İsrail 1948’deki kuruluşundan itibaren önce İngiliz sonra ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya başlıca müdahale aracı oldu. İsrail muhakkak bir “araç”a indirgenemeyecek, kendi yayılmacı politikaları olan bir oluşumdu ama bu emperyalist dünyadaki yerini değiştirmiyor.
Emperyalizm her zaman etnik/dini karşıtlıkların, korkusu olan sınıf mücadelelerine zarar verdiğini bilerek davrandı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Arap coğrafyasında SSCB’nin desteğini alarak sömürge karşıtı, halkçı, kamucu, aydınlanmacı uyanışa İsrail’i öne sürerek müdahale etti.
Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’daki etkisinin kırılmasında önemli bir rol oynadı.
Emperyalist hegemonyanın İngiltere’den ABD’ye geçtiği dönemde ayrıca roller üstlendi. Kendisi yakın zamana kadar petrol/doğalgaz zengini bir ülke olmamasına rağmen ABD’nin petrol piyasalarına egemen olmasında bir kılıç rolü üstlendi. ABD, başta Suudi Arabistan üzerinde olmak üzere petrolün dolar üzerinden satılması için İsrail tehdidini hep kullandı. Özellikle 1970 sonrası ABD’nin dünya üzerindeki mali egemenliğinin sürdürülmesinde bu mekanizmanın önemini hep vurguladık.
Son dönemde ise ABD’nin yakın tarih içinde oluşmuş eğilimleri yok sayarak adımlar attığı ve ABD-İsrail ittifakına abartılı bir biçim verdiği görüldü. Kudüs İsrail’in başkenti ilan edildi, Golan Tepeleri’nin İsrail’e ait olduğuna hükmedildi, İsrail Suriye’yi keyfi bir şekilde bombalamaya devam etti vb..
Ancak bir yandan da giderek artan bir homurdanmayla ABD’nin gelişen Çin-İsrail ilişkilerinden şikâyet ettiği fark edildi.
ABD’nin en yetkili ağızları, bu bir tehdit değil deseler bile, Çin’in İsrail ile geliştirdiği ekonomik ilişkinin, özellikle Çin’in İsrail’e yaptığı yatırımların sonlandırılmasını istediler.
1992’den bugüne Çin ile İsrail’in ticaret hacminin 200 kat arttığı söyleniyor, bu Çin’i İsrail’in ikinci ticari ortağı yapıyor.
Çin’in hızlı büyümesinin çok ciddi bir hava ve su kirliliğine yol açtığı biliniyor. Çin’in bu sorunla başa çıkabilmek için İsrailli firmaların yardımına başvurduğu ve bu yatırım alanını İsrail’e açtığı söyleniyor. Kısa bir süre önce Çin yüksek teknoloji üretmeye başladı ancak bunun öncesinde İsrail’den füze teknolojisinde yardım aldığı yazılıyor.
Çin’in İsrail’e yaptığı doğrudan yatırımların ise dünya kapitalizminde bir dönüm noktası olan 2008 krizinden sonra defalarca katlandığı görülüyor.
Tel Aviv tramvay ağı Çin şirketleri tarafından yapılıyor. Hayfa limanının ticari kısmı ise Çinli bir şirketin eline geçmiş, oysa hemen yanında İsrail donanmasının üssü olmasının yanı sıra ABD 6. Filosunu sık sık ağırlayan askeri liman bulunuyor. Amerikalılar eğer bu böyle devam ederse 6. Filo’nun Hayfa Limanı’nı güvenlik gerekçesiyle kullanmayacağını söylüyorlar.
Ama asıl ilginç olan proje aşağıdaki haritada görülüyor.
Çin’in dev bir hacme ulaşan dünya ticaretini sürdürebilmek için kritik ticaret yolarına alternatifler yaratmaya çalıştığı biliniyor. Dünya ticaretinin neredeyse üçte birinin yapıldığı Süveyş Kanalı ise inşa edildiğinden bu yana jeopolitik önemini koruyor. Çin'in Kızıldeniz’i Akdeniz’e İsrail üzerinden bağlayacak bir hızlı tren hattı ile alternatif bir ticaret yolu yaratmaya çalıştığı anlaşılıyor.
Haritada İsrail’in Kızıldeniz’deki liman kenti Eylat ile Akdeniz’deki liman kenti plan Aşdod arasında planlanan hızlı tren hattı görülüyor.
Saatte 350 km/saat hızla yük taşıyacak bu hattın Süveyş kanalına ciddi bir alternatif ve Yeni İpek Yolu’nun stratejik bir parçası olacağı tartışma götürmez. Gerçi dünyada hemen bütün sermaye sınıfları ve devletlerinin içinde buna benzer başlıkların çatışma konusu olması gibi, İsrail’de de bu projeyi engellemek isteyenlerle gerçekleştirmek isteyenler arasında örtülü bir kavganın sürdüğü dışarıya yansıyor.
Çin ile İsrail arasındaki bu işbirliğinin nereden kökenlendiğini söylersek konu daha iyi anlaşılacak.
Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’nde karşı devrimi önlemek için Sovyetler Birliği’nin 1979’da Afganistan’a asker yollaması, İsrail ve Çin arasındaki pek bilinmeyen bağdaşıklığın başlangıcını oluşturuyor. ABD öncülüğünde Pakistan, İsrail ve Çin arasında bir ittifak kurulur. Birlikte cihatçı çetelere silah yardımı yaparlar. Çin sonradan başına bela olacak şekilde ülkesindeki Müslümanları cihada davet eder.
Artık tarihe mal olan bu olayı ileride daha ayrıntılı inceleyebiliriz. Ancak şu an İsrail ile olan ilişkiler Çin’in ABD’nin altındaki halıyı nasıl usulca çektiğini gösteriyor.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder