3 Şubat 2019 Pazar

Uzlaşma - ERK ACARER

Fazla uzağa gitmeyelim: Erdoğan içinde bulunduğumuz “anda” bile toplumun AKP’den bakiyesini “Zillet” diye tarif ediyor. Ağır dille aşağılıyor, ayrıştırıyor! Yakın geçmişin tanıklıkları ise unutulacak gibi değil. Belleklerimizde sayısız emsal var.
15 yaşında öldürülen Berkin Elvan’ın annesinin yuhalatılması, “beka sorunu” bahanesi ile ülkenin serüvenlere sürüklenmesi, Bölge’deki yıkım, kaybetilen iktidar sonrası patlayıp her nasılsa bir anda bıçak gibi kesilen bombalar, OHAL rejimi ile başlayıp süregelen hukuksuzluklar… Endişe verici listede; sandığa darbe, kayyumlar, cezaevine gönderilen seçilmişler, avukatlar, gazeteciler var. Hukukun ve adaletin katledilmesi, ağır anayasa ihlalleri, çiftlik muamelesi yapılan Türkiye listeye dahil.
Bu ortamda adeta bir korku filmi arasına sıkıştırılmış reklamları izliyoruz. “Dünyaca ünlü piyona sanatçımız” Fazıl Say; tuşlara daha “insani” dokunuyor! Saraya çıkan oyuncular, neşeyle “ağır sansür yasasının” onaylanmasından duydukları mutluluğu dile getiriyor.
Kıymetli Baro Başkanımız; 4 katlı apartmanın 5’inci katındaki seçmeni, kütüğe kayıtlı 6 binden fazla 100 yaş üzeri kişiyi, bir daireye sıkışmış 52 oy potansiyelini görmüyor. Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın koltuğa çakılmasını da sonrasındaki lütuf gibi istifa sözlerini de hiçe sayıyor. “Sandığı güvensiz ilan etmek Türkiye üzerinde oynanan oyunun parçası” deyiveriyor. AKP’li belediyelerde boy gösterirken, mesut, güleç ifadesi önümüze düşüyor: “İhtiyacımız olan tek şey milli duruş.” Sormak lazım; bu duruşa, sahte deliller, gizli tanıklarla tutuklanan avukatlardan biri olan ve babasının cenazesine kelepçe ile götürülen Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Selçuk Kozağaçlı dahil mi? Sakarya Kuzey Gazetesi İmtiyaz Sahibi Münir Ali Kaya’nın haberinden dolayı ilçe müftülüğüne çağrılıp, ifadesinin alınmak istenmesini hangi duruş içinde değerlendirmeli?
Yargının en yetkili ağızının temel meseleleri ne? Ya da; daha manalı bir ifadeyle; bu “duruş” kaç kuruş?
Peki; sinema bileti mısırla birlikte reklamları da içeriyor mu, kurtarır mı?
Bu “samimi” havaları, “kutuplaşmanın aşılma isteği” ya da “uzlaşma eli olarak” değerlendirenler var. Karşıt düşünene ve eleştirene kızıyorlar üstelik. Oysa hukuk devletinde uzlaşmanın kuralları olur. Uzlaşma, önemli bir yanıyala resmiyet taşır; mahkemelerden de dosyalardan da kopuk değildir! Kaldı ki; her türlü ihlalin sürdüğü bir ortamda uzlaşmanın hayata geçirilmesi mümkün değil. Uzlaşma, uyarına göre değil kitabına göre olur.
Sistemli bir suç rejiminin kiriyle boğuşurken; Berkin Elvan’ı öldürenler önümüzde çocuk istismarcıları organize halde kollanırken; tecavüz edilip katledilen bir genç kadının katilleri, “Erkeklerle buluşup, içersen, tecavüz, ölüm haktır” yazan çağdışı kaynaklara referansla çürümüş kurum ve temsilcileri tarafından korunurken hangi uzlaşmaymış bu?
Nasıl olacak uzlaşma? Yolsuzluğu yapanın değil, yazanın yargılanmasının kurumlaşmasına istinaden mi?
Buna uzlaşma değil, olsa olsa ucube bir rejimin ve tek adamın her yönüyle meşrulaştırılmasına yönelik “biat” gönüllülüğü denebilir. Tam uyum ya da istendiği kadarıyla “sahte muhalefet” biat kültürü içinde tanımlanabilir. Yaşananlar karşı taraftan, iktidar ve talepleri açısından da ele alınabilir. Bu noktadan en sağlam değerlendirmelerden birini HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü yapıyor: “Egemenlik sahipleri toplumda eşgüdümü yitirdiklerinde, iktidarı elden bırakmadan, muhalefetin kimi unsurlarıyla değer ve sorumluluk paylaşımına giderler. Buna ‘rıza üretme tekniği’ denir.” Kürkçü, “Dünyada faşizm döneminde örnekleri çok, 12 Eylül’de de benzeri yaşanmıştır” diyor. Dönemler gelip geçici; iktidarların “rıza üretme” tekniğinden geriye ne kalıyor? Cevap basit: Utanç. Siyasal İslamcının 17 yıldır ezberlediğimiz yüzü. Aslında herkes biliyor ki bir tezgahtır uzlaşma!
Erk Acarer / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder