(I)
Yok mu Cezayir’i kurtaracak bir kahraman?
Cezayir’deki asalak rejimin sonuna gelindi. Reform söylemlerine ve atılan geri adımlara karşın, yeni bir cumhuriyet istemini dile getiren halkın öfkesini dindirecek bir formül bulunamıyor. Cezayirlilerin deyişiyle, bu saatten sonra ‘Hac el Musa’yı ‘Musa el Hac’la değiştirmek kimseyi ikna etmeyecek.
İçinde bulunduğumuz dönemin anahtar kelimesi “restorasyon” olmalı. Kişi başına düşen GSYH rakamlarından bağımsız olarak hemen her ülkede siyasi kriz belirtilerinden, toplumsal huzursuzluklardan ve yaşamın her alanına sinen belirsizlikten bol bir şey yok.
İş dünyası akademiye uzun süre önce benimsettiği alışkanlığı siyaset dünyasına da taşıdı. Artık siyaset de projeler üzerinden işliyor, bu projeler için yatırım maliyetleri hesaplanıyor, öz kaynaklar yetmediğinde başka kapılardan finansman aranıyor. İşler iyi gitmediğinde mayın eşekliği yapacak yeni bir proje yaratmaktan kolayı yok. Ya da raf ömrünü henüz tamamlamamış eski bir proje bir süreliğine idare etmesi için masaya yeniden sürülebiliyor. Başkanların biri gidip biri geliyor ve bu anlayışın kalıcı bir model çıkaramadığı ortada. Bitmeyen bir kahraman arayışı, sonu gelmeyen restorasyon tartışmaları, bir yandan da darbe ve savaş tehlikesi... İyi de bu denklemde halk nerede? Bu sorunun yanıtı verilemedikçe denklem hep çözümsüz kalıyor. Bugün Cezayir’de olup bitenler bu tartışmanın güncel örneklerinden yalnızca biri.
BUTEFLİKA REJİMİ
1999 seçimleriyle iktidara gelen Abdülaziz Buteflika, “kara onyıl” olarak bilinen iç savaş sürecinin ardından toplumsal uzlaşı ve kapitalist büyüme döneminin başlangıcını müjdeliyordu. Dağdan inen dinci militanların toplumsal yaşama uyum sağlaması için her türlü destek sağlanmış, İslamcılar sonunda Buteflika’nın temsil ettiği siyasal sistemin ve Cezayir burjuvazisinin uyumlu bir parçası haline gelmişti. Cezayir ekonomisi son otuz yılda emlak rantı, petrol ihracatı, denetimsiz ithalat, sonu gelmeyen özelleştirmeler ve kayıt dışı işletmelere dayanan sorumsuz bir büyüme süreci içindeydi. Kamu işletmeleri üretimden uzaklaşıp ithalatçılığa soyundu, 1990’da IMF’yle imzalanan “stand-by” anlaşması ve 2002’de AB’yle imzalanan anlaşmalarla dış ticarette devlet tekelinden geriye bir şey kalmadı. Bu büyüme modelinin herkese olmasa da birilerine fazlasıyla yaradığı ortada.
Cezayir toplumunun %10’u zenginliğin %80’ine sahip. Mecliste muhalefeti temsil eden siyasal partilerin ülkenin yağmalanmasına ses çıkarmadığı gözleniyor. Ekonomide neoliberal anlayışın yerleşmesine ve kaynakların umarsızca peşkeş çekilmesine ses çıkarmayan muhalefet partileri, Başkan Buteflika’ya zor zamanlarında “milliyetçi ve anti-emperyalist duruşu” nedeniyle arka çıkabiliyor.
CEZAYİR’DE GENÇ OLMAK: AKDENİZ’DE ‘YANANLAR’
Cezayir halkının öfkesini anlamak için istatistiklere bir göz atalım. Ülke nüfusu 40 milyon. Genel işsizlik %12’yken 16-24 yaş arası işsizlik %30’a, kadın işsizliği %20’ye, diplomalı işsizlikse %18’e dayanmış durumda. Kayıtsız çalışan sayısı dört milyon civarında. 15 yaş altı çocuklar nüfusun %29.7’sini, 30 yaş altı gençler nüfusun %54’ünü oluşturuyor ve bunların 1 milyon 700 bini öğrenci. Cezayirlilerin %70’i kentlerde yaşıyor ve bunların büyük bölümü sosyal medyayı etkin biçimde kullanıyor. Kentli, eğitimli ama yoksul ve mutsuz bir kuşak söz konusu. Bütün bu rakamlar arasında belki de en çarpıcı olanıysa, 14 milyon insanın (nüfusun %35’i) yoksulluk sınırının altında yaşıyor olması. Ne yazık ki Cezayirli bir gencin bu koşullar altında kendi memleketinde kendine bir gelecek yaratması oldukça zor. Diplomalılar yasal yollardan, diploması olmayanlarsa harraga (“yananlar”) denen yoldan – yani belki de yaşamı pahasına Akdeniz’den geçerek – Avrupa’ya ulaşmayı hedefliyor.
Dördüncü haftayı geride bırakan eylemlerde gençlerin katılımı öne çıkıyor. “Kara onyıl”ı hatırlamayan, Buteflika hükümetleriyle büyümüş, toplumsal eşitsizliği derinden duyumsayan ve bütün bunlara karşın kurulu siyasal düzende kendine uygun bir seçenek göremeyen bir kuşak var ortada. Sandığa gitme oranının düşük olması (Mayıs 2017 seçimlerinde %40’ı bile bulmadı) Cezayir halkının siyasetle ilgilenmediği anlamına gelmesin. Cezayirliler şu ana dek olan biteni görüyor ama söylemek istediklerinin karşılığını sunulan siyasal düzlemde bulamıyordu. Buteflika karşıtı eylemler bu sessizliğin sonu anlamına gelmekle kalmadı, gençliğin ne denli politik ve üstelik yurtsever kaygılara sahip olduğunu da açıkça ortaya koydu. Sözleri Fransa’ya karşı verilen ulusal bağımsızlık savaşımının devrimci duygusunu buram buram yansıtan Cezayir ulusal marşı eylemcilerin dilinden düşmüyor, bağımsızlık savaşının simgeleri sokaklardan eksik olmuyor. Bugün bu mücadeleyi çağrıştıran başlıca tarihsel figür Cemile Buhired eylemlere her türlü desteği veriyor. Cezayir gençliğine bir mektup yazan Buhired, 1962’de bağımsızlığın hemen ardından devrimci hareketin uğradığı ihanetten çıkardığı dersleri hatırlatıyor ve bugünün gençlerini yürüttükleri hareketin zaferinin “oportünistlere, gaspçılara, hainlere” kaptırılmaması konusunda uyarıyor.
Bu arada İslamcı hareketin etkisinin oldukça sınırlı olduğunu ve harekete rengini çalma çabalarının da şu ana dek boşa çıktığını eklemek gerekir. Siyasal İslam’ın toplumsal tabanına dair iki dolaylı örnek verilebilir. 2017 parlamento seçimlerinde ana akım İslamcı parti oyların yalnızca %7’sini alabildi. Ayrıca, diğer Kuzey Afrika ülkeleriyle karşılaştırıldığında IŞİD içindeki Cezayirli oranının oldukça düşük kaldığını söyleyelim.
Henüz resmi kanallardan doğrulanmasa da şu günlere kulaktan kulağa yayılan ve eylemlerin gençlerin siyasi motivasyonunu artırdığına yorabileceğimiz güncel bir söylentiyi paylaşalım: gösterilerin başladığı 22 Şubat’tan beri Cezayir’den Akdeniz’e hiçbir harraga teknesi açılmamış.
CEZAYİR’DE TAM OLARAK NE OLUYOR?
Bugün 82 yaşında olan Abdülaziz Buteflika 2013’te ölümden döndü ve o günden beri sağlığı konusunda ciddi kuşkular var. Cezayirlilerin bir bölümüne göre ülkeyi bir “hayalet başkan” yönetiyor. Halkın karşısına çıkmaktan kaçınan bu liderin aslında öldüğü ve yıllardır bir robot tarafından idare edildiği (!) bile söyleniyor. Başkan Buteflika’nın siyasi temsiliyet yeteneği kuşkulu ve tam da bu nedenle, 18 Nisan’da düzenlenmesi planlanan seçimde beşinci dönemi için aday gösterilmesini birçok Cezayirli “ulusal onuruna hakaret” saymakta haklı. Öte yandan, yalnızca temsiliyet işleviyle sınırlandırılmış böyle bir figürün göreve devamının düzen siyasetinin işine geldiği ve Buteflika sonrası için üstünde uzlaşılmış bir plan olmadığı ortaya çıkıyor.
Abdülaziz Buteflika’nın beşinci dönem için başkan adaylığı 10 Şubat’ta açıklandı ve Buteflika birkaç hafta sonra tedavi görmek için Cenevre’ye gitti. Buteflika’nın beşinci dönem adaylığına karşı 22 Şubat’ta başlayan eylemler dördüncü haftayı geride bırakmış bulunuyor. Buteflika’nın adaylığına karşı verilen tepki sokakla sınırlı değil. Okullar, üniversiteler ve yargı kurumları haftalardır eylemlerle çalkalanıyor. Dükkanlar kapalı. Genelkurmay Başkanı “Ordumuz bu cesur halkla gurur duyuyor, onunla aynı değer ve ilkeleri paylaşıyor” açıklamasını yaparken devlet kanalında yayınlanan tartışma programlarında bile krizin nedeni Buteflika’nın beşinci dönem adaylığının ilanı olarak görülüyor. Bütün bunlar siyasi krizin boyutu hakkında bir fikir vermiş olmalı.
10 Mart akşamı Cenevre’den dönen Buteflika’nın, ses çıkarmadığı 13 gün boyunca “halk hareketine kulak kabarttığı” ve bu nedenle adaylığını geri çekip seçimleri de ertelediği bir gün sonra açıklandı. Cezayir Devlet Başkanı özellikle 8 Mart günü düzenlenen halk yürüyüşlerine katılan “yurttaşlarının niyetini anlıyor” ve bu ifade biçiminin “barışçıl yanını” selamlıyordu. Nisan sonunda dördüncü dönem başkanlık görevi sona erecek olan Buteflika adına yapılan açıklamaya göre yıl sonuna dek bir “ulusal konferans” süreci başlayacak, başkanlık seçimiyse kurulacak tarafsız hükümetin siyasi sistemi güncelleyecek yeni bir anayasa hazırlayıp referanduma sunmasından sonra gerçekleşecek. Bu açıklamanın hemen ardından Başbakan Ahmed Uyahya istifa etti, yerine İçişleri Bakanı Nureddin Bedoui atanırken, yeni oluşturulan Başbakan Yardımcılığı koltuğuna da Ramtane Lamamra oturdu. Pazartesi günü atanan Bedoui yeni görevindeki ilk basın toplantısını 14 Mart Perşembe günü gerçekleştirdi. Basın toplantısında “kadınlı erkekli genç yeteneklerden” oluşturulacak, teknokrat ağırlıklı bir “açılım hükümeti” kurulacağını müjdeleyen Bedoui, gençlerin mesajını aldıklarını ve yeni hükümetin temel hattını gençlerin istemlerinin belirleyeceğini öne sürdü. Bütün muhalefet partilerini sürecin parçası olmaya çağıran başbakan, ayrıca geçiş sürecinin bir yıldan uzun sürmeyeceği garantisini verdi.
(II)
Emperyalizmin yakın takibindeki ülke Cezayir
Cezayir’deki asalak rejimin sonuna gelindi. Reform söylemlerine ve atılan geri adımlara karşın, yeni bir cumhuriyet istemini dile getiren halkın öfkesini dindirecek bir formül bulunamıyor. Cezayirlilerin deyişiyle, bu saatten sonra ‘Hac el Musa’yı ‘Musa el Hac’la değiştirmek kimseyi ikna etmeyecek. Dün ilk bölümü yayınlanan yazının devamında emperyalist ülkelerin Cezayir’deki protestolar karşısında aldığı tutum ve siyasi bunalımın nasıl seyredeceği üzerine olasılıklara değiniliyor.
EMPERYALİZMİN YAKIN TAKİBİNDEKİ ÜLKE
Cezayir kimi görüşlere göre içinden üç ülke çıkarabilecek kadar (Kuzey-Güney-Kabiliye) büyük bir ülke. Mısır’dan sonra Kuzey Afrika’nın en büyük ordusuna sahip. Buteflika’nın biyolojik ömrüyle birlikte siyasi ömrü de tehlikeye girmişken, Afrika’nın petrol ve doğalgaz rezervi bakımından en zengin üç ülkesinden biri olan Cezayir’in sessizce kendi kaderine bırakılacağını herhalde kimse
düşünmeyecektir.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian eylemlerin ikinci haftasında dengeli bir açıklama yapmış, Cezayir egemen bir ülke olduğundan seçim sürecine karışılmaması gerektiğini söyleyip eylemlerin barışçıl niteliğine ve güvenlik güçlerinin ölçülü yanıtına aynı cümlede dikkat çekmişti. Bir hafta sonra Cezayir gündemini yeniden değerlendiren Le Drian – bu kez restorasyon seçeneğinin güçlendiğini görmüş olsa gerek – Buteflika’nın beşinci dönemden vazgeçmesini ve yeni bir siyasal sistem için alınacak önlemleri selamladığını belirtti ve Fransa’nın “bütün ülkede sükunet ve onur içinde gerçekleşen eylemlerden sonra Cezayir halkının derin özlemlerine yanıt verecek bir dinamiğin hızla ortaya çıkmasını” umduğunu ekledi. Belki de göç trafiğinden uzakta olmanın rahatlığıyla, Le Drian’ın ilk açıklamasından bir gün önce ABD eylemcilere göz kırpmıştı bile. Dış İlişkiler Sözcüsü Robert Paladino ABD’nin Cezayir halkını ve onun barış içinde gösteri düzenleme hakkını savunduğunu duyurdu.
Krizle birlikte düzen içi çatlaklar da büyüyor. Ordunun halka desteğini açıklaması ve eylemlerin şu ana dek sistematik bir şiddetle karşılaşmaması kolluk güçlerinin olası bir siyasi müdahalesine toplumsal zemin sunabilir. Başbakanlıktan istifa eden Uyahya’nın daha güçlü bir role hazırlandığı konuşuluyor. Muhalefet partilerinin de gemiyi terk etmekte gecikmeyeceği görülüyor, birçoğu Buteflika karşıtlığında birbiriyle yarışmaya başladı bile. Düzen cephesindeki bütün bu öznelerin aşağı yukarı aynı hesabı yaptığı ortada. İçi boş radikal söylemlerle sokağa dökülen milyonların desteğini kazanmaya ve emperyalist merkezlerden alınacak icazetle iktidar koltuğuna oturmaya çalışacaklar. Vaşington ve Paris’in bu süreci yakından izlediğine kimsenin kuşkusu olmasın. Cezayir’de düzenin restorasyonu için ihale açıldı!
BAŞKA BİR BAĞLAMDA II. CUMHURİYET TARTIŞMALARI
Reform girişimlerinin halkın öfkesini dindiremediği görülüyor. Buteflika’nın ülkeye dönüşünden sonra yayınlanan açıklamanın ardından 11 Mart akşamı sokağa çıkan insanlar bir yandan araba kornalarıyla Buteflika’nın beşinci döneminin önüne geçilmesini kutlarken bir yandan da olası bir “dört buçuğuncu” döneme izin vermeyeceklerini haykırıyorlardı. Sık karşılaşılan yorumlarda biri de “Buteflika’sız seçim istiyorduk şimdi kala kala seçimsiz Buteflika’ya kaldık” biçiminde. Cezayirliler Buteflika gidene kadar her cuma eylemleri sürdürmekte kararlı görünüyorlar.
Mücadelesini yıllardır oldukça zor koşullarda sürdürmeye çalışan ve “kara onyıl” süresince büyük bedeller ödemiş olan komünist hareket bugün Demokrasi ve Sosyalizm için Cezayir Partisi (PADS) tarafından temsil ediliyor. Komünistler 1999’dan beri “kapitalizm hayranı generallerin sürgünden getirip sunduğu” Buteflika’ya da onun yalancı muhalefetine de oy vermedi. PADS’a göre ülke yıllardır bir “kara kabine” tarafından yönetiliyor ve 2015’ten beri düşme eğilimi gösteren petrol gelirleri burjuvazi içindeki rant rekabetini artırmış durumda.
Başgösteren mali bunalımın emekçilerin sırtına yüklenmek istendiğini öngören PADS, düzen cephesinin bu krizi emekçilerin toplumsal kazanımlarını silmek için iş kanununda ve emeklilik sisteminde köklü değişiklikler yapmak konusunda uzlaştığını öne sürüyor. Komünistler bu kara kabineyi güçlendirmenin de muhalefet içinden yalancı bir alternatif çıkarmanın da ülkeye refah getirmeyeceğini düşünüyorlar. Cezayir deyimiyle “Hac el Musa’yı Musa el Hac’la değiştirmenin” bir anlamı yok. PADS’a göre tek çözüm, mücadeleyi emekçilerin iktidar olacağı bir memleket perspektifiyle yükseltmekten geçiyor.
“II. Cumhuriyet” şu sıralar Cezayirlilerin söz etmekten heyecan duydukları bir siyasal hedefi belirtiyor. Partili siyaseti anlamsızlaştırmış, Sol’a yer vermeyen, emekçiyi temsil etmeyen bu rejimin halkın önüne makyajlanıp yeniden sunulması kimseyi tatmin etmeyecek. Cezayirlilerin önemli bir bölümü bu “fosilleşmiş” rejimin düzeltilemeyeceğine emin ve krizin çözümünü yeni bir toplumsal uzlaşıyı temsil edecek yeni bir cumhuriyette görüyor. Ve bu siyasi tepkinin kolay kolay tek adam karşıtlığına indirgenemeyeceği, eylemlerde atılan sloganlardan belli oluyor: “Hırsızlar! Memleketi yağmaladınız!”, “Ne Bedoui ne Brahimi ne Lamamra, hepsi sistemin adamı!”, “Sizsiz bir geçiş süreci istiyoruz!”, “Sıradaki harraga sizsiniz!”, “ben yürüyorum.. sen yürüyorsun.. o yürüyor.. biz yürüyoruz.. siz yürüyorsunuz.. ONLAR GİDİYOR!”
Reform söylemleriyle darbe olasılığının önüne geçip Buteflika’yla en azından birkaç ay daha devam etmek düzen güçlerine yeni formüller geliştirmek için zaman kazandıracak. Varolan siyasi partilerin bu süre içinde yeni bir “kahraman” yaratması olanaklı görünmüyor. Burjuvazinin elinin altındaki adaylardan birinin bu role soyunması da kolay kolay alıcı bulmayacak. İçinde yaşadığımız küresel düzen dünyanın hiçbir yerinde kalıcı bir model uyduramıyorken Cezayir’deki siyasal bunalımın açtığı restorasyon sürecinin başarıya ulaşmasının önünde birden çok engel var. Bu engellerden en büyüğü siyasal meşruluk sorunuysa, bu sorunun çözümü Cezayir halkının örgütlenip II. Cumhuriyet istemini siyasal bir programla buluşturmasından geçiyor.
Ne kadar kararlı olurlarsa olsunlar, sokaktaki milyonların yalnızca karşıtlık üzerinden kat edebileceği yol sınırlı. Hele biz, kalabalık olmanın örgütlü olmakla aynı anlama gelmediğini Haziran Direnişi’nden öğrendik. 2013 Haziranı’nı yaşamış olan bizler Türkiye’den baktığımızda bugün Cezayir sokaklarında yankılanan tepkinin bir gün halk adına kazanımlarla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını aşağı yukarı neyin belirleyeceğini biliyoruz. Sokaktaki direniş örgütlü bir harekete evrilebilecek mi? Yolsuz, arsız, sorumsuz bir iktidara karşı duyulan haklı öfke siyasal bir programla buluşabilecek mi? Ve bu programı kimler yazacak?
Kilometrelerce uzaktan konuyu getirip nasıl buraya bağladığımız sorulacaktır belki. Söyleyelim, bu tarışmanın geçmişi 2013’ten çok öncesine, ta 19’uncu yüzyıla dek uzatılabilir aslında.
Değişim mi dediniz?
Kimin için?
Hangi sınıf için?
İ. Can Usta / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder