Birbirlerinin sopalarına ve omuzlarına tutunan körler yürüyor. Körlerin en önde gideni bir çukura düşmüş ve düştüğünün farkında. Ardındaki ikinci kör, önde giden kör düştüğü için dengesini yitirmiş çukurdaki körün üzerine kapaklanmak üzere. Üçüncü kör, bir şeylerin ters gittiğinin farkında ama ters gidenin ne olduğunu henüz algılayamamış. Gerideki üç kör ise birkaç adım sonra başlarına geleceklerden habersiz, çaresiz öndekileri izlemekte... Fonda görünen köyde bu altı körün dışında hiç kimse görünmemekte. Ortalıkta bir kilise… Belli ki körler düşerken köy halkı pazar ayininde. Belki de hepsi, körlerin çukura yuvarlanmakta olduğu tam o anda İsa’nın Feriseler hakkında söylediklerini dinlemekte. Kiliseden çıktıklarında çukura yuvarlanmak üzere ardı ardına dizilecekler...
***
İşte içinden geçtiğimiz dönemi özetleyen o tek karenin hikayesi böyle... O karenin yaratıcısı Pieter Brueghel. Bruegel veya Brueghel, kendi gibi ressam olan oğulları ve torunlarından ayrılmak için “Köylü Bruegel” lakabıyla anılmış.
Körün Kıssası ya da Körlerin Yürüyüşü, Hollandalı ressam Pieter Brueghel tarafından 1568'de yaratılmış. Avrupa’da süren din savaşlarının ortasında yapmış bütün resimlerini. Ortaçağın cilalayıp azizleştirdiği üst sınıf insanı azizlik mertebesinden indirmiş ve her birinin yüzüne bir köylü sureti yerleştirmiş.
Onun için “köylü”ye çıkmış adı. Gerçekten köylü mü, bilen yok ama tarihin üzerinden süzülüp gelen bir devrimci olduğu kesin. "Para Çantalarıyla Kasaların Savaşı" adlı resminin altına şunları yazmış:"Sakın bırakmayın altın dolu küplerinizi, sandıklarınızı, kumbaralarınızı... altınlarınız ve servetiniz için sıklaştırın safları.."
Brueghel 1569 yılında öldü. Körler’i ölümünden bir yıl önce tamamladı. Tablonun ilham kaynağı, İncil'de yer alan “Ferisiler” hakkındaki bir sözdü. Matta İncili'nde İsa, Ferisiler hakkında şöyle diyordu: "Bırakın onları; onlar, körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düşer."
Ferisiler Hıristiyanlığın ilk yıllarındaki yaygın tarikatlardan biriydi. Teoloji konusunda çok bilgiliydiler, kutsal kitabı ezbere biliyorlardı. Bu bağnaz Yahudiler, din ile çıkar arasındaki mesafeyi de oldukça kısaltmışlardı. İsa, Ferisileri şu sözlerle azarlamıştı: “Kutsal Yazıları araştırıyorsunuz. Çünkü bunlarda sonsuz yaşama sahip olduğunuzu sanıyorsunuz” Din ile kişisel çıkarı birbirine karıştıran Ferisiler kör olmuşlardı ve çıkarcı körlerin kılavuzluğuna soyunmuşlardı.
Din çoğaldıkça ahlak azalır… İnsanlığın çukurudur bu. Brueghel, işte o çukuru resmetmekteydi.
***
Hollandalıdır Brueghel. Hollanda, kapitalizmin ortaya çıktığı ilk ülkedir. Brueghel çizmeye durduğunda Hollanda gemileri çoktan beri denizaşırı sömürge seferlerindedir. Halbuki her şey hala derinlemesine dinsel görünmektedir. Çünkü insan inançları ve idealleri ile birlikte çökmüştür ve bir çıkış yolu da gözükmemektedir. Yani, uçuruma doğru giden o üç beş kör, tüm insanlığın aldığı tarihsel yolu simgelemektedir. Körseniz çukura yuvarlanmanız kaçınılmazdır…
Belki de trajedi, insanlığın her defasında kendi karanlık mağarasını yaratıp kör olmayı seçmesi ve kendini her defasında çukurun başında bulmasındadır. Görmek istemeyenin göze ihtiyacı yoktur.
O yüzden gülünçtür ilk bakışta körler ama yüzlerine dikkatle baktığınız zaman görüp görebileceğiniz tüyler ürpertici dramlardır sadece. Brueghel’in devrimci görüşüdür bu. Onun tablolarında güzel prensler yerine ablak yüzlü köylüler vardır, meleklerin yerine dilenciler, kahramanlar yerine körler, sakatlar vardır. Sanki Türkiye’nin son yirmi yılını tuvale not düşmektedir. Kendi karanlık mağarasında kör olmayı seçmişler ülkesidir resmedilen.
***
Körler’den altı yıl önce yaratmış “Ölümün Zaferi”ni. Tabloda görülen tam bir yıkımdır. Dindar ve ahlaksız bir toplumun resmidir bu da. Cesetlerle doludur ortalık, çünkü sağduyu yitirilmiş ve zulüm olağanlaşmıştır. Bu çürümenin sonucudur kara ölüm. Veba hiçbir zaman bir salgın olarak algılanmamıştır zaten. Bu korkunç hastalık tanrının insanların ahlaksızlığına karşı biçtiği ağır bedeldir.
Ölümün Zaferi’nde gördüğümüz panoramik bir ölüm peyzajıdır. Gökyüzü yanan şehirlerin dumanıyla kararmıştır. Altındaki denize gemi enkazları dağılmış, kıyıda bir ölüm ordusu toplanmıştır. Her yana ölümün ve yıkımın kokusu sinmiştir. Ölüm, tabut kapaklarından yapılma kalkanlar taşıyan iskeletlerden oluşmuş ordusuyla ilerlemektedir. Bu ordunun önüne kattığı insanlar, elindeki tırpanla insanları öldüren atlı bir iskelet tarafından, üzerinde haç bulunan büyük bir kutunun içine doğru sürülmektedir. İnsanlar çaresizce kaçıp kurtulmaya çalışmaktadır. Ama nafile; ölüm yaşayanı yakalar!
Gelin görün ki vebanın saldığı ölüm korkusu insanları eskisinden daha ahlaksız ve daha dindar yapmıştır. Zulümden vazgeçmek yerine hastalığı kendilerinden uzak tutacağını umarak önce evsizleri ve dilencileri, sonra Yahudi ve Müslümanları öldürdüler. Hastaları ve hasta olduklarından şüphelendiklerini yaktılar. Ancak zulüm salgının ayrımsız herkesi telef etmesinin önüne geçemedi. Körseniz düşerseniz, korkaksanız ölürsünüz…
***
Brüeghel’in hikayesi yıllar önce yayınlanan benim “Körler Düşerken” kitabınının da ilham kaynakları arasındaydı. “Ölüm eşitler hepimizi” deniyordu bir yerinde, salgın vesilesiyle hatırlattım. Baskısı ne yazık ki yok, söz verdim “pedefesini” bulursam okuyucuları ile paylaşacağım.
Döndük başa. Salgın ve kapitalizm ile yüzleşiyoruz yeniden. Tuhaf bir biçimde dindar ama ahlaksız bir dönemin içinden geçiyoruz yine. Salgını tanrının gazabı olarak algılayanlar çoğunlukta. Çinlilere, yaşlılara, öksürenlere, tıksıranlara saldırıyorlar hışımla. Ama ölüm kimsenin kuruntularına aldırmaksızın ilerliyor. Körler aynı körler, çukur aynı çukur. Birbirine tutunan körlerin büyük bir çukura düşüşüne tanıklık ediyoruz hep birlikte. Tanrının değilse tarihin gazabıdır.
Sanatın yüceliği işte burada. Salgın, azizlerin aslında sıradan faniler olduğunu ortaya çıkarır. Ölüm korkusu yüze takılmış maskeleri parçalar, herkesi aslına döndürür. Dönüp tekrar bakın varsılların, muktedirlerin suratlarına. Gerçekte hepsi birer kör keşiştir. Bugünlerden geriye kalacak tek şey de onların suratında beliren insanlık dramlarıdır belki, kim bilebilir?
“Bırakın onları; onlar, körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düşer." Din çoğalıyor, ahlak azalıyorsa düşüşteyiz demektir.
"Sakın bırakmayın altın dolu küplerinizi
sandıklarınızı, kumbaralarınızı...
altınlarınız ve servetiniz için sıklaştırın safları.."
Birbirine tutunmuş körler çukura doğru ilerliyor. Yakında düşecekler. "Para çantalarıyla kasaların savaşı"nın hazin sonudur. Demek ki ışığa yaklaşıyoruz...
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder