize geçmişi şoke edecek biçimde anlatacak bir canlı çıkacak gibiyse ne yaparsınız?..
İşte orası; yani Urfa'nın adeta terk edilmiş bir köşesinde, bozkırın ortasında, bir vadinin yükseğinde, kollarını bağlamış, ellerini kenetlemişçesine sabırla bekleyen tarih babanın, size "heeyyyy" diye bağırdığını hissettiriyor!..
Başınızı kaldırıp baktığınızda, bağrı deşilmiş bir bedenin içinden, sanki ana rahminden isyan edercesine çıkan o kalıntılara odaklanıyorsunuz ve tarihe başkaldırır gibi yükselen o şaşkın kayalarla göz göze geliyorsunuz!..
Toprakta isyan eden tarih!..
Orası Urfa... Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı, Hz. Eyüb'ün sabır mağarasında çile çektiği şehir... Hz. İsa'nın yüzünün yansıdığı mendil o kentin kapılarına asılmıştı...
Peki ya Adem ile Havva?..
Dünyanın ilk üniversitesinin kalıntılarının yer aldığı Harran'a uzanan uçsuz bucaksız ovada, daha nice keşfedilmemiş tarih yaprağı dururken, biri artık toprağın altında zamanın tükenmişliğine isyan ederek baş kaldırdı...
Alman Der Spiegel dergisi, işte o yüzden "Adem ile Havva burada yaşadı" diye yazdı...
Orası "Dünya'nın İlk Tapınağı Göbeklitepe..."
İnsanlık tarihiyle ilgili şimdiye kadar yazılan ve bilinenleri alt üst eden bir şaşkınlık merkezidir orası...
Urfa'ya 15 km. uzaklıktaki bu arkeolojik bölge, bir çiftçinin bulduğu bereket tanrısı heykeliyle dikkat çekmiş... 1995 yılında arkeolog Prof. Klaus Schmid tarafından Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün desteğiyle başlayan kazılar sonucu günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiş müthiş kalıntılar ortaya çıkartılmış.
Dünya arkeolojisinin şaşkınlıkla izlediği Göbeklitepe kalıntılarını Urfa tarihi üzerine araştırmalarıyla tanınan değerli dostlarım Müslüm Akalın ve sanat tarihçisi Cihat Kürkçüoğlu'yla birlikte dolaştık...
"Arkeolojik olarak Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine (M.Ö. 9.600 - 7.300) ait olan Göbeklitepe'de, bir tepe üzerine inşa edilmiş çok sayıda yuvarlak biçimli yapı" bulunmuş...
Kayaların üzerinde ustaca çizilmiş tilki, yaban domuzu, boğa, yılan, turna ve yaban ördeği tasvirleri var... Taşlar üzerine kazılan hayvan tasvirlerinin yanında üç boyutlu kabartma şeklinde yapılan başka betimlemeler de yer alıyor... Bunlardan en önemlisi "T" biçimindeki sütunun yan tarafındaki müthiş aslan kabartması.
Göbeklitepe'de stilize edilmiş insanları tasvir eden "T" biçimindeki sütunların ağırlıkları 40 ila 60 ton arasında değişiyor... İlkel el aletlerinden başka bir aracın olmadığı bir çağda, devasa sütunların bölgeye nasıl taşındığı ve dikildiğini arkeologlar henüz saptayamamış...
Gizemin dans ettiği şehir!..
Peki nedir burası?.. Bir yaşam alanı mı, bir kale mi, bir mabet mi ya da bir mezarlık mı?.. İnsanlığın avcı toplayıcı döneminde, yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olduğu 12.000 yıl öncesinde, bu yapıların nasıl tasarlandığı sorusu henüz yanıtlanamıyor.
Bazı arkeologlar "avcı toplayıcı olan bu topluluğun şamanik bir düzende organize olduklarını" tahmin ediyor...
Her ne kadar şimdiye kadar ölülere ait kemikler bulunmasa da, bazı arkeologlar Göbeklitepe'nin ölü gömme yeri olduğunu öne sürüyor... Ancak uzmanlar, kazılmamış bölgelerde kemik kalıntılarına rastlanacağını da tahmin ediyor...
Cihat Kürkçüoğlu da; kalıntıların, Kaba Taş Devri'nin sonu ve Cilalı Taş Devri'nin başına ait olduğunu düşünüyor... Yani insanlığın avcılıktan yerleşik düzene geçtiği dönem...
Müslüm Akalın ise yabancı yayınlarının bölgeyi Adem ile Havva ile ilişkilendirmesinden yola çıkarak, Urfa'nın çevresindeki bazı yerleşim birimleri ile mesire yerlerinin adlarına da dikkat çekiyor... Örneğin cenneti andıran "Edene" köyüne vurgu yapıyor...
Göbeklitepe'de henüz kazılmamış çok bölge var... Cihat Kürkçüoğlu'na göre ise oraya benzer "Hamzantepe", "Karahantepe" ve "Sefertepe"de de arkeolojiyi şaşırtacak bulgular çıkabileceğini düşünüyor...
Anlaşılıyor ki, insanlık tarihinin en eski yerleşim birimlerinden olan Urfa'nın nice tepelerinde tarihin nazlı kalıntıları ellerini gökyüzüne uzatmayı bekliyor... Ve birilerinin bir an önce o ellere uzanmasını!..
Göbeklitepe'nin bir rastlantı sonucu bulunması, insanlığın ve tarihin gizeminin çözülmesi açısından büyük bir şans...
OKURLARA NOT;
Göbeklitepe'yle ilgili 2013'teki bu gözlemlerimiz, "Oraya, tarihin dans ettiği topraklara giderseniz, hiç şaşırmayın ki, belki bir kayanın ardında ve belki de küçük bir tepenin yamacında size el edecek bir eski zaman insanının gizemini hissedeceksiniz" diye sonlanmıştı.
Aradan beş yıl geçti ve yeni buluntular Göbeklitepe'nin gizemine gizem kattı... Nisan ayında gidip göreceğim, herkese öneriyorum...
Mehmet FARAÇ / YENİÇAĞ
Efes mi, Hasankeyf mi, Nemrut mu yoksa çölde haykıran yumruklar gibi duran Mısır Piramitleri mi?.. Hiç kuşkunuz olmasın artık hiç biri değil!..
Çünkü artık bambaşka bir yer var...
Mezopotamya'nın bağrındaki o tepeye baktığınızda, tarihin en eski kalıntılarıyla orada el ele tutuştuğunuzda, gizem sarmalının içinde zihninizde çok sorular da dolaşacaktır;
Acaba kaç tarih parçası, geçmişin izlerini günümüze taşırken, tarihin tam ortasında paslanmaz bir çivi gibi duruyordur...
Kaç tanesi, eskimiş bir arkeolojik bayrağı, terk edilmiş tepelerin zirvesinde, kayalara mıhlanmışçasına dalgalandırıyordur?..
Ve kaç tanesi "zaman su gibi akıyor" gerçeğinde savrulurken; aynı zamanda tarih hiç ummadığımız kadar eskiden başlamış diye düşündürüyordur?..
Peki, eski zaman insanlarının ellerinin değdiği, ayak izlerinin savrulduğu topraklarda; sanki az ötede, bir kayalığın ardından bize hiç benzemeyen ancak bize geçmişi şoke edecek biçimde anlatacak bir canlı çıkacak gibiyse ne yaparsınız?..
İşte orası; yani Urfa'nın adeta terk edilmiş bir köşesinde, bozkırın ortasında, bir vadinin yükseğinde, kollarını bağlamış, ellerini kenetlemişçesine sabırla bekleyen tarih babanın, size "heeyyyy" diye bağırdığını hissettiriyor!..
Başınızı kaldırıp baktığınızda, bağrı deşilmiş bir bedenin içinden, sanki ana rahminden isyan edercesine çıkan o kalıntılara odaklanıyorsunuz ve tarihe başkaldırır gibi yükselen o şaşkın kayalarla göz göze geliyorsunuz!..
Toprakta isyan eden tarih!..
Orası Urfa... Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı, Hz. Eyüb'ün sabır mağarasında çile çektiği şehir... Hz. İsa'nın yüzünün yansıdığı mendil o kentin kapılarına asılmıştı...
Peki ya Adem ile Havva?..
Dünyanın ilk üniversitesinin kalıntılarının yer aldığı Harran'a uzanan uçsuz bucaksız ovada, daha nice keşfedilmemiş tarih yaprağı dururken, biri artık toprağın altında zamanın tükenmişliğine isyan ederek baş kaldırdı...
Alman Der Spiegel dergisi, işte o yüzden "Adem ile Havva burada yaşadı" diye yazdı...
Orası "Dünya'nın İlk Tapınağı Göbeklitepe..."
İnsanlık tarihiyle ilgili şimdiye kadar yazılan ve bilinenleri alt üst eden bir şaşkınlık merkezidir orası...
Urfa'ya 15 km. uzaklıktaki bu arkeolojik bölge, bir çiftçinin bulduğu bereket tanrısı heykeliyle dikkat çekmiş... 1995 yılında arkeolog Prof. Klaus Schmid tarafından Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün desteğiyle başlayan kazılar sonucu günümüzden tam 12.000 yıl önce inşa edilmiş müthiş kalıntılar ortaya çıkartılmış.
Dünya arkeolojisinin şaşkınlıkla izlediği Göbeklitepe kalıntılarını Urfa tarihi üzerine araştırmalarıyla tanınan değerli dostlarım Müslüm Akalın ve sanat tarihçisi Cihat Kürkçüoğlu'yla birlikte dolaştık...
"Arkeolojik olarak Çanak Çömlek Öncesi Neolitik A Dönemine (M.Ö. 9.600 - 7.300) ait olan Göbeklitepe'de, bir tepe üzerine inşa edilmiş çok sayıda yuvarlak biçimli yapı" bulunmuş...
Kayaların üzerinde ustaca çizilmiş tilki, yaban domuzu, boğa, yılan, turna ve yaban ördeği tasvirleri var... Taşlar üzerine kazılan hayvan tasvirlerinin yanında üç boyutlu kabartma şeklinde yapılan başka betimlemeler de yer alıyor... Bunlardan en önemlisi "T" biçimindeki sütunun yan tarafındaki müthiş aslan kabartması.
Göbeklitepe'de stilize edilmiş insanları tasvir eden "T" biçimindeki sütunların ağırlıkları 40 ila 60 ton arasında değişiyor... İlkel el aletlerinden başka bir aracın olmadığı bir çağda, devasa sütunların bölgeye nasıl taşındığı ve dikildiğini arkeologlar henüz saptayamamış...
Gizemin dans ettiği şehir!..
Peki nedir burası?.. Bir yaşam alanı mı, bir kale mi, bir mabet mi ya da bir mezarlık mı?.. İnsanlığın avcı toplayıcı döneminde, yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olduğu 12.000 yıl öncesinde, bu yapıların nasıl tasarlandığı sorusu henüz yanıtlanamıyor.
Bazı arkeologlar "avcı toplayıcı olan bu topluluğun şamanik bir düzende organize olduklarını" tahmin ediyor...
Her ne kadar şimdiye kadar ölülere ait kemikler bulunmasa da, bazı arkeologlar Göbeklitepe'nin ölü gömme yeri olduğunu öne sürüyor... Ancak uzmanlar, kazılmamış bölgelerde kemik kalıntılarına rastlanacağını da tahmin ediyor...
Cihat Kürkçüoğlu da; kalıntıların, Kaba Taş Devri'nin sonu ve Cilalı Taş Devri'nin başına ait olduğunu düşünüyor... Yani insanlığın avcılıktan yerleşik düzene geçtiği dönem...
Müslüm Akalın ise yabancı yayınlarının bölgeyi Adem ile Havva ile ilişkilendirmesinden yola çıkarak, Urfa'nın çevresindeki bazı yerleşim birimleri ile mesire yerlerinin adlarına da dikkat çekiyor... Örneğin cenneti andıran "Edene" köyüne vurgu yapıyor...
Göbeklitepe'de henüz kazılmamış çok bölge var... Cihat Kürkçüoğlu'na göre ise oraya benzer "Hamzantepe", "Karahantepe" ve "Sefertepe"de de arkeolojiyi şaşırtacak bulgular çıkabileceğini düşünüyor...
Anlaşılıyor ki, insanlık tarihinin en eski yerleşim birimlerinden olan Urfa'nın nice tepelerinde tarihin nazlı kalıntıları ellerini gökyüzüne uzatmayı bekliyor... Ve birilerinin bir an önce o ellere uzanmasını!..
Göbeklitepe'nin bir rastlantı sonucu bulunması, insanlığın ve tarihin gizeminin çözülmesi açısından büyük bir şans...
OKURLARA NOT;
Göbeklitepe'yle ilgili 2013'teki bu gözlemlerimiz, "Oraya, tarihin dans ettiği topraklara giderseniz, hiç şaşırmayın ki, belki bir kayanın ardında ve belki de küçük bir tepenin yamacında size el edecek bir eski zaman insanının gizemini hissedeceksiniz" diye sonlanmıştı.
Aradan beş yıl geçti ve yeni buluntular Göbeklitepe'nin gizemine gizem kattı... Nisan ayında gidip göreceğim, herkese öneriyorum...
Mehmet FARAÇ / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder