Deniz Gezmiş ve Yaşar Kemal. 4 gün önce birinin dünyaya gelişinin, diğerini kaybetmemizin yıldönümüydü. Her ikisi de birer Türkiye, Anadolu destanı. Birbirlerini tamamladılar, biri geçmişin diğeri günümüzün destanını yazmak için yaşadılar.
Yaşar Kemal börtüsünü böceğini, taşını toprağını, dağını ovasını, insanını isyanını, ağasını beyini, köylüsünü, hikâyesini, yaşamını, kurdunu kuşunu, cesaretini Anadolu’nun, anlatması için seçtiği özel bir dil - söz - beyin kurgu ustası. Anadolu onda karar kıldı, “beni en iyi sen dinlersin, anlarsın, anlatırsın, efsaneleştirirsin”...
Anadolu’nun kalbini dinledi, yürek çırpıntılarını, çarpıntılarını, akan sularını, deliren doğasını, patlayan gökyüzünü, fırtınasını borasını ve insanının doğasını...
Anadolu Yaşar Kemal’de kendi büyücüsünü bulmuştu. Onda yaşamaya karar kıldı.
Ülkemizden yazı adına, dil adına, söz adına, kurgu adına, destansılık adına dünyanın en büyük ödüllerini alabilecek bir kişi vardıysa eğer, Yaşar Kemal’di. Bazen ödüller verilmez, ama Yaşar Kemal dünyadaki tüm okurlarından tüm ödülleri fazlasıyla aldı.
Yaşar Kemal’i hiç unutmayın, diline sözüne yabancı kalmayın. Evinizin görünür köşesinde kitapları göz önünde olsun, sık sık birini alın bir köşeye ilişin ve rastgele bir bölüm okuyarak kendimizi, dilimizi, sesimizi, ruhumuzu yenileyelim, varlığı yankılansın, yaşamasını sürdürsün.
Destanın öbür yüzü
Anadolu destanının öbür yüzünde Deniz Gezmiş var. İyi ki doğdu! Bir 6 Mayıs sabahı iki yiğit arkadaşıyla yaşamdan kopartıldı. 7-8 ay sonra bu cinayetin işlendiği yeri görüyor ve yaşıyordum.
Anadolu destanının öbür yüzünde Deniz Gezmiş var. İyi ki doğdu! Bir 6 Mayıs sabahı iki yiğit arkadaşıyla yaşamdan kopartıldı. 7-8 ay sonra bu cinayetin işlendiği yeri görüyor ve yaşıyordum.
Deniz Gezmiş dünyada Amerikan emperyalizminin her yerde lanetlendiği dönemin ülkemizdeki gençlik lideriydi. Boyunduruk altındaki bir ülkede yaşamaya başkaldırmıştı.
Anlatalım: Türkiye’de askeri ve siyasi yapı ABD’nin denetimindeydi. Siyasi ve askeri işbirlikçilik, ülkenin demokratik, ekonomik ulusal güçlerinin gelişmesinin önünde engeldi. Türkiye, ABD’nin Sovyetler’e karşı küresel stratejisinin nükleer bombalarla donatılmış ileri karakolu, en uç savaş cephesiydi.
Bugünkü iktidarın sahip çıktığı Demokrat Parti, 1950 - 1960 arası ülkeyi savaş mekanizmasının parçasına dönüştürmüş, Cumhuriyetin ülkeyi her yönden inşa politikalarını terk etmiş ve ABD yardımlarıyla yaşayan bir ülke konumunu düşürmüştü. Sonraki iktidarlar da “NATO’ya bağlıyız” politikasını sürdürdüler.
ABD ve Batı, siyaseti ve ülkedeki gelişmeleri askeri yapı ile kontrol ediyordu. “Sosyal gelişmeler ekonomik gelişmeleri” aşıp iktidarları zorlamaya, yani Türkiye sıkıştırıldığı kaptan taşmaya başlayınca, siyasi ve askeri işbirlikçi yapı askeri müdahaleleri devreye sokuyordu.
‘NATO’ya bağlıyız’
27 Mayıs 1960 darbesi her ne kadar ülkenin o güne kadar tanımadığı bir demokratik anayasa ile önünü açtıysa da, NATO’nun kontrolündeydi, NATO’ya bağlıydı ve 1960’da albaylar ABD’ye, devlet memurlarının maaşlarını ödemek için 150 milyon dolar gönderin, diyordu. Bu açıdan 1960 askeri müdahalesi de Batı’nın kontrolünde, ama iç dinamiklerin yarattığı bir durumdu.
27 Mayıs 1960 darbesi her ne kadar ülkenin o güne kadar tanımadığı bir demokratik anayasa ile önünü açtıysa da, NATO’nun kontrolündeydi, NATO’ya bağlıydı ve 1960’da albaylar ABD’ye, devlet memurlarının maaşlarını ödemek için 150 milyon dolar gönderin, diyordu. Bu açıdan 1960 askeri müdahalesi de Batı’nın kontrolünde, ama iç dinamiklerin yarattığı bir durumdu.
O dönemin yargılama rezaletleri ve idamları, Türkiye’nin bugününe kadar varan bir siyasal olaylar zincirinde etkili oldu.
Bugünkü toplumsal ve siyasal tüm yapının izlerini geriye doğru sürün, hemen her dönemeçte karşınıza işbirlikçi siyasi ve askeri yapı çıkar. Dinci siyasetin destekçisi de ABD idi. Ülke, “Sovyet düşmanına” karşı bir gerici ideolojik sömürücü yapının cenderesinde olmalıydı.
Emperyalist bekçileri
1968 anti-emperyalist mücadelesinin karşısında, bugün önemli ölçüde iktidarda olan komünizmle mücadele derneklerinin elemanları vardı. “Amerika gitsin Rusya mı gelsin” şiarlarıydı; gençliğe saldırıyor, emperyalist gemilerin bekçiliğini yapıyor, randevuevlerinin kapılarında Amerikan askerleri işlerini rahat görsünler diye adeta nöbet tutuyorlardı!
1968 anti-emperyalist mücadelesinin karşısında, bugün önemli ölçüde iktidarda olan komünizmle mücadele derneklerinin elemanları vardı. “Amerika gitsin Rusya mı gelsin” şiarlarıydı; gençliğe saldırıyor, emperyalist gemilerin bekçiliğini yapıyor, randevuevlerinin kapılarında Amerikan askerleri işlerini rahat görsünler diye adeta nöbet tutuyorlardı!
Deniz Gezmiş (ve 68 gençliği) ülkesini seven, yurtseverliği tartışmasız, ana mücadelesi ABD’ye ve ülkemizdeki boyunduruğuna karşı, vatan savunması yapan bir gençlik lideriydi. Kökleri de hak ve adalet isteyen Anadolu’ya uzanıyordu.
***
Her iki dev adama, Yaşar Kemal ve Deniz Gezmiş’e büyük teşekkür borçluyuz.
Not: Cemaatleşmenin kodlarına bakışı, şüphesiz sürdüreceğiz.
Not: Cemaatleşmenin kodlarına bakışı, şüphesiz sürdüreceğiz.
Orhan Bursalı / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder