Tarihi Yarımada’da bulunan Süleymaniye ve çevresi savaştan çıkmış gibi. Haliç ‘manzaralı’ semtte kentsel dönüşüm sürerken tarihi ahşap cumbalı evler yakılıyor. Mahallelinin beyanına göre bu yangınlar bilinçli şekilde çıkarılıyor.
Tarihi Yarımada’da Osmanlı mimarisinin sayılı örneklerinden cumbalı ahşap evlerin yer aldığı, mega kentin ‘kalbi’ niteliğindeki Süleymaniye ve çevresinin hali yıllardır içler acısı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki olan KİPTAŞ’ın kentsel dönüşüm için uzun zaman yapı ‘topladığı’ UNESCO Dünya Mirası alanı olan Süleymaniye ve çevresi, bir nevi savaştan çıkmış gibi. ‹Süleymaniye›yi Yenileme Projesi› ile tarihi semtteki ahşap cumbalı evlerin kurtarılması hedeflense de proje bir türlü tamamlanamıyor.
Öyle ki Süleymaniye’nin altında yer alan Küçükpazar, yanmış evler, kapı ve pencereleri sökük boş betonarme binalar ile ziyaretçilerine ‘merhaba’ diyor. Haliç ‘manzaralı’ mahalle, geçmişte bekar odaları ile biliniyordu. Mega kentin en büyük sığınmacı mahallelerinden birisi olan Küçükpazar bir dönem iç savaştan kaçan Suriyelileri ağırladı. Bugünlerde ise Afganistanlı, Pakistanlı ve Bangladeşli göçmenler için bir nevi sığınak görevi görüyor. Burada göçmenler yıkılmış binaların arazisine kurulmuş barınaklarda yaşam savaşı veriyor.
Ancak Küçükpazar kimi tehlikeleri de barındırıyor. En yakıcı konuların başında ise kentsel dönüşüm mağduriyetleri ile güvenlik geliyor. Peki, Küçükpazar’da nasıl bir hayat sürdürülüyor? Tek sorun kentsel dönüşüm mü? Burada yaşayanların bir günü nasıl geçiyor? Bu sorulara yanıt aramak için sabahın erken saatlerinde Küçükpazar’ın sokaklarında adımlıyorum. Bir süre çevrede dolandıktan sonra yıkık bir evin önünde soluklanıyorum. Bu esnada çöp toplayan bir ağabey ile laflamaya başlıyorum. “Aslen Konyalıyım ama 35 sene oldu İstanbul’dayım. Çöp topluyorum ama geri dönmeye de hiç niyetim yok!” diyor ve yanımdan uzaklaşıyor.
TAŞI ALTINDIR AMA BOŞTUR
Daha sonra karşıma 30’lu yaşlarında bir yurttaş çıkıyor. Bir süre Küçükpazar üzerine konuşuyoruz, ismini vermek istemiyor. Aktardığına göre, Mahmutpaşa ve civarında hamallık yaparak geçimini sağlıyor. Bir yandan işe gitmek için hazırlanırken, bir yandan da sorularıma cevap veriyor: “Buraya geleli üç sene oldu. Urfa’dan geldik, bir tanıdığın aracı olması sayesinde de Küçükpazar’da oturmaya başladım. Mahmutpaşa ve civarında hamallık yapıyorum. Günde 30 ile 40 TL arasında değişen bir para kazanıyorum. Ekmek kolay kazanılmıyor. Yoruluyorum ve yorgunluk içime kadar işliyor. Tabii kolay bir iş yapmıyoruz, bu iş ağır. Bazen öyle çuvallar kaldırıyoruz ki… Bir de bunları 3’üncü, 4’üncü katlara çıkardığımız oluyor. Açıkçası bunlara rağmen Urfa’ya geri dönmeyi düşünmüyorum. Çünkü orada da evim yok. Oraya gitsem de kiracıyım, burada kalsam da… Zaten Urfa’da iş yok, iş olmadığı için buraya geldim. Buna mecbur kaldık, ayrıca insan nereden geçimini sağlarsa oralıdır. İstanbul’un taşı toprağı altındır ama boştur.”
HAYAT ÜÇ ÇOCUKLA DAHA ZOR
Akabinde Gezici ailesini ziyaret ediyorum. Derme çatma bir evde 6 kişi kalıyorlar. Saadet Gezici’nin anlattıklarına göre geçen sene kirada oturdukları ev ‘bilinmeyen’ bir nedenden ötürü yanmış, çareyi ise hemen çaprazlarında yer alan eve sığınmakta bulmuşlar. Saadet Gezici, “İstanbul’un yalnızca adı var” diyor ve ekliyor: “Urfa’dansa burası daha iyi ama hayat çok zor, 3 çocukla daha da zor. Küçükpazar’da yaşamak zor ama tabii bir köy değil. Eşim hamallık yapıyordu, rahatsızlandı, artık çalışamıyor. Ben karton, şişe vs. topluyorum. Eşim ameliyat olacak, oğlum da kalp hastası… Urfa’ya dönmek istemiyoruz çünkü orada tedavi olamazlar.”
ESKİ VE YENİ KÜÇÜKPAZAR ARASINDAKİ FARK BÜYÜK
Bir süre daha sokaklarda turladıktan sonra kendimi Küçükpazar’daki bir kahvehanede buluyorum. İçerisi tıklım tıklım… Dışarıda oturup insanları seyrederken biri geliyor yanıma, izin istedikten sonra oturuyor masaya ve başlıyoruz sohbete. Adı İsa Erdoğan, 83 yaşında, doğma büyüme Küçükpazarlı. Ses kayıt cihazımın ‘kayıt’ tuşuna basıyorum ve hem Küçükpazar’ın hem de İsa Özcan’ın hikayesini dinliyorum: “Burada doğdum, burada büyüdüm. Doğduğum ev ahşaptı. Annem babam Arnavut, Üsküp’ten buraya gelmişler. Babam züccaciye işi yapardı, ben de dükkânda bardakları yıkardım. Okuma yazmam yok. Okumamışım da yazmamışım da. Okumuşum da dersten kaçmışım. O zamanlar insanların ve paranın kıymeti vardı. 83 yaşındayım ve emekliyim. Ağabeyimin sayesinde emekli oldum, yoksa olamazdım. Hiç evlenmedim, çocuğum yok. 10 seneden fazladır otelde kalıyorum. Odam tek kişilik, aylık 900 liraya mal oluyordu ama ona da zam yapmışlar, bin TL olacak. Eskiden saygı vardı, insanın kıymeti vardı. Şimdi o işler yalan oldu. Bu Küçükpazar için de geçerli. Eski ve yeni Küçükpazar arasında fark büyük.”
Tarihi Yarımada’da Osmanlı mimarisinin sayılı örneklerinden cumbalı ahşap evlerin yer aldığı, mega kentin ‘kalbi’ niteliğindeki Süleymaniye ve çevresinin hali yıllardır içler acısı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki olan KİPTAŞ’ın kentsel dönüşüm için uzun zaman yapı ‘topladığı’ UNESCO Dünya Mirası alanı olan Süleymaniye ve çevresi, bir nevi savaştan çıkmış gibi. ‹Süleymaniye›yi Yenileme Projesi› ile tarihi semtteki ahşap cumbalı evlerin kurtarılması hedeflense de proje bir türlü tamamlanamıyor.
Öyle ki Süleymaniye’nin altında yer alan Küçükpazar, yanmış evler, kapı ve pencereleri sökük boş betonarme binalar ile ziyaretçilerine ‘merhaba’ diyor. Haliç ‘manzaralı’ mahalle, geçmişte bekar odaları ile biliniyordu. Mega kentin en büyük sığınmacı mahallelerinden birisi olan Küçükpazar bir dönem iç savaştan kaçan Suriyelileri ağırladı. Bugünlerde ise Afganistanlı, Pakistanlı ve Bangladeşli göçmenler için bir nevi sığınak görevi görüyor. Burada göçmenler yıkılmış binaların arazisine kurulmuş barınaklarda yaşam savaşı veriyor.
Ancak Küçükpazar kimi tehlikeleri de barındırıyor. En yakıcı konuların başında ise kentsel dönüşüm mağduriyetleri ile güvenlik geliyor. Peki, Küçükpazar’da nasıl bir hayat sürdürülüyor? Tek sorun kentsel dönüşüm mü? Burada yaşayanların bir günü nasıl geçiyor? Bu sorulara yanıt aramak için sabahın erken saatlerinde Küçükpazar’ın sokaklarında adımlıyorum. Bir süre çevrede dolandıktan sonra yıkık bir evin önünde soluklanıyorum. Bu esnada çöp toplayan bir ağabey ile laflamaya başlıyorum. “Aslen Konyalıyım ama 35 sene oldu İstanbul’dayım. Çöp topluyorum ama geri dönmeye de hiç niyetim yok!” diyor ve yanımdan uzaklaşıyor.
TAŞI ALTINDIR AMA BOŞTUR
Daha sonra karşıma 30’lu yaşlarında bir yurttaş çıkıyor. Bir süre Küçükpazar üzerine konuşuyoruz, ismini vermek istemiyor. Aktardığına göre, Mahmutpaşa ve civarında hamallık yaparak geçimini sağlıyor. Bir yandan işe gitmek için hazırlanırken, bir yandan da sorularıma cevap veriyor: “Buraya geleli üç sene oldu. Urfa’dan geldik, bir tanıdığın aracı olması sayesinde de Küçükpazar’da oturmaya başladım. Mahmutpaşa ve civarında hamallık yapıyorum. Günde 30 ile 40 TL arasında değişen bir para kazanıyorum. Ekmek kolay kazanılmıyor. Yoruluyorum ve yorgunluk içime kadar işliyor. Tabii kolay bir iş yapmıyoruz, bu iş ağır. Bazen öyle çuvallar kaldırıyoruz ki… Bir de bunları 3’üncü, 4’üncü katlara çıkardığımız oluyor. Açıkçası bunlara rağmen Urfa’ya geri dönmeyi düşünmüyorum. Çünkü orada da evim yok. Oraya gitsem de kiracıyım, burada kalsam da… Zaten Urfa’da iş yok, iş olmadığı için buraya geldim. Buna mecbur kaldık, ayrıca insan nereden geçimini sağlarsa oralıdır. İstanbul’un taşı toprağı altındır ama boştur.”
HAYAT ÜÇ ÇOCUKLA DAHA ZOR
Akabinde Gezici ailesini ziyaret ediyorum. Derme çatma bir evde 6 kişi kalıyorlar. Saadet Gezici’nin anlattıklarına göre geçen sene kirada oturdukları ev ‘bilinmeyen’ bir nedenden ötürü yanmış, çareyi ise hemen çaprazlarında yer alan eve sığınmakta bulmuşlar. Saadet Gezici, “İstanbul’un yalnızca adı var” diyor ve ekliyor: “Urfa’dansa burası daha iyi ama hayat çok zor, 3 çocukla daha da zor. Küçükpazar’da yaşamak zor ama tabii bir köy değil. Eşim hamallık yapıyordu, rahatsızlandı, artık çalışamıyor. Ben karton, şişe vs. topluyorum. Eşim ameliyat olacak, oğlum da kalp hastası… Urfa’ya dönmek istemiyoruz çünkü orada tedavi olamazlar.”
ESKİ VE YENİ KÜÇÜKPAZAR ARASINDAKİ FARK BÜYÜK
Bir süre daha sokaklarda turladıktan sonra kendimi Küçükpazar’daki bir kahvehanede buluyorum. İçerisi tıklım tıklım… Dışarıda oturup insanları seyrederken biri geliyor yanıma, izin istedikten sonra oturuyor masaya ve başlıyoruz sohbete. Adı İsa Erdoğan, 83 yaşında, doğma büyüme Küçükpazarlı. Ses kayıt cihazımın ‘kayıt’ tuşuna basıyorum ve hem Küçükpazar’ın hem de İsa Özcan’ın hikayesini dinliyorum: “Burada doğdum, burada büyüdüm. Doğduğum ev ahşaptı. Annem babam Arnavut, Üsküp’ten buraya gelmişler. Babam züccaciye işi yapardı, ben de dükkânda bardakları yıkardım. Okuma yazmam yok. Okumamışım da yazmamışım da. Okumuşum da dersten kaçmışım. O zamanlar insanların ve paranın kıymeti vardı. 83 yaşındayım ve emekliyim. Ağabeyimin sayesinde emekli oldum, yoksa olamazdım. Hiç evlenmedim, çocuğum yok. 10 seneden fazladır otelde kalıyorum. Odam tek kişilik, aylık 900 liraya mal oluyordu ama ona da zam yapmışlar, bin TL olacak. Eskiden saygı vardı, insanın kıymeti vardı. Şimdi o işler yalan oldu. Bu Küçükpazar için de geçerli. Eski ve yeni Küçükpazar arasında fark büyük.”
EVSİZLİK ARTTI, KAHVE BU YÜZDEN DOLU
İsa Özcan ile sohbetimizin ardından oturduğum kahvehanenin işletmecisi ile görüşüyorum. O da ismini vermek istemeyenlerden… 38 yaşındaki kahveci, 23 senedir Küçükpazar’da yaşıyor. Küçükpazar’da kahve işletmenin nasıl bir duygu olduğunu soruyorum, anında yanıtlıyor: “İlk önce Allah yardım etsin diyorum. Garip, guruba, hamal olsun, Bangladeşli olsun, Afganistanlı olsun, Pakistanlı olsun herkes burada. Eski zamanda aileler vardı. Örneğin Siirtliler, Malatyalılar, Kastamonulular… Onlar belirli bir zaman içerisinde sürüldü, iş imkânları kalmadı ve gittiler. Şimdi o bekar evlerinde Bangladeşliler kalıyor. Kahveyi gece 00.00’da kapatıyorum, o saatlerde buralar tekin olmuyor. Çünkü şimdilerde azalsa da gasp olayı var. Kahveyi 03.00’te açsam da insanlar gelir, 04.00’te açsam da… Kahvenin ışığının açık olduğunu gören geliyor. Çünkü herkes sokakta kalıyor. Felaket evsizlik var. Son yıllarda aşırı şekilde evsizlik arttı. Adam ne yapsın, bir eve girse 600-700 TL kira ödeyecek ama iş yok, güç yok.”
MİLLETİN CEBİNDE ÇAY İÇECEK PARASI YOK
Kahveci, sözlerini şöyle noktalıyor: “Süleymaniye, Vefa ve Küçükpazar’ın çevresinde kentsel dönüşüm var. Alan KİPTAŞ’ın elinde. Yavaş yavaş, milleti korkutmadan, tek tek evleri aldılar. Misal 1 hafta önce gelseydin, 2-3 tane yangın oldu ve sebebi belli değil. Yanan binaların içeride kimse yok, nasıl oluyor bilinmiyor. Binayı yıkamıyorlar çünkü tarihi eser ama bir şekilde yanıyor işte. Hırsızlık ve gasp bitmiş gibi görünse de Küçükpazar’ın her yeri tehlikeli. Gerçi tehlikeliydi diyeyim çünkü artık hepsi cezaevinde. Eski Küçükpazar çok daha iyiydi, burada kime sorsan böyle söyler. Bir de misal artık müşteri bile bulamıyoruz. Kimsenin cebinde para yok. Sabah gel, milletin cebinde bir çay parası yok. Kepenk açıyorum, 10 kişi geliyor. Adam diyor ki: ‘Çay içeceğim ama param yok, çay verir misin?’ birincisine vereyim, ikincisine vereyim, üçüncüsüne de vereyim ama bana da para lazım. Devlet benden vergimi alıyor, sigortamı alıyor, her şeyimi alıyor fakat iş var mı, diye sormuyor. Milletin cebinde para var mı diye sormuyor.”
İsa Özcan ile sohbetimizin ardından oturduğum kahvehanenin işletmecisi ile görüşüyorum. O da ismini vermek istemeyenlerden… 38 yaşındaki kahveci, 23 senedir Küçükpazar’da yaşıyor. Küçükpazar’da kahve işletmenin nasıl bir duygu olduğunu soruyorum, anında yanıtlıyor: “İlk önce Allah yardım etsin diyorum. Garip, guruba, hamal olsun, Bangladeşli olsun, Afganistanlı olsun, Pakistanlı olsun herkes burada. Eski zamanda aileler vardı. Örneğin Siirtliler, Malatyalılar, Kastamonulular… Onlar belirli bir zaman içerisinde sürüldü, iş imkânları kalmadı ve gittiler. Şimdi o bekar evlerinde Bangladeşliler kalıyor. Kahveyi gece 00.00’da kapatıyorum, o saatlerde buralar tekin olmuyor. Çünkü şimdilerde azalsa da gasp olayı var. Kahveyi 03.00’te açsam da insanlar gelir, 04.00’te açsam da… Kahvenin ışığının açık olduğunu gören geliyor. Çünkü herkes sokakta kalıyor. Felaket evsizlik var. Son yıllarda aşırı şekilde evsizlik arttı. Adam ne yapsın, bir eve girse 600-700 TL kira ödeyecek ama iş yok, güç yok.”
MİLLETİN CEBİNDE ÇAY İÇECEK PARASI YOK
Kahveci, sözlerini şöyle noktalıyor: “Süleymaniye, Vefa ve Küçükpazar’ın çevresinde kentsel dönüşüm var. Alan KİPTAŞ’ın elinde. Yavaş yavaş, milleti korkutmadan, tek tek evleri aldılar. Misal 1 hafta önce gelseydin, 2-3 tane yangın oldu ve sebebi belli değil. Yanan binaların içeride kimse yok, nasıl oluyor bilinmiyor. Binayı yıkamıyorlar çünkü tarihi eser ama bir şekilde yanıyor işte. Hırsızlık ve gasp bitmiş gibi görünse de Küçükpazar’ın her yeri tehlikeli. Gerçi tehlikeliydi diyeyim çünkü artık hepsi cezaevinde. Eski Küçükpazar çok daha iyiydi, burada kime sorsan böyle söyler. Bir de misal artık müşteri bile bulamıyoruz. Kimsenin cebinde para yok. Sabah gel, milletin cebinde bir çay parası yok. Kepenk açıyorum, 10 kişi geliyor. Adam diyor ki: ‘Çay içeceğim ama param yok, çay verir misin?’ birincisine vereyim, ikincisine vereyim, üçüncüsüne de vereyim ama bana da para lazım. Devlet benden vergimi alıyor, sigortamı alıyor, her şeyimi alıyor fakat iş var mı, diye sormuyor. Milletin cebinde para var mı diye sormuyor.”
***
Gece uyuyamıyorum evimi yakarlar diye
35 yıldır Küçükpazar’da oturan Huriye Hanım’ın anlattıkları oldukça çarpıcı: “Burada kentsel dönüşüm var fakat bölgeyi hiç iyi etkilemedi. Senelerdir burada oturuyorum, önceden çok nezih insanlar vardı. Misal Kemal Sunal burada oturmuş. Ancak şimdilerde evler yakılıyor, madde kullananlar da var. Bir hafta içinde 3 yerde yangın çıktı. Bir tane Vefa’da çıktı, iki tane aşağıda çıktı. Her gün yangın çıkması normal değil. Bence bilerek yapıyorlar, açıkçası kendi evimde huzursuz oturuyorum. Benim gibi yaşananlardan rahatsız olan insanlar var. Ciddi söylüyorum, gece uyuyamıyorum ben, ‘Acaba bizim evi de mi yakacaklar?’ diye düşünmekten. Hiç huzurumuz yok.”
POLİSE HABER VERİYORUZ, GELMİYOR
Huriye Hanım, Fatih Belediyesi’nden ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden şikâyetçi… Ona göre bölgede hiçbir önlem alınmadı: “Burada yaşayan insanlar için önlem alınmalı. Bir kavga olduğunda ya da yangın çıktığında yetkililere haber veriyoruz, kimse gelmiyor. Polise söylüyoruz, çok geç geliyor. Burada insan yaşıyor, can yaşıyor.”
POLİSE HABER VERİYORUZ, GELMİYOR
Huriye Hanım, Fatih Belediyesi’nden ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden şikâyetçi… Ona göre bölgede hiçbir önlem alınmadı: “Burada yaşayan insanlar için önlem alınmalı. Bir kavga olduğunda ya da yangın çıktığında yetkililere haber veriyoruz, kimse gelmiyor. Polise söylüyoruz, çok geç geliyor. Burada insan yaşıyor, can yaşıyor.”
Uğur Şahin / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder