12 Nisan 2019 Cuma

Bir sandık kalmıştı - ALİ SİRMEN

Demokrasilerde, siyasal krizler keskinleşmeye başlayınca çare olarak sandık yolu görünür. Eğer seçimle de sorun çözülemiyorsa ortada bir siyasal kriz değil, rejim bunalımı var demektir. 

31 Mart 2019 yerel seçiminin çözüm olmak şöyle dursun, bizzat kendisinin bir düğüm oluşturması ülkeyi kaosun eşiğine getirmesi, iflas belirtilerini de bağrında taşıyan bir rejim bunalımıyla karşı karşıya olduğumuzun kanıtıdır. “Cumhuriyetin son seçimi olmak” olasığını da içeren 31 Mart seçimlerinin yol açabileceği kaos ile Türkiye’nin her alanı kapsayan iflas tablosu, seçimleri hükümsüzleştirmek isteyenlerin çabalarıyla siyasi alanı da içine almıştır. 

Şimdiye kadar siyasal sistemden ortada bir tek sandık kalmıştı, yerel olan son seçimle o da gitti. Artık sen sağ, ben selamet!

***

Çok anlatılmaya çalışıldı, sandık demokrasinin zorunlu koşuluydu, ama yeterli koşulu değil, bir rejimin demokrasi olabilmesi için sandığın yanı sıra temel hak ve özgürlüklere saygılı, çoğulcu, katılımcı olması, kuvvetler ayrılığı ilkesine saygı göstermesi ve adil yargıyı da içermesi gerekirdi.

İktidara egemen olan düşünce ise “ben sandıktan çıktım ne istersem yaparım”dı. Bunun ne kadar sakat ve sonu toplumsal iflasa varan bir yol olduğunu 17 yıl yaşayarak gördük.
Tüm eleştiriler iktidar tarafından “kutsal sandık” defisiyle savuşturulmaya çalışılıyordu. 
AKP yutturmacasını baştan beri yememiş olanlar sandığın, ancak iktidarın lehine sonuç vermesi halinde kutsal sayıldığını aksine bir sonuçta onun da tanınmayacağını anlatmaya nafile uğraştılar. 

Ta ki 31 Mart seçimlerine kadar. O yerel seçimde, CHP İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Eskişehir, Mersin’i aldı, Bursa’yı da zorladı. 

AKP, bir aşk hikâyesi olarak sunduğu İstanbul’un rantı olmadan saltanat süremeyeceğinden, İstanbul’u kaybedince gerçek yüzünü gösterdi: 
- Benim adayım kazanmayınca, ben sandık mandık anlamam! Sonucu kabul etmem! 
Böylelikle adil, eşit ve özgür koşullarda yapılmasına rağmen “var işte” diye gösterilen seçimler de tarihe karışmış, “ben benden yana olmayınca milli irade falan tanımam!” dönemi başlamış oldu. 

Bu şimdiye dek askeri darbelerin bile tutmadıkları bir yoldu.
Kenan Evren bile, yasaklı ve kısıtlı da olsa seçim sonuçlarını tanımamazlık etmemiş, sandıktan çıkan Turgut Özal’a karşı koymamış, koyamamıştır. “Özal’ın arkasında Amerika vardı, sıkı mıydı, Evren’in karşı çıkması!” savı sonucu değiştirmiyor. Sonunda o ya da bu nedenle Evren dahi sandığa boyun eğmişti. Bugün 15 Temmuz darbe girişiminden iki buçuk yıl sonra, muktedirler “sandık sonucunu tanımıyoruz” diyerek darbe girişimi başarıya erişseydi, ne olacak idiyse onu gerçekleştirerek, o zamanlar, “demokrasinin çiğnenmesi için 15 Temmuz darbesine gerek yoktu, demokrasi zaten yoktu ki, çiğnensindi” diyenleri haklı çıkardılar.

***

Onlar, aynı zamanda şunları da söylüyorlardı:
- Türkiye’nin ekonomik sorunları, güven veren tam demokrasi olmadan çözülemez. 
- Ulusal bir tarım politikasını demokratik yollarla yaşama geçirmeden, bir zamanların tarım ülkesi Türkiye’de açlığın yaygınlaşması engellenemez. 
- Diplomatik gafları birbirini izleyen bu iktidar, içeride halkıyla bütünleşmesini sağlayacak demokrasiyi yaşama geçirmeden, içine düştüğü yalnızlık çukurundan kurtulamaz. 
- Kürt sorunu demokrasi olmadan çözülemez. 
- Türkiye’nin bekası demokrasi ile sağlanır. 
Yeni girmekte olduğumuz dönemde göreceksiniz bunlar da doğru çıkacak. Sonunda selamete ereceğiz ama ne yazık ki, bedeli çok ağır olacak.

Ali Sirmen / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder