Önce meydanlardan, okullardan, kültür ve spor merkezlerinden kazıdılar ismini. Baktılar ki, bir iki cılız sesten başka itiraz eden yok; ardından ikinci adım geldi. Ulusal bayramlar, kimi zaman hava muhalefeti, kimi zaman bir beldemizde meydana gelen sel, dolu ya da heyelan felaketi, kimi zaman da verdiğimiz şehitlerin yası bahane edilerek törenler, alanlardan küçük salonlara taşındı. Kurban olduğum ülkede felaketsiz gün var sanki. Sözüm ona yaslıydılar. O yaslı günlerde yakınlarına düğün yaptırmakta ve o düğünlerde boy göstermekte beis görmediler ama.
Alternatif kutlamalar falan olduysa da öyle güçlü bir serzeniş olmayınca üçüncü adım geldi. Artık zaferlerimizde de onun adını anmamayı gelenek haline getirdiler. Atatürk’süz Cumhuriyet Bayramı, Atatürk’süz Zafer Bayramı ve Çanakkale Zaferi kutlanmasına ne de alışır olduk.
Peki kimin sayesinde kazanılmıştı bu zaferler? Anlaşılan işe Rıfailer karışmış, bulutlar düşman askerlerini yutmuş, kafası gövdesinden kesilmiş evliyalar düşmanı helak etmiştir. Ne hikmetse Çanakkale’de ortaya çıkan bu evliyalar, Sarıkamış’ta, Yemen’de destek vermemişler halifenin ordusuna. Herhalde o gün çarşı iznine çıkmışlar.
Ulusal günlerde artık marşların ya da zaferi anlatan belgesellerin yerini yasin-i şerifler ve fatihalar aldı. Dualardan kimsenin gocunduğu yok da belgeselleri ve marşları kaldırmak niye? Çünkü ola ki içinde Atatürk’ün adı geçer maazallah!
Atatürk’süz kutlanan ulusal bayramlarda protokolde askeri ve mülkü erkan da hazır bulunuyor elbette. Vali ve kaymakamların artık devletin değil iktidar partisinin vali ve kaymakamları olduğunu yaşayarak öğrendik. Peki ya askeri erkan? O da mı devletin ve milletin değil de iktidar partisinin askeri oldu?
Ben devletin ve milletin askeriyim diyenlerin başına nasıl çorap örüldüğünü Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında gördük. “Efendim onları FETÖ yaptı şimdi artık yoklar” diyenler çıkabilir. Devlet içinde yuvalanan başka bir tarikatın gelecekte benzer kumpasları yapmayacağının elbette garantisi yok. Ancak askerlik yemini etmiş olanların bu kadarcık bedeli de göz alması gerekir herhalde. Gencecik öğrenciler bir tweet yüzünden hapislerde yatarken, bedelli parasını yatıramadığı için er olarak askerliğini yapan ana kuzuları şehit düşerken, Türk subaylarından mensup olduğu ordunun Başkomutan’ını yok sayanlara, tarihten kazımak isteyenlere bir itiraz, bir serzeniş bir çıkış da beklemek bu milletin hakkı olsa gerek. Meslektaşları beş yılı aşkın hapislerde yattılar, darbecilikle suçlandılar, apoletleri söküldü, parlak kurmaylar erken yaşta emekli edildi. Varsın omuzlarında kalabalık yıldızlar olmayıversin bu milletin onlara verdiği yıldızlı pekiyi not, o omuzlarındaki pırpırlardan çok daha değerlidir.
Ne olur itiraz eder, sesini yükseltirlerse? En fazla haklarında tahkikat açılır, erken yaşta emekli edilirler, belki orduevlerine girişleri yasaklanır. Varsın yasaklansın. Bu milletin gönül evleri ardına kadar açıktır onlara.
Atatürk’ü siyasi kimliği ve siyaseten yaptıkları nedeniyle sevmeyebilirsiniz. Eleştirebilirsiniz de... Kimse dokunulmaz değildir elbet. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin önderi olarak saygı duymak her vatandaşın boynunun borcudur.
Avcılar’daki Çanakkale Şehitlerini Anma Töreni’nde şehitler için dua okurken Atatürk’ün adını anmayan öğretmene “Sen hiç Atatürk adını duydun mu?” diye çıkışıp salonu terk eden Askerlik Şubesi Başkanı Albay Önder İrevül, bir subaya yakışanı yapmıştır. Komutandan fırça yiyen öğretmen kendini “Dua okurken tüm şehitler adına dedim ya” diyerek pişkince bir savunmaya girişmesi de ayrı bir komedi. Atatürk’ün gazi olduğunu bilirdik de şehit olduğunu duymamıştık.
Komutan İrevül, “Hakkımda tahkikat açarlar, emekliye sevk ederler, orduevine almazlar, makam arabasından, emir subayımdan mahrum kalmak var şimdi”
diye korkmamıştır. Zaten emekli olduğunda bütün bu ayrıcalıklarından mahrum kalacaktı. Sokakta yürürken ne kimse hazır ol vaziyette selam verecek, ne kimse onu tanıyacaktı. Emekli olan meslektaşları gibi orduevine gidip devresi subaylarla askerlik anılarını paylaşacaktı. Oysa şimdi onu bütün Türkiye tanıyor ve ona emekliliğinde de selam verip saygı gösterecekler.
Bu tablo karşısında susmak zilleti kabullenmektir. Oysa bu komutan zillet yerine milletine bağlılığını göstermiştir. Bu millet de onu minnetle anımsayacaktır. Bu saygı ve minnet komutanın son şeref madalyası olsun.
Miyase İlknur / CUMHURİYET
Alternatif kutlamalar falan olduysa da öyle güçlü bir serzeniş olmayınca üçüncü adım geldi. Artık zaferlerimizde de onun adını anmamayı gelenek haline getirdiler. Atatürk’süz Cumhuriyet Bayramı, Atatürk’süz Zafer Bayramı ve Çanakkale Zaferi kutlanmasına ne de alışır olduk.
Peki kimin sayesinde kazanılmıştı bu zaferler? Anlaşılan işe Rıfailer karışmış, bulutlar düşman askerlerini yutmuş, kafası gövdesinden kesilmiş evliyalar düşmanı helak etmiştir. Ne hikmetse Çanakkale’de ortaya çıkan bu evliyalar, Sarıkamış’ta, Yemen’de destek vermemişler halifenin ordusuna. Herhalde o gün çarşı iznine çıkmışlar.
Ulusal günlerde artık marşların ya da zaferi anlatan belgesellerin yerini yasin-i şerifler ve fatihalar aldı. Dualardan kimsenin gocunduğu yok da belgeselleri ve marşları kaldırmak niye? Çünkü ola ki içinde Atatürk’ün adı geçer maazallah!
Atatürk’süz kutlanan ulusal bayramlarda protokolde askeri ve mülkü erkan da hazır bulunuyor elbette. Vali ve kaymakamların artık devletin değil iktidar partisinin vali ve kaymakamları olduğunu yaşayarak öğrendik. Peki ya askeri erkan? O da mı devletin ve milletin değil de iktidar partisinin askeri oldu?
Ben devletin ve milletin askeriyim diyenlerin başına nasıl çorap örüldüğünü Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında gördük. “Efendim onları FETÖ yaptı şimdi artık yoklar” diyenler çıkabilir. Devlet içinde yuvalanan başka bir tarikatın gelecekte benzer kumpasları yapmayacağının elbette garantisi yok. Ancak askerlik yemini etmiş olanların bu kadarcık bedeli de göz alması gerekir herhalde. Gencecik öğrenciler bir tweet yüzünden hapislerde yatarken, bedelli parasını yatıramadığı için er olarak askerliğini yapan ana kuzuları şehit düşerken, Türk subaylarından mensup olduğu ordunun Başkomutan’ını yok sayanlara, tarihten kazımak isteyenlere bir itiraz, bir serzeniş bir çıkış da beklemek bu milletin hakkı olsa gerek. Meslektaşları beş yılı aşkın hapislerde yattılar, darbecilikle suçlandılar, apoletleri söküldü, parlak kurmaylar erken yaşta emekli edildi. Varsın omuzlarında kalabalık yıldızlar olmayıversin bu milletin onlara verdiği yıldızlı pekiyi not, o omuzlarındaki pırpırlardan çok daha değerlidir.
Ne olur itiraz eder, sesini yükseltirlerse? En fazla haklarında tahkikat açılır, erken yaşta emekli edilirler, belki orduevlerine girişleri yasaklanır. Varsın yasaklansın. Bu milletin gönül evleri ardına kadar açıktır onlara.
Atatürk’ü siyasi kimliği ve siyaseten yaptıkları nedeniyle sevmeyebilirsiniz. Eleştirebilirsiniz de... Kimse dokunulmaz değildir elbet. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin önderi olarak saygı duymak her vatandaşın boynunun borcudur.
Avcılar’daki Çanakkale Şehitlerini Anma Töreni’nde şehitler için dua okurken Atatürk’ün adını anmayan öğretmene “Sen hiç Atatürk adını duydun mu?” diye çıkışıp salonu terk eden Askerlik Şubesi Başkanı Albay Önder İrevül, bir subaya yakışanı yapmıştır. Komutandan fırça yiyen öğretmen kendini “Dua okurken tüm şehitler adına dedim ya” diyerek pişkince bir savunmaya girişmesi de ayrı bir komedi. Atatürk’ün gazi olduğunu bilirdik de şehit olduğunu duymamıştık.
Komutan İrevül, “Hakkımda tahkikat açarlar, emekliye sevk ederler, orduevine almazlar, makam arabasından, emir subayımdan mahrum kalmak var şimdi”
diye korkmamıştır. Zaten emekli olduğunda bütün bu ayrıcalıklarından mahrum kalacaktı. Sokakta yürürken ne kimse hazır ol vaziyette selam verecek, ne kimse onu tanıyacaktı. Emekli olan meslektaşları gibi orduevine gidip devresi subaylarla askerlik anılarını paylaşacaktı. Oysa şimdi onu bütün Türkiye tanıyor ve ona emekliliğinde de selam verip saygı gösterecekler.
Bu tablo karşısında susmak zilleti kabullenmektir. Oysa bu komutan zillet yerine milletine bağlılığını göstermiştir. Bu millet de onu minnetle anımsayacaktır. Bu saygı ve minnet komutanın son şeref madalyası olsun.
Miyase İlknur / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder