14 Ağustos 2019 Çarşamba

ABD-Türkiye uzlaşısı nasıl okunabilir? - MUSTAFA TÜRKEŞ

7 Ağustos’ta ABD ve Türkiye yönetimleri bir süredir üzerinde çalıştıkları “koridor” meselesini sonuçlandırdıklarını ilan ettiler.

İngilizce ve Türkçe eşzamanlı açıklanan üç maddelik* duyuru metni kimi tatmin etti? 

Türkiye’de iktidarın sözcüleri müzakere sonucu için “iyi bir başlangıç” dedikten sonra, hemen ardından, “bu kez oyalamaya müsade etmeyiz” deme ihtiyacı duydular. Belli ki, yakın çevrelerinden gelebilecek tepkiye karşı önlem almak istiyorlar.

ABD yönetimi hariç bu uzlaşıyı tatminkar bulan var mı?

3 maddelik uzlaşı metni yayımlanmadan önce adeta dünya hegemonuna (çaptan düşse de ABD halen hegemon) karşı askeri müdahaleyi göze alan bölgesel güç (AKP yönetiminde Türkiye) edasıyla analizler yapan “güvenlik uzmanları” hayal kırıklığına düşmüş gözüküyorlar. 7 Ağustos öncesinde bunların önemli bir kısmı askeri müdahale yapılmasını savunuyorlardı. Bunlara göre, Suriye’nin kuzeyinde ABD tarafından oluşturulmak istenen “Kürt devleti”nin önüne geçmek için bu bölgeye askeri bir müdahale yapmak şarttı. 

İktidar uzunca bir süredir iç ve dış siyasetini hamasi söylemler üzerinden yürütmektedir. İktidar, medyanın büyük bölümü üzerinden, düzen içi muhalefetin önemli bir kısmının desteğini de alarak “askeri müdahale gerekli” noktasını adeta ortak bir duruş olarak sunmaya başlamıştı. Öyle bir kanı oluşturdular ki, adeta milliyetçi-muhafazakarlar emperyalizme karşı duruş sergiliyorlar!

Şimdi, 7 Ağustos’ta, Türkiye-ABD uzlaşısı, çoğu gözlemcinin hemfikir olduğu üzere, Türkiye yönetiminin sözü edilen Suriye sınırı içinde bir askeri müdahale yapmasını adeta imkansız hale getirdi. Bu durum geçici mi, kalıcı mı, zaman gösterecek.

İktidar, söylemini fazlaca milliyetçi eksene dayandırdığı ve bugün bu söyleme çok da uygun düşmeyen bir uzlaşıya imza attığı için karşı karşıya kaldığı bu durumdan endişeli gözüküyor. Gelebilecek tepkiye karşı önlem alma sorumluluğu ise Bahçeli’ye yüklenmiş. Bahçeli’nin zevahiri kurtarmak üzere yaptığı açıklama bunu yansıtmaktadır. Yine de belirtilmelidir ki, iktidar içinde milliyetçi-ülkücü kökenli isimlerin yaptığı açıklamalar tepkiye karşı sünger vazifesi görmektedir. Burada bir çatlama olduğunu söylemek henüz mümkün değildir. Daha açık bir ifade ile, iktidar bloğu bir taraftan hamasi söylemleri sürdürecek, öte yandan bununla çelişen uygulamaları da hayata geçirecektir.

CHP yönetimi ise bir süredir sürdürdüğü pozisyonunu yineledi; “Suriye yönetimi ile resmi temas kurulmalı” dedi. Ayrıca uluslararası Suriye konferansı yapılmasını, buraya YPG dışında, Esad yönetiminden temsilciler dahil, konu hakkında çoğu kişiyi davet edeceklerini duyurdular.

İslamcılar sessiz, dağılmış vaziyetteler. Politikaları iflas ettiği için bir duruş sergileyemiyorlar.

Liberaller ise yeniden hevesli fakat tutarsız söylemlere sarılma eğilimine girdiler. Uluslararası çok taraflı, çok yönlü, insani gerekçelere dayalı, uluslararası (olmayan) bir güçle, bu sorunun çözümünü, sol-liberallerin de desteğini alarak, öneri tahayyülünde bulunmaya çalışıyorlar.

Kürt grupların bir bölümü müzakere masasında biz de olalım, bunun için gerekli adımı atarız diyenden tutun, ABD’nin kendilerini bir kez daha sattığını söyleyenlerine, öte taraftan her hamlenin kendi lehlerine işlediğini, dolayısıyla 7 Ağustos uzlaşısının uzun dönemde kendilerinin işine yarayacağı tezine inanan –faydacı-fırsatçı- pozisyonu sahiplenenlere kadar geniş farklılık yelpazesi bulunsa da koridorun güney ucunda, bir kenarında yer bulacaklarını, böylece tanınırlıklarının artacağını umuyorlar.  Asıl ümitleri Cenevre’de yapılması beklenen büyük toplantıda temsilci bulundurmak. ABD-Türkiye uzlaşısının buna hizmet edeceğini düşünenler de var.

Rusya suskun durmayı tercih etti: İlerde suret-i haktan gözükmek, bakın Kürt ayrılıkçıları ben desteklemiyorum, bu benim politikam değil, siz bu politikayı izleyenlerle yola çıktınız diyebilmek ve tabii ki Astana sürecini canlı tutmak için. Ayrıca Cenevre sürecinde Kürtlerin temsilcisi ile karşı karşıya kalmak durumunda olmayacağı için Rusya bu uzlaşı karşısında sessiz kalmayı tercih etmiş gözüküyor.

Yukarıda özetlenen pozisyonların hiçbiri gerçekliği yansıtmıyor.

Niçin?

Bir soru ile bunu sınayalım.

ABD-Türkiye uzlaşısı neyi çöze(meye)cek?
Türkiye yönetiminin beklentilerini karşılayacak mı? Hayır.
Suriye’ye istikrar getirecek mi? Hayır.
Suriye’de Kürtlerin demokratik temsilini sağlayacak mı? Hayır.

Peki bu uzlaşının içeriğinde ne var?

Tek bir noktada uzlaşı var: Müşterek askeri harekat merkezi kurulacak. Bunun nasıl yönetileceği dahi belirsiz.

Diğer iki maddenin içeriği ve sınırları tanımlanmamış. Örneğin yerlerinden edilen Suriyelilerden kastedilenler kimler? Türkiye’de bulunan geçici koruma statüsü verilen Suriyeliler mi? Suriye içinde yerlerinden edilen, bugün Suriye sınırları içinde başka yerlerde yaşayanlar mı kastediliyor; belirsiz. Koridora hangi Suriyelilerin döneceğine kim, nasıl karar verecek? BM bunun neresinde? Hangi aşamada devreye sokulacak? 

Koridor’a apartmanlar veya çeşitli yerleşim birimleri inşa edilse dahi, oradan göçmek zorunda kalan insanların eski yerleşim yerlerine döneceğini beklemek çok yanıltıcı olabilir. Bu konularda çalışan insanlar şunu çok iyi bilir: Bosna-Hersek ve Kosova’da savaş sırasında yakılıp yıkılan evleri yeniden inşa edilip sunulduğunda dahi yerlerinden edilen insanların yalnızca yüzde biri geri dönüş yaptılar. Büyük çoğunluğu eski yerleşim yerlerine dönmedi. Başka yerlerde yaşam kurmayı tercih ettiler.

Bunca acı deneyimden sonra halen liberal söylem -varsayıma dayalı- çok kültürlü, çok etnili toplumların liberal demokrasi üzerinden yeniden inşa edilmesinin mümkün olduğuna inandırmak, ancak doğru soru sormayı bilmeyenler için geçerli ve inandırıcı olabilir. 

Son 30 yıl içinde liberalizme dayalı yeniden inşa politikalarının hemen hemen hepsi başarısızlıkla sonuçlandı, çöktü. Liberalizm önünde sonunda emperyalizme hizmet etti.

Kısaca söylemek gerekirse, 7 Ağustos ABD-Türkiye uzlaşısı sorunları öteleyebilir, ancak hiçbir sorunu çözemeyecektir. Bu uzlaşıda sorun dönüştürülmüş, böylece ötelenmiştir. Siz hiç kapitalist-emperyalist sistem içinde bir sorunun hakça çözüldüğünü gördünüz mü! Evet diyenlere kargalar bile güler, hiçbir şey bilmiyorsanız bakınız Bosna-Hersek ve Kosova’ya. 

Mustafa Türkeş / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder