28 Mart 2020 Cumartesi

Korona virüsünden sonraki dünya* - Yuval Noah Harari / duvaR.

Her şeyden önce, virüsü yenmek için bilgiyi küresel olarak paylaşmamız gerekiyor. İnsanların virüslere karşı en büyük avantajı budur. Çin'deki bir korona virüsüyle ABD'deki bir korona virüsü insanlara nasıl bulaşacakları konusunda bilgi alışverişi yapamaz. Ancak Çin, ABD'ye korona virüsü ve bununla nasıl başa çıkılacağı hakkında birçok değerli ders verebilir.


Bu fırtına geçecek. Ama bu süreçte yapacağımız seçimler hayatlarımızı önümüzdeki yıllar boyunca etkileyecek.
İnsanlık şu anda küresel bir krizle boğuşuyor. Belki de bizim neslimizin karşılaştığı en büyük kriz bu. Önümüzdeki birkaç hafta bireylerin ve devletlerin alacakları kararlar önümüzdeki yıllarda dünyanın nasıl olacağını şekillendirecek. Bu kararlar sadece sağlık sistemlerimizi değil ekonomimizi, siyaseti ve kültürümüzü de şekillendirecek. Hızlı ve kararlı davranmamız gerek. Eylemlerimizin uzun vadeli sonuçlarını da dikkate almalıyız. Alternatifler arasında tercih yaparken, kendimize sadece bu kapımızdaki tehditle nasıl başa çıkacağımızı değil, bu fırtınalı günler geçtikten sonra bizleri ne tür bir dünyanın beklediğini de sormamız gerek. Evet fırtına geçecek insan ırkı hayatta kalacaktır, çoğumuz hayatta kalacağız ama işgal ettiğimiz dünya artık daha farklı olacak.
Pek çok kısa vadeli acil önlemler hayatı sabitleyecektir. Acil durumların doğasında bu var, tarihi süreçleri hızla ileri sararlar. Normal zamanda yıllarca sürecek karar verme süreçleri saatler içinde tamamlanır. Olgunlaşmamış hatta tehlikeli teknolojiler hayata geçirilir, zira hiçbir şey yapmamanın riskleri daha büyüktür. Koskoca ülkeler büyük ölçekli sosyal deneylerdeki kobay farelerine dönüşür. Herkes evden çalışsa ve sadece uzaktan iletişim kursa nasıl olurdu? Bütün okullar, üniversiteler internet üzerinden eğitim verse nasıl olurdu? Gibi deneyler. Normal zamanlarda hükümetler, işletmeler ve eğitim kurulları asla böyle deneyler yürütmeyi kabul etmezlerdi. Ama normal bir zamanda değiliz.
Kriz zamanlarında özellikle iki önemli tercih konusuyla karşı karşıya kalırız. İlki, totaliter denetim/gözetim ve vatandaşların yetkilendirilmesi arasındaki tercihtir. İkincisi ise ulusçu, milliyetçi izolasyon ile küresel dayanışma arasında yapılacak olan tercih.
Salgını durdurmak için, tüm toplumların belirli kurallara uyması gerekir. Bunu başarmanın iki yolu vardır. Bir yöntem, hükümetin insanları izlemesi ve kuralları ihlal edenleri cezalandırmasıdır. Bugün, insanlık tarihinde ilk kez, teknoloji herkesi, her daim izlemeyi mümkün kılıyor. Elli yıl önce, KGB günde 24 saat, 240 milyon Sovyet vatandaşını takip edemezdi ve toplanan tüm bilgileri etkili bir şekilde işlemeyi hayal bile edemezdi. KGB, ajanlarına ve analistlere güveniyordu ama her vatandaşı takip edecek bir ajan bulamazdı. Ama şimdi hükümetler kanlı canlı, insan ajanlar yerine her yerde bulunan sensörlere ve güçlü algoritmalara güvenebilirler.
Korona virüsü salgınına karşı yaptıkları savaşta birçok hükümet yeni gözetleme araçlarını çoktan konuşlandırdı. En dikkat çeken durum Çin’de görülüyor. İnsanların akıllı telefonlarını yakından izleyerek, yüz milyonlarca yüz tanıma kamerası kullanarak ve insanların vücut ısılarının ve tıbbi durumlarının kontrol edilmesini ve raporlanmasını zorunlu hale getirerek, Çin yetkilileri sadece şüpheli korona virüsü taşıyıcılarını hızlı bir şekilde tanımlamakla kalmayıp aynı zamanda hareketlerini ve temasa geçtikleri kişileri belirliyor. Bir dizi mobil uygulama, vatandaşları enfekte hastalarla temasa geçtiklerinde uyarıyor.
ACİL DURUM BAHANESİ 
Gözetim konusunda hangi noktada olduğumuz konusunda karşılaştığımız sorunlardan biri, hiçbirimizin nasıl gözetim altında tutulduğumuzu ve gelecek yılların neler getirebileceğini tam olarak bilmememizdir. Gözetim teknolojisi son derece hızlı gelişiyor ve 10 yıl önce bilim kurgu gibi görünen şey bugün artık haber değeri bile taşımıyor. Bir düşünce deneyi olarak, her vatandaşın günde 24 saat vücut ısısını ve kalp atış hızını izleyen biyometrik bir bilezik takmasını talep eden varsayımsal bir hükümeti düşünün. Elde edilen veriler devlet algoritmaları tarafından istiflenir ve analiz edilir. Algoritmalar, daha siz bilmeden önce bile sizin hasta olduğunuzu bilecek ve aynı zamanda nerede olduğunuzu ve kiminle tanıştığınızı da bileceklerdir. Enfeksiyon zincirleri büyük ölçüde kısalır ve hatta tamamen kesilebilir. Böyle bir sistem, günler içinde salgını durdurabilir. Kulağa ne güzel geldi, değil mi?
Bunun kötü yanı ise, yeni denetim sistemlerinin bu şekilde önünün açılabilecek olmasıdır. Örneğin diyelim ki CNN haberin bağlantısına değil de Fox Haberin bağlantısına tıkladım. Bu size benim siyasi görüşüm veya karakterimle ilgili bile verebilir, değil mi? Ancak diyelim ki ben bir video izlerken benim kan basıncımı, vücut ısımı ve nabzımı ölçtünüz. Buradan beni nelerin güldürdüğünü, neye kızdığımı, çok çok kızdığımı da öğrenebilirsiniz. Bunlar gibi veriler tıpkı kaç derece ateşimiz olduğu bilgisi gibi biyolojik fenomenlerdir. Öksürüğünüzü tespit eden teknoloji kahkahanızı da tespit eder. Hükümetler ve şirketler kitleler halinde biyometrik verilerimizi hasat etmeye başlarsa, bizim kendimizi tanıdığımızdan daha fazla bizleri tanıyacaklardır. Bunun da anlamı, sadece hislerimizi öngörmekle kalmayıp bunları yönlendirebilecekleri – bir ürüne veya bir siyasiye doğru, istedikleri biçimde. Biyometrik gözetim ve denetim, Cambridge Analytica’nın olaylı veri hackleme hikayesini tarihe gömer; Kuzey Kore’de yaşayıp biyometrik denetim bilekliği taktığınızı ve Büyük Lider konuşurken sinirlendiğinizi sinyallerle bu bileklikten belli ettiğinizi düşünün: geçmiş olsun!
Korona virüsü vaka sayısı sıfıra indiğinde dahi bazı veriye aç devletler biyometrik denetimi sürdürmek istediklerini “çünkü ikinci bir korona dalgasından endişe ettiklerini” söyleyebilirler. Ne demek istediğimi sanırım anladınız. Son yıllarda zaten özel hayatımızla ilgili tartışmalar giderek büyüyordu. Korona virüsü krizi bu savaşta bir dönüm noktası oldu. İnsanlara sağlık mı özel hayatın gizliliği mi derseniz çoğunlukla sağlığı seçerler.
POLİS MEMURU ‘SABUN’ 
İnsanlara sağlık mı gizlilik mi diye sormak aslında sorunun temeli. Çünkü bu insanları yanıltmaktır. Hem sağlıklı hem özel hayatımız gizli yaşayabiliriz.
Merkezi izleme ve sert cezalar, insanları faydalı yönergelere uygun hale getirmenin tek yolu değildir. İnsanlara bilimsel gerçekler söylendiğinde ve insanlar bu gerçekleri anlattığına inandıkları kamu otoritelerine güvendiklerinde, vatandaşlar biri onları gizli gizli izlemeden bile doğru şeyi yapabilir. Kendini motive eden ve iyi bilgilendirilmiş bir toplum genellikle polisle kontrol edilen ama cahil bir toplumdan çok daha güçlü ve etkilidir.
Örneğin, ellerinizi sabunla yıkadığınız zamanı düşünün. Bu, insanların hijyenindeki en büyük gelişmelerden biri olmuştur. Bu basit eylem her yıl milyonlarca can kurtarıyor. Bize daha eskiymiş gibi geliyor ama bilim insanları ellerin sabunla yıkanmasının önemini daha 19. Yüzyılda keşfettiler. Daha önce, doktorlar ve hemşireler bile ellerini yıkamadan bir ameliyattan diğerine geçiyorlardı. Bugün her gün milyarlarca insan “sabun polisinden” korktukları için değil, gerçekleri anladıkları için ellerini yıkıyor. Ellerimi sabunla yıkarım çünkü virüs ve bakterileri duydum, bu küçük organizmaların hastalıklara neden olduğunu anlıyorum ve sabunun bunları ortadan kaldırabileceğini biliyorum.
Ancak böyle bir uyumluluk ve işbirliği seviyesine ulaşmak için güvene ihtiyacınız var. İnsanların bilime güvenmesi, kamu yetkililerine güvenmesi ve medyaya güvenmesi gerekir. Son birkaç yıldır sorumsuz politikacılar bilime, kamu otoritelerine ve medyaya olan güveni kasıtlı olarak baltaladılar. Şimdi aynı sorumsuz politikacılar, halkın doğru şeyi yaptığına öylece güvenemeyeceğinizi savunarak, otoriter rejime giden yolu açmanın cazibesine kapılıyorlar.
Normalde, yıllarca aşınmış olan güven bir gecede yeniden oluşturulamaz. Ama bunlar normal zamanlar değil. Kriz anında, zihinler de hızla değişebilir. Kardeşlerinizle yıllarca acı tartışmalar yaşayabilirsiniz, ancak bazı acil durumlar ortaya çıktığında aniden gizli bir güven ve dostluk kaynağı keşfedersiniz ve birbirinize canla başla yardım edersiniz. Bir gözetim rejimi inşa etmek yerine, insanların bilime, kamu otoritelerine ve medyaya olan güvenini yeniden oluşturmak için çok geç kalınmadı. Yeni teknolojileri de kesinlikle kullanmalıyız, ancak bu teknolojiler vatandaşları güçlendirmelidir. Vücut sıcaklığımı ve tansiyonumu izlemekten yanayım, ancak bu veriler tüm gücü elinde tutan bir hükümet oluşturmak için kullanılmamalıdır. Aksine, bu veriler daha bilinçli kişisel seçimler yapmamı ve hükümeti kararlarından sorumlu tutmamı sağlamalı.
KÜRESEL BİR PLANA İHTİYACIMIZ VAR 
Yapmak zorunda kalacağımız ikinci önemli tercih de ulusalcı tecrit ile küresel dayanışmadan hangisini seçeceğimizdir. Hem salgının kendisi hem de ortaya çıkan ekonomik kriz küresel sorunlardır. Sadece küresel işbirliği ile etkin bir şekilde çözülebilirler.
Her şeyden önce, virüsü yenmek için bilgiyi küresel olarak paylaşmamız gerekiyor. İnsanların virüslere karşı en büyük avantajı budur. Çin’deki bir korona virüsüyle ABD’deki bir korona virüsü insanlara nasıl bulaşacakları konusunda bilgi alışverişi yapamaz. Ancak Çin, ABD’ye korona virüsü ve bununla nasıl başa çıkılacağı hakkında birçok değerli ders verebilir. İtalyan bir doktorun sabahın erken saatlerinde Milano’da keşfettiği şey, akşam saatlerinde Tahran’da hayat kurtarabilir. İngiltere hükümeti çeşitli politikalar arasında tereddüt ettiğinde, bir ay önce benzer bir ikilemle karşı karşıya olan Korelilerden tavsiye alabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi için küresel bir işbirliği ve güven ruhuna ihtiyacımız var.
2008 mali krizi ve 2014 Ebola salgını gibi önceki küresel krizlerde ABD küresel lider rolünü üstlendi. Ancak mevcut ABD yönetimi liderlik rolünü bıraktı. Amerika’nın “büyüklüğünü” ve selametini, insanlığın geleceğinden çok daha fazla önemsediğini çok açık bir şekilde ortaya koydu.
Bu yönetim en yakın müttefiklerini bile terk etti. AB’den tüm seyahatleri yasakladığında, zahmet edip Birliğe uygun bir zaman önceden haber vermedi ve böylesi ciddi bir önlemin sonuçlarıyla uğraşması AB’ye kaldı. Yeni bir Covid-19 aşısına tekel hakkı satın almak için bir Alman ilaç şirketine 1 milyar dolar teklif ettiği iddiasıyla Almanya’yı skandalla sarstı. Mevcut yönetim nihayetinde taktik değiştirse ve küresel bir eylem planı ortaya çıkarsa bile, asla sorumluluk almayan, asla hata kabul etmeyen ve tüm suçu başkalarına bırakırken övgüleri hep kendisi toplamaya çalışan bir lideri çok az kişi takip edecektir.
ABD’nin bıraktığı boşluk diğer ülkeler tarafından doldurulmazsa, hem mevcut salgını durdurmak zor olacak, hem de ondan geriye kalanlar da gelecek yıllarda uluslararası ilişkileri zehirlemeye devam edecektir. Yine de her kriz bir fırsattır. Mevcut salgının insanlığın küresel bölünmüşlüğün, uyuşmazlığın yarattığı akut tehlikeyi fark etmesine yardımcı olacağını ummalıyız.
İnsanlığın bir seçim yapması gerekiyor. Uyuşmazlığı mı seçeceğiz yoksa küresel dayanışma yolunu mu benimseyeceğiz? Uyuşmazlığı seçersek, bu sadece krizi uzatmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekte daha da kötü felaketlere yol açacaktır. Küresel dayanışmayı seçersek, bu sadece korona virüsüne karşı değil, 21. yüzyılda insanlığa saldırabilecek tüm gelecek salgınlara ve krizlere karşı bir zafer olacaktır.
 Yuval Noah Harari
Yazının orijinali Financial Times’ta yayınlanmıştır. (Çeviren ve derleyen: Şebnem Kınacı)
*Bu çeviri ilk olarak koronagunlerindeceviri.blogspot.com‘da yayınlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder