6 Nisan 2019 Cumartesi

31 Mart'ın perde arkası (I-II) - MEHMET FARAÇ

(I)

Sandık kaosunun asıl nedeni...

Türkiye, toplumun sosyo-ekonomik olarak derin bir girdapta çırpındığı bir dönemde gitti 31 Mart seçimlerine...

Bırakın son 17 yıllık siyasal sarsıntının her alanda dayattığı vahim sonuçları; özellikle son 2 yıldır yaşanan ekonomik sıkıntılar, tarımda- sanayide- ihracatta çöküşe, işsizlikte, geçim sıkıntısında ve sosyolojik vakalarda artışa yolaçmasına rağmen, toplum gerekli "refleks"i gösterdi mi acaba?..

Türk halkı, siyasetten kaynaklanan kendi sorunlarının üzerine gitti mi, yarınlarına sahip çıktı mı, ülkenin gidişatıyla ilgili duyarlı davrandı mı, bu konuda "sandık"ta yeterince görevini yaptı mı?..

Toplum; ülkeyi 17 yıldır adeta kasıp kavuran yandaşlık ve yolsuzluk pervasızlığıyla, memleketi toplumsal çatışmaya sürükleyen bir siyasal anlayışla ilgili gereğini yapabildi mi?..

Şüphesiz bu sorunun onlarca yanıtı olabilir... Örneğin, muhalefet cephesinden bakıldığında ortada gerçekten bir zafer var ama bu bile yeterli mi yukarıdaki soruların yanıtı için?..

AKP'yi var eden ve 17 yıldır ayakta tutan, İstanbul ve Ankara gibi iki kentin CHP safına geçmesi bile yukarıdaki sorular için umut verici bir yanıt mı?..

Evet; başta CHP olmak üzere muhalefetin önemli bölümü belki 1989 yerel seçimleri sonrasında görülmemiş bir dirençle çabaladılar ve hem sandığa sahip çıkılması hem de şaibelerin önlenmesi konusunda müthiş bir performans gösterdiler...

Yalnızca sandık kurullarındaki hakimiyet değil, son günlerde özellikle İstanbul'da seçim kurullarının kuşatılarak "hile"nin önlenmesi konusunda da CHP milletvekillerinin ve İstanbul örgütünün yürüttüğü mücadele gerçekten dikkat çekicidir...

11 milyon oy heba oldu...
Ancak asıl mesele muhalefetin hep olması gereken direncinin 31 Mart seçimlerinde ilk kez zirve yapması değil, asıl sorun ülkeyi sosyo- ekonomik alanda esaret altında tutan AKP'ye karşı toplumun tamamı görevini yapabildi mi?..

Bu soru demokrasinin tamamen yerleşmesi konusunda en önemli unsur olsa da, aslında toplum görevini tamamen yapmış olsaydı bugün İstanbul'da sandık krizi de yaşanmamış olacaktı... İşte bu yüzden gelelim asıl meseleye:Türkiye genelinde 194 bin 678 sandıkta oy kullanması gereken 57 milyon 93 bin 410 seçmen var...

İşte bu seçmenlerden 9 milyondan fazlası ne yazık ki sandığa gitmedi...
Ülkenin neredeyse ezici bir çoğunluğu AKP'nin artık gitmesini beklerken, 9 milyondan fazla insan sorumsuz davrandı ve demokrasiye, ülkenin gidişatına katkı sunmak varken oyunu kullanmaktan kaçındı...

Sorun yalnızca sandığa gitmeyenlerde değil, oyunu -bilinçli ya da bilinçsiz olarak- doğru kullanmayan seçmenler de İstanbul'da ve diğer bazı kentlerde yaşanan karmaşaya katkı sundular!..

Çünkü 48 milyon 340 bin kişinin oy kullandığı Türkiye genelindeki seçimlerde ne yazık ki 2 milyondan fazla oy geçersiz sayıldı...

Evet; sandığa gitmemek kadar, sandıkta doğru davranmamak da demokrasinin tam yerleşmesine engel oldu...

31 Mart; sandığı "protesto" eden ya da gitmeyen 9 milyonu aşkın seçmenin yanı sıra, oyunu doğru kullanamayan ya da bir şekilde "geçersiz" hale getirenler yüzünden de 2 milyonu aşkın oyun heba edildiği bir seçim olarak tarihe geçti...
Velhasıl, 11 milyondan fazla oy boşa gittiği için Türkiye halen seçim karmaşası yaşıyor ve bu duyarsızlık-bilgisizlik ne yazık ki AKP'yi ayakta tutuyor...

Siyasete "eğitim" dersi!..
Evet; işte asıl sorun sandığa gitmemek ve sandığa gidilmesine rağmen doğru davranmamakta...

Bu durumun İstanbul başta olmak üzere bazı kentlerde muhalefet ve iktidar arasında adeta savaş yaratması bir yana, başka ciddi sakıncalara yolaçtığını da hep birlikte gördük...

İşte Yalova'da, Giresun'da, Kırklareli'nde, Muş'ta, Iğdır'da ve başka birçok bölgede CHP, AKP, MHP, İYİ Parti arasında yaşanan gerilimin en önemli gerekçesi de oy kullanmaktaki duyarsızlık oldu...

Çünkü birçok kentte ve ilçede, rakipler arasındaki 10 ile 200 arasındaki oy farkı nedeniyle sandıklar defalarca sayıldı ve yaşanan gerilim neredeyse çatışmalara yol açtı...

Oysa seçmen sandığı protesto etmeseydi ya da oyunu geçersiz hale getirmeseydi, belki de çok düşük oylarla seçimin kazanıldığı ya da kaybedildiği bölgelerde ciddi sorunlar çıkmayacaktı...

Ne yazık ki sandığa gitmeyen ya da doğru oy kullanamayan 11 milyon insanın yol açtığı duyarsızlık ve "eğitim" meselesi 31 Mart seçimlerinde çarpıcı biçimde dışa vurmuştur...

Çünkü seçmeni sandığa getirmenin yanısıra, oy kullananların eğitilmesi konusunda da siyasi partilerin yeterince başarılı olamadığı, Yüksek Seçim Kurulu'nun da yurttaşlara etkili bilgilendirme yapmadığı ortaya çıkmıştır...
Hiç kuşkusuz 31 Mart seçimlerinde 11 milyon yurttaşın iradesinin sandığa yansımamasının, Türkiye'de demokrasinin tam olarak yerleşmesi, dengelerin değişmesi ve gidişatın iyileştirilmesi konusundaki çabaları engellediği anlaşılmıştır.

Bu duyarsızlık tablosu; özellikle muhalefete, ilgisiz ya da bilgisiz-bilinçsiz seçmenin sandığa götürülmesi ve eğitilmesi konusunda neler yapılması gerektiğini de göstermiştir.

Hiç kuşkusuz gerici- rantiyeci siyasetin belediyeleri vurgun yerine getirdiği bir ülkede, büyük kentleri alarak büyük bir zafere imza atan CHP'li belediyeleri, yurttaşın her alanda bilinçlendirilmesi- kazanılması konusunda da ciddi görevler bekliyor... Nasıl olsa genel seçim çok uzak olmamalı!..



(II)

AKP nasıl kaybetti, niçin tükenecek

24 Haziran 2018'de yapılan genel seçimlerde "yurt içinde" 56 milyon 322 bin seçmen vardı... Yurtdışıyla birlikte bu rakam 59 milyon 391 bin olarak açıklanmıştı...

İşte o seçimlerde, "yurt içinde" kullanılan 49 milyon 664 bin oyun 48 milyon 631 bini geçerli sayıldı... Seçimlere katılım 88.18 düzeyinde kaldı...

24 Haziran "milletvekili seçimleri"nde AKP-MHP'den oluşan Cumhur İttifakı yüzde 53.48 oy aldı. Yani, 26 milyonu biraz aştı ittifakın oyları...

AKP o seçimlerde tek başına yüzde 42.28 oy almıştı, MHP ise 11.20 oy...
Peki; 24 Haziran 2018'den 9 ay sonra yapılan 31 Mart yerel seçimlerinde ittifakın oy oranı hangi düzeyde?..

Kesin olmayan sonuçlara göre, Cumhur İttifakı 31 Mart'ta 23 milyon 980 bin civarında oy aldı, yüzde 51.78'de kaldı...

24 Haziran 2018'den 31 Mart 2019'a kadar geçen iki seçim arasında seçmen sayısının 56 milyondan 57 milyona çıktığını unutmamak gerekiyor... Peki, 1 milyonluk seçmen artışı ortaya nasıl bir tablo çıkardı?..

9 ay önce yapılan cumhurbaşkanlığı seçimindeki hezimetin yılgınlığı, "protesto" ya da başka gerekçelerle sandığa gitmeyen 9 milyon yurttaşı ve oyları geçersiz sayılan 2 milyon seçmeni de göz önüne alarak, AKP-MHP ittifakının genel ve yerel seçimler arasında, oransal açıdan "yüzde 2" civarında oy kaybettiği görülüyor...

AKP'nin, tüm yıpranmışlığına ve halkın tüm öfkesine rağmen ortağıyla birlikte sadece "yüzde 2" oy kaybetmesi toplumdaki duyarsızlık ve çelişkiler açısından doğrusu çok düşündürücü...

Bunun yanısıra, Cumhur İttifakı geçen pazar yapılan seçimlerde, 50 il belediyesini kazanırken, il genel meclisi sonuçları açısından da 59 ilde üstünlük sağlayarak şu gerçeği öne çıkardı; memleket uçuruma giderken toplumun bir kesimi nedense uyanmıyor!!!

AKP'nin; ekonomik açıdan en çok sarsılan, tarım ve sanayinin çöktüğü bölgelerde bile belediyeleri ve il genel meclisi seçimlerini alması, doğrusu siyaset bilimcilerle sosyologların da araştırması gereken bir konu!..

2.YAZI
İttifakın düşündürdükleri...
Peki, son 9 ayda yapılan 2 seçimde Cumhur İttifakı'nın yalnızca yüzde 2 oy kaybetmesi başarı mı, başarısızlık mı?..

Şu bir gerçek ki, muhalefetin son 17 yılda hep gerilediği, AKP'nin ise ne yazık ki hep kazandığı bir ülkede siyasetin devinimi de şaşırtıcı biçimde tersine işliyor...
İşte 31 Mart sonuçlarına AKP cephesinden bakıldığında, oy kaybı bir tarafa, diğer yandan tüm çıkmazlara karşın iktidarın Türkiye'deki 1440 belediyeden - kesin olmamakla birlikte- 777'sini kazanması da çok şaşırtıcı!.. Bu rakam ülke genelindeki belediye sayısının yüzde 54'üne eşdeğer...

İttifakın diğer ortağı MHP ise ilk belirlemelere göre Türkiye genelinde 244 belediye kazanmış oldu... CHP 263, HDP 70, İYİ Parti ise 25 belediye kazanabildi... TKP ise ilk kez Tunceli'de başarılı olarak, bir belediye alabildi...

Belediye sayısındaki dağılım da aslında ittifakın 31 Mart'ta beklenen oranda oy kaybetmediğini ortaya koyuyor...

Ancak madalyonun diğer yüzünde, AKP'nin aldığı 777 belediyeden daha etkili olan bir başarı var ki, işte iktidarı sarsan ve hızlıca tüketen gidişata da işaret ediyor...

Bu başarı 3 büyük kentte Tunç Soyer, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu ile sağlandı...

İzmir'de son dönemde hep CHP'nin kazanmasını bir tarafa bırakırsak, seçimin asıl anahtarı bellidir... Çünkü AKP'yi sarsan etkili direnç önce Ankara'da, sonra da İstanbul'da ittifaka büyük darbe vurdu...

3.YAZI
Muhalefetini kazanan ülke...
Evet; 9 ay önceki seçim sonuçları karşılaştırması, son il genel meclisi rakamları ile 31 Mart'ta kazanılan belediye sayısı bakımından ortaya çıkan vahim tablo kimseyi sakın ola karamsarlığa sürüklemesin...

Çünkü yukarıdaki manzara; tüm toplumsal yıpranmışlığa, tüm siyasi rezaletlere, yoksulu sarsan ekonomik çalkantılara ve sosyal bunalımlara rağmen ittifakın halen ayakta olduğunu gösterse de, özellikle AKP'yi var eden ve onu 17 yıldır ayakta tutan İstanbul ve Ankara'daki seçim sonuçları gerici- rantiyeci iktidarın sonunu getirecek çok etkili bir atak oldu...

1994 seçimlerinde SHP, CHP ve DSP'nin giriştiği güç kavgasında, Ankara, İstanbul ve diğer büyük kentlerin kaybedilmesine yolaçan gaflet ve dalaletten 25 yıl sonra toplumun uyanması, CHP'nin ise silkelenerek kendine gelmesi gerçekten umut verici...

İşte 3 büyük kent ile Akdeniz ve Trakya gibi bölgelerde ortaya çıkan zafer sonuçları da Türkiye'nin aydınlık yarınlara ulaşmasında ve CHP'nin ya da Millet İttifakı'nın ilk genel seçimlerde iktidara gidebilmesinde altın anahtar oldu...
Çünkü 31 Mart sonuçları; AKP'nin kendisini ayakta tutan Türkiye'nin Ankara gibi kalbini ve İstanbul gibi güç merkezini kaybetmesine yolaçmış ve Erdoğan iktidarının 25 yıl sonra tükeneceğinin çok sarsıcı bir işaretini vermiştir...

"Güç zehirlenmesi"nin de yol açtığı bu sarsıntıda, hiç kuşkusuz toplumu son aylarda esaret altına alınan enflasyon, zam, yoksulluk, yolsuzluk ve sosyal sefaletin etkileri kesinlikle gözardı edilemez...

Ancak AKP'nin bu yenilgisinde, CHP ve İYİ Parti muhalefetinin sandıklarda organize olması, şaibe ve hilelere geçit vermemek için var gücüyle mücadele etmesinin etkisi de unutulmayacak...

Velhasıl, AKP 25 yıl sonra nasıl büyük kentlerden itibaren kaybetmeye başladıysa Türkiye de çeyrek asır sonra Ankara ve İstanbul zaferiyle muhalefetini kazanmıştır... Asıl umut verici sonuç da budur...


Mehmet Faraç / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder