4 Ağustos 2019 Pazar

Merkez sağ ve İYİ Parti (I-II-III) - ÖZDEMİR İNCE

(I)

2 Temmuz 2019 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Selda Güneysu imzalı çok önemli bir haber yayımlandı: 
“İYİ Parti’de rota 2023. Gelecek genel seçime Akşener etrafında kenetlenerek  gitmeyi planlayan partide ‘CHP gölgesi’nden kaçılacak. İYİ Parti yönetimi, 2023’e dek AKP ve MHP’den kayan oyları konsolide etmeye çalışacak, çizgisini ‘Atatürk’ün ilke ve devrimlerini savunan, milli değerler etrafında birleşen, bu ilkedeki herkese kapısı açık parti’ söylemiyle oluşturacak.”

***

İYİ Parti kurulduğu günlerde, sitemde (ozdemirince.com) 27 Kasım 2017 günü “İYİ PARTİ KURULDU AMA...” başlıklı uzun bir yazı yayımlamış ve kuruculara ilham (!) versin diye 1994 tarihli bir yazıma (Yozlaşmanın Tohumları) da yer vermiştim. Bilgi ve ilginize:
***
Yozlaşmanın tohumları! 
Bugünkü yozlaşmanın tohumları, Demokrat Parti’nin Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından kurulmasıyla (7.1.1946) birlikte ekilmiştir. 14 Mayıs 1950 ise yalnızca Demokrat Parti muhalefetinin değil, aynı zamanda “karşı devrim”in de iktidara gelişidir. 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti yönetiminde, İkinci Dünya Savaşı sırasında, iyice bunalan halk, Demokrat Parti’yi çok somut, çok acil gereksinim ve amaçları için desteklemişti: Demokrasi, özgürlük, eşitlik, toplumsal ve ekonomik gelişme, çağdaş yaşam... Halk, tek parti yönetiminin, insan haklarına dayalı çağdaş demokrasiye dönüşmesini istiyordu. Bu nedenle, muhalefeti döneminde ve 1950 seçimleri öncesinde bir tür sol politik söylem kullanan Demokrat Parti’nin peşinden gitti. 14 Mayıs 1950 günü Demokrat Parti’yi iktidara getiren halk, ezanı Türkçeden Arapçaya çevirsin, bol kepçe imam hatip okulları açsın, öğretim birliğini (Tevhidi Tedrisat) bozsun, Cumhuriyet devrimlerinin temellerini dinamitlesin diye bu partiye oy vermemişti; tam tersine çağdaş Cumhuriyet, çağdaş demokrasi, insan hakları, toplumsal refah için oy vermişti. 

Ama Demokrat Parti, kendisini iktidara getiren halka on beş gün içinde ihanet etmeye başladı. Bu ihanet, politik yelpazenin ortasının sağında yer aldığı ileri sürülen partiler (Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi) marifetiyle sürdürülmüştür. Bu partiler, evrensel anlamda merkez ve merkez sağ partiler gibi, gerçekten demokrat ve liberal partiler olmamışlar, olamamışlar; ancak, bu sıfatları, aşırı sağı besleyen bedenlerini gizlemek için kullanmışlardır. 

Bu partiler için demokrasi çoğunluğun diktatoryası”, kapitalizm vahşi kapitalizmliberalizm ise vurgun ve kapkaç düzeni” olarak anlaşılmıştır. Son aylarda yılan hikâyesine dönüşen özelleştirmenin, yani KİT’lerin özelleştirilmesinin geçmişi Demokrat Parti’nin 1946 parti programına dayanır: “İktisadi Devlet Teşekkülleri’nin (KİT’lerin eski adı) özel teşebbüse devri.” “KİT’ler özelleştirilsin mi, yoksa yeniden düzenlensin mi” sorusu geride kaldığı için, biz şöyle bir soru sorma hak ve özgürlüğüne sahibiz: “Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi KİT’leri tek başlarına özelleştirebilecek milletvekili çoğunluğuna sahip olmalarına karşın bu işlemi neden gerçekleştirmemişlerdir?” 

Merkez sağ partilerin yıktığı laik ve eğitim-öğretim birliğine dayalı eğitim düzeninin tarihi gözden geçirilmeden bugünkü yozlaşmanın gerçek boyutları anlaşılamaz. Bu yozlaşma Haziran 1950’de başlamıştır, ancak cumhuriyetçi, demokrat ve aydınlanmacı öğretmen kadroları karşısında başlangıçta başarılı olamamış; bu kadroların emekli olmaları, kimilerinin meslekten uzaklaştırılmaları sayesinde, 1960’ların ortalarından itibaren alabildiğine hızlanmıştır.
 
(Varlık dergisi, Kasım 1994)

(II)

Kaldığımız yerden devam edelim. Tehlikeli soruları şimdilik zulaya kaldıralım ve İYİ Parti’nin programına bakalım.
 
Daha programın girişinde (İyi Bir Türkiye) “İyi bir TÜRKİYE için yola çıkıyoruz. İyi insanları insanlık tarihine armağan etmiş bir milletiz.. Hoca Ahmet YeseviMevlana, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre bu milletin iyi insanları arasından yetişti. Onlar insanlara iyiliği, iyi insan olmayı öğütlediler. İyiliğin peşinden koştular. İyi insanlar bu toprakları onurlandırdıktan sonra bu topraklardan o büyük Osmanlı Devleti doğdu. Bu devlet büyüdü üç kıtaya hâkim oldu o insanların torunlarıyla, Sarı Saltuklarla... Gittiği yerlere sevgi kültürünü götürdü. Yaratılanı, yaratandan ötürü sevdiklerini söyleyerek ‘Bizler bu inançla yola çıkıyoruz’ ” diyorlar.

***

Referans verdikleri insanların hepsi tarikat kökenli kişiler. Sarı Saltuk onların yanına değil Şeyh Bedreddin’in yanına yaraşır. “Allah aşkıyla yanıp tutuşan” Yunus dışında tamamı bir tarikatın şeyhi... O da en azından tarikat ehli... Demek ki MHP’nin kof hamasetinden kurtulamamışlar. Bilimi kendine rehber yapmış, çağının çağdaşı bir cumhuriyetçi parti böylesine çelişkili ve içi boş laflarla kendisini takdim eder mi? Ayrıca hangi iyilik: Din kaynaklı soyut iyilik mi, yoksa bilinç kaynaklı somut iyilik mi?

***
İlkeler savruk: 
• Türk milletine güveni esas almak 
• Açık, dürüst ve hesap verebilir olmak 
• Çoğulcu, katılımcı, kapsayıcı pozitif siyaset yapmak 
• Somut hedeflere sahip olmak ve odaklanmak 
• Çözüm üretmek ve çalışkan olmak 
• Eleştiriye açık ve özgür düşünceli olmak 
• Siyaseti değerler üzerinden üretmek ve yapmak 
• Milliyetçiliği kültürel ve ekonomik alanlara taşımak. 
• Farklılıklara saygılı olmak 
• Milli menfaatlerimizi her alanda ön planda tutmak.

***
Çoğu boş laf: Bir demokratik Cumhuriyette Türk milletine güveni esas almayıp da kime güveneceksin? 
• Siyaseti “hangi” değerler üzerinden üretip yapacaksın? 
• “Milliyetçiliği kültürel ve ekonomik alanlara taşımak” ne demek? Milliyetçilik taşınmaz. Vardır! Milliyetçilik cenderesine kapatılmış kültür ve ekonomi olmaz. Olursa yozlaşırlar! 
• Farklılıklara saygılı olmak! Demokratik ve laik bir Cumhuriyet zaten farklılıklara saygılıdır. Gerçekten demokratik, gerçekten laik, gerçekten sosyal, gerçekten hukuka dayalı bir devlet kurmak mı istiyorsun, onu söyle, yeter.

***

27 Kasım 2017 günü sitemde (ozdemirince. com) yayımlanan yazımın bir bölümünü okudunuz. Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda, gelecekte İYİ Parti’ye ihtiyacı var. Yerel seçimlerde ve özellikle İstanbul seçiminde bunun somut örneğini gördük. Bütün partilerden beklenen mevcut anayasanın 2. maddesinde yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin her anayasasında yer alması zorunlu olan ilkelere bağlılık ve bağımlıktır.        
***

Milletimizin mukaddesatı ve değerleri” ne demek? “Milletimizin mukaddesatı ve  değerleri” taa 2. Mahmut’tan bu yana yenilik ve çağdaşlaşma karşıtlarının ağzına sakız olmuştur. Bu sakız Birinci Meclis’te muhalifler, Cumhuriyet sonrası kurulan iki muhalif parti (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası ),1950’den sonra iktidara gelen partiler tarafından çiğnenmiştir. Ebedi, ölümsüz değerler yoktur. Varsa, bunlara dogma denir. Ahlak kuralları, görenek ve gelenekler de zaman ve zemine göre değişir. Kuran, hadisler ve menkıbeler faslına girmek istemiyorum. Bu değerlerin her ülkede türlü türlü yorumları vardır. 

Cumhuriyet ve ilkeleri dogma değildir. Bu ilkelere göre cuma günü komşudan tuz istemek günah değildir. İki bayram arasında ister evlenirsiniz ister evlenmezsiniz. 
Bir ulusal devlet milletinin değerlerini anayasası ve yasalarıyla korur; bir başka otorite yoktur.

(III)

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığı döneminde neredeyse tam anlamıyla Cumhuriyetçi olmuştu ama başbakanlık dönemlerinden birinde şöyle demişti: 
“İmam hatip okullarının gayesi, sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dinini bilen Türk vatandaşı doktor, mühendis, hâkim olsa daha iyi değil mi? Bugün ortaöğretime giden 3 milyona yakın öğrencimizin 240-250 bini klasik eğitime ilaveten din eğitimi veren bu okullara gidebiliyor. Bu okulların önü üniversiteye açıktır. Onu biz yaptık... Şayet Kuran kursları veya din eğitimi, bu kanuna (Tevhidi Tedrisat Kanunu’na) ters düşüyorsa yanlış olan, din eğitimi değildir, Tevhidi Tedrisat Kanunu’dur... İslam birliği konusunda asıl mesele, her ülkenin İslamı doğru anlayıp tatbik ederek Kuran’ın getirdiği nizamı yaşamaya çalışmasıdır. O zaman, İslam dünyası gerçek manada güçlenmiş olur.” (htp://blog. milliyet.com.tr/cdenizkent)

***

Böyle konuşan bir siyasetçi asla siyasetin merkezinde ya da merkez sağında olmaz. İslamcı sağdadır ve bir anlamda AKP’nin amip anasıdır. Adnan Menderes’in Demokrat Partisi de ne merkezde ne de merkezin sağında idi. AKP’yi genlerinde taşıyan bir amip idi.
 
Merkez sağ ve sol anayasanın ilk 4 maddesini itirazsız kabul etmek ve onlara bağlı olmak zorundadır. Evrensel ölçekte merkez sol ile merkez sağ arasında küçük ama çok derin bir fark vardır. Anayasamızın ikinci maddesini anımsayalım: 
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” 
Ben anayasa yazarı olsam, daha kurumsal olacağı için, “Atatürk milliyetçiliği” yerine “Cumhuriyet milliyetçiliği” yazardım. 

Merkez sol tam anlamıyla “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devlet” yandaşıdır. 
Merkez sağ ise liberal meşrebini sosyal devletle uzlaştırmak zorundadır.
İYİ Parti’nin görünürde anayasanın ilk dört maddesi ile bir sorunu yok. Buna göre Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi’nden çok daha çağının çağdaşı ve önünde ders çıkarılacak kötü örnekler var.

***

Bir başka önemli ölçüt de anayasanın 174. maddesi tarafından korunan Devrim Yasaları’dır: 
MADDE 174. - Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz : 

1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu; 
2. 25 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanun; 
3. 30 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun; 
4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ile aynı kanunun 110. maddesi hükmü; 
5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun; 
6. 1 Teşrinisâni 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun; 
7. 26 Teşrinisâni 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun; 
8. 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.

***

İYİ Parti “Atatürk’ün ilke ve devrimlerini savunan, milli değerler etrafında birleşen, bu ilkedeki herkese kapısı açık parti” olacağını söylüyor. Milli değerler eğer Cumhuriyet devrimlerinin kapsamı içinde değilse, ne anlama gelmektedir? Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önünde çok büyük iki engel var: 
1-Diyanet İşleri Başkanlığı; 
2-İmam Hatip Okulları. 
AKP ve MHP için bu iki engelin “engel” sayılmadığı ortada. Bu iki engel Devrim Yasaları bağlamında yer alan ilk kuruluş kanunlarına göre mutlaka tımar edilmelidir. Bu konuda sadece İYİ Parti değil, CHP de çok kararlı olmalıdır.

Özdemir İnce / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder