1789 Büyük Fransız Devrimi’ni gerçekleştiren Cumhuriyetçiler arasında “donsuzlar”* diye anılan çulsuzlar elbette çoğunluktu. Ama aydınlanmacı seçkinlerin önderlik yaptığı devrimin, epeyce ipek ve dantel donlu “yurttaşı”** da vardı.
General Alexandre Camille Taponnier de işte bu varsıl devrimcilerden ve Avrupa krallıkları birleşip, kralının kafasını kestiği gibi Cumhuriyet de ilan eden Fransa’ya saldırdığında, düşmanı püskürten kahramanlardan biriydi.
Ve bugün Paris’in en “burjuva” sokaklarından Campagne Premiere de o demler, devrimci generalin mülkünde yer alan çamurlu bir patikaydı.
General Taponnier, patikasına, 1793 yılında çıktığı ilk Cumhuriyetçi seferin, Avusturya-Prusya ordularının yenildiği Birinci Wissembourg Muharebesi’nin anısına Birinci Sefer adını vermişti: Campagne Premiere...
Fransa’da cadde ve sokak adları, zamana ve muktedirlerin keyfine göre değişmez.
Birinci Sefer patikası, 1797’de sokak olarak yapılandırılmasına karşın 1900’lerin ortasına kadar yoksul sanatçıların geniş atölyeler kiralayabildiği ya da Istria otelinde yıllık oda tuttukları; yenilikçi mimarların ucuza “tuhaf” binalar yaptığı; hepi topu 266 metrelik bir yoldu.
***
Sokakta oturan yoksul sanatçılar Thomas William Marshall, Modigliani, Nicolas de Stael, Fujita, Marcel Duchamp, Francis Picabia, Rainer Maria Rilke, Tristan Tzara, Mayakovski, Elsa Triolet ve Aragon, Eric Satie, Man Ray, Yves Klein, Chaim Soutine, Cesar vb. olarak dünyanın en büyükleri arasına girdiler. Yenilikçi mimarlardan Andre Arfvidson, 1910 yılında sokağın “art deco” 31 numarasını inşa etti.
Sakinleri ünlendikçe metrekare fiyatı yükselen Birinci Sefer sokağı, günümüzde yine “entel” ama sırtını pekiştirip cebini doldurmanın yolunu bulan seçkinlerin yaşayabildiği bir yol.
O yol ki, 1960 yılında sinemada “yeni dalga”nın öncüsü Jean Luc Godard’ın yönettiği Nefes Nefese filminin son sahnesiydi. Jean Paul Belmondo’nun canlandırdığı yaralı kahraman Michel Poiccard, uzun bir kovalamacanın sonunda, 11 numaralı binanın önünde düşüp ölmüştü.
***
Geçen cumartesi, Birinci Sefer sokağı yine kameraların, ama bu kez mobese ve mobil telefon kameralarının odağındaydı.
Filozof Alain Finkielkraut sokaktaki evine dönüyor, Sarı Yelekliler artık geleneksel hale gelen cumartesi yürüyüşlerini yapıyorlardı.
Birinci Sefer’in köşesinde yolları kesişti.Sarı Yelekliler, televizyonlara epeyce çıkan filozofu hemen tanıdılar.
Küfürler yağmaya başladı: “Defol pis siyonist!”, “Halk senin cezanı kesecek!”, “Savunduğun İsrail’e git!”, “Fransa senin değil, bizim!”, “Sen bir faşistsin, öleceksin ve cehenneme gideceksin!”
Polis araya girdi, filozofu uzaklaştırdılar. Sarı Yelekliler yollarına devam etti. Ama görüntüler yayımlanınca, Fransa ayağa kalktı.
Polis, filozofa faşist deyip ölüm ve cehennem vaat eden kişiyi, daha önce “İslamcı” diye fişlediği için kolayca saptadı. Sözleri “alenen iftira ve tehdit” kapsamında suç sayıldığından hakkında ceza davası açılacak.
***
Ama daha önemlisi, Alain Finkielkraut’a yapılan sözlü saldırının hemen ardından düzenlenen ırkçılığa karşı “Cumhuriyetçi” gösteriydi. Geçen salı akşamı, on dört siyasal kuruluşun çağrısıyla binlerce kişi Paris’in Cumhuriyet adını taşıyan büyük meydanı La Republique’te toplandı. Son zamanlarda yükselen Yahudi düşmanlığının protesto edildiği mitingde, Fransız bayrakları dalgalandı ve Arap asıllı şarkıcı Abd Al Malik’in seslendirdiği ulusal marş La Marseillaise’e eşlik edildi.
Eski Cumhurbaşkanları Sarkozy ve Hollande mitinge katılırken, katılımı istenmeyen Ulusal Cephe partisi lideri Marine Le Pen; hem filozof Alain Finkielkraut’a bir dayanışma mektubu gönderdi, hem de Paris’in Bagneux banliyösünde 2006 yılında işkence yapılarak öldürülen genç Yahudi “yurttaş”İlan Halimi’nin anısına bir toplantı düzenledi.
***
Aynı akşam, ülkenin bütün kentlerinde, özelinde Yahudi düşmanlığı, genelinde ırkçılığa karşı eşzamanlı gösteriler yapıldı.
Sarı Yelekliler, temelinde son derece haklı, devlet tarafından uzun süredir yok sayılan, sağcı Fransız taşrasının isyanı. Ama sağcı olmaları, ırkçı oldukları anlamına gelmiyor.
Ne var ki bu hareketi sabote etmek isteyen güçler; belki devletin bizzat kendisi, belki de Avrupa düzeyinde aşırı sağcı örgütler; her cumartesi seslerini duyurmaya çalışan sade insanların arasına provokatörler sızdırıyor.
Cam çerçeve indirip arabaları yakan bu provokatörler, yıkıcı ve ırkçı eylemleriyle, aslında toplumda Sarı Yelekli isyana karşı öfke, protestocular arasında da anlaşmazlık yaratarak hareketi bitirmek amacını güdüyorlar.
Ama bugün Sarı Yelek hareketi bitse, yarın başka bir isyan patlayacak.
Fransa dalgalanmaya başlayınca, kolay kolay durulmaz.
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
* Les Sans Culottes.
** Citoyen, citoyenne (Devrimci jargonda Bay/Bayan yerine).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder