Dinci iki yüzlülük bu ülkenin yüzleşmesi gereken önemli konudur.
Kişisel ya da siyasal ihtirasları uğruna dini duyguları istismar ederek, halka vaaz ettiklerinin tersini yaşayan yüzsüzlüklerle yüzleşilmelidir.
Halka “faiz haramdır”, “dolarınızı bozdurun” ve “haram yemeyin” derler, ama cami ibadeti, kurban, fitre ve hac parası için döviz isterler. Alevinin, Gayri Müslimin ve ateistlerin Diyanete haram ettiği vergilerini yerler! “İsraf etmeyin ve aza kanaat getirin” derler ama, aza kanaat getirenlerin, vergileriyle lüks, şatafat içinde yaşarlar ve milyonluk Mercedes’e binerler. Makamlarının gücü ve din istismarı ile din adına bağırırlar. En üst perdeden halka uymaları gereken fetva, nasihat, hutbe ve ders verirler. Ama kendilerini bu yollardan muaf tutarak yaşarlar. Anlattıklarına kendileri inanmaz ve uymazlar! Her dönem “yolarını” bulurlar. Seslerinin kibirli, buyurgan ve bir o kadar da yüksek çıkması bu nedenledir.
Diyanet, camilerde; “Faiz yiyenler, kabirlerinden şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır…” diye hutbe okuyor. O zaman “Faiz haramdır” diyen Diyanet, 2017’de 514.1 milyon TL, 2018 yılında ise 256 bin 806 lira 46 kuruş faiz haramı yememeliydi! “Faiz haramdır” diyerek, “kul”dan fitre isterken her yıl enflasyon-zam-faiz farkı hesabı yapmamalıdır! Geçen yıl kişi başına 19 Türk Lira olan fitre fiyatı, yüzde 21 enflasyon, faiz hesapları ile zam yapmamalıydı.
DİYANET, DOLAR VE CAMİ
Sürekli “yerli ve milli” edebiyatı yapıp, Hac organizasyonu ve Hac paralarını avro ve dolar üzerinden düzenlemeyecekti! 2014 yılında avrodan vazgeçip, dolara dönmeyecekti! Ekonomik kriz sonucu, Türk Lirası karşısında artan dolara karşı, “Dolardan vazgeçtik” demeyecekti! Siyasi iktidarın yarattığı ekonomik kriz karşısında, “Döviz bozdurun, Türk Lirasına geçin” diyen Diyanet değil mi? Belli ki Diyanet’in de döviz karşısında kafası karışık. Ramazan ayı sohbetleri vesilesiyle, döviz konusunda da değerlendirmeler ile döviz ve dinen caizliği ya da haramlığı konuşuluyor.
DÖVİZ ARTARSA SEVAP ARTARMIŞ
Önce Zaytung haberi sandım ama değilmiş. Bir kaç gün önce Diyanet İşleri Başkanlığı Başkanlık Müşaviri Prof. Dr. Mustafa Karataş’a sormuşlar; “Camiye dolar bağışlansa, dolar arttıkça sevabımız artar mı?” Hocanın cevabı kısa ve net olmuş; “Döviz arttıkça sevap da artar!” Anlayamadığım şey şu: Ramazan sohbetleri kardeşlik, birlik, beraberlik, adalet, eşitlik, sevgi, paylaşım ve dayanışma olması gerekirken, her fırsatta sohbetlerin dönüp dolaşıp para ve oy toplamaya gelmesi manidar değil mi?
Halk neden camiye bağış yapsın ki? Diyanet devasa bir bütçeye sahip değil mi? Bütçeden aldığı aslan payı yetmiyor mu ki, “Camiye döviz vermek sevaptır” deniliyor. Yahu dövize endeksli sevap olur mu? Neymiş “Döviz arttıkça sevap da artar”mış! Peki ya döviz düşerse ne olcak? Sevap azalacak mı? Türk lirası değer kaybediyor diye, TL ile bağış yapanın sevabı değer mi kaybedecek? O zaman, bu zihniyet yapısına göre, her devalüasyon sonucu TL ile bağış yapan günaha bile girebilir. 10 milyar TL gibi devasa bütçe, 100 bin cami ve 150 bin imam ile halktan daha iyi konumda yaşayanlara soruyorum; iktidarların sözcülüğünü yapmaktan, mezhepçi bir kurum inşa etmek için, milyonlarca yoksulun ve milyonlarca işsizin cebine din istismarı ile göz dikmek dinen caiz mi?
TV’lerdeki Ramazan sohbeti programları ile ceplerini, dolar ile dolduran ulemanın ya da dolar milyarderi, dolar milyoneri olan İslami sermayenin dünyasındaki “sevap hesaplarına” bakma zahmetine katlandınız mı? Camileri ibadet haneden, ticaret ve siyaset haneye dönüştürmeyi hizmet mi sandınız. Artık bu gidişle, camilere entegre edilmiş marketler, cafeler, kuyumcular ve mağazaların yanına döviz büroları açılır, döviz kurları tabelasının yanı da sevap fetvası astırırsınız.
Ama merak etmeyin, “Ölmüş babanız yaşıyor mu” diye soran entelektüel cari açığı kapatacak, laiklik hedefimiz ölmedi, halen yaşıyor.
Turan Eser / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder