5 Mart 2020 Perşembe

Mülteci sorunu böyle çözülmez - DENİZ YILDIRIM

İdlib’de askerlerimizin şehit edilmesinin ardından iktidarın ilk tepkilerinden birisi, Avrupa’ya kaçak geçişlerin önünü açmak oldu. Mesaj da belliydi: “Batı bize bu konuda destek vermezse, aynı sorunu kapısında bulur.” O günden beri İçişleri Bakanlığı neredeyse saat saat, kaç mültecinin Türkiye’den Avrupa’ya geçtiğinin bilgisini paylaşıyor. Son sayı yüz yirmi binin üzerindeydi.

Diyelim ki böyle. Bu yöntem sorunu çözer mi? Yine verilerle konuşalım. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yıllara göre Türkiye’ye giriş yapan düzensiz göçmenlerin (özellikle doğu sınırımızdan giren Afganistan, Pakistan göçmenleri) ve geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin sayısını yayımlıyor. Epey de düzenli; bunun için teşekkür edelim. Biz Batı sınırını açıyoruz da; Doğu sınırındaki durum ne olacak dedirten cinsten veriler. 2015’te 146 bin 485 göçmen kaçak yollarla giriş yapmış. Bu sayı 2018’de ise 268 bine yükselmiş. Tahmin edin, 2019’daki durum nasıl? Ben söyleyeyim: 454 bin 662’ye yükselmiş. Bu elbette yakalanıp kayıt altına alınanların sayısı. 4 yıl öncesine göre üç kat; geçen yıla göre neredeyse yüzde 70 artış. Son 15 yılın rekoru. İllegal sınır geçişleri, “sınır güvenliği” konusunun en fazla vurgulandığı dönemde katlanarak artmış. Özetle iktidar Yunanistan’a geçişleri açsa da çoğu kişi gitmiyor, gidenlerin çoğu da sınırdan çevriliyor. Batı’dan gidebilenlerden fazla sayıda insansa Doğu’dan gelmeyi sürdürüyor.
Ağırlık noktası da belli. 2018’de kaçak yollarla girenlerin 100 bin 841’i Afganistan uyrukluydu; 2019’da ise 201 bin 437’si. Üstüne bir de Türkiye’de geçici koruma statüsünde yaşayan 3 milyon 588 bin Suriye vatandaşını ekleyin; tablo ortada. 4 milyonun üzerinde sığınmacı Türkiye’de, yıldan yıla da bu sayı artıyor. Kaç yıldır Almanya ile, AB ile benzer sürtüşmeler yaşanıyor. O sürtüşmelerden beri Türkiye’nin barındırdığı mülteci sayısı arttı mı, azaldı mı? Sorunu Türkiye lehine çözmeye yetti mi bu politika tarzı? Hayır.
Dolayısıyla yapılan iş daha çok iç politikaya dönük kanımca. Onlarca askerimizin bir başka ülkede şehit edilmesi sonrasında milli tepkiyi yönetmekte zorlananların, toplumsal huzursuzluğun başka bir yansıması olan mülteciler kartı üzerinden, Batı’ya kafa tutulduğu izlenimi de yaratarak milliyetçi rüzgârı yeniden kendi lehine çevirme girişimi olarak da görülebilir yapılanlar. Etkisi oldu mu? Oldu; iç kamuoyunun odağını başka bir alana kaydırdı.
Batı’nın rolü ve ‘ne yapmalıyız’
Oysa mülteciler sorunundan dünyada en fazla etkilenen ülkeyiz. Akılcı hareket etmeli, yalnızlaştıracak eylemlerden kaçmalıyız. Tek başımıza çözemeyiz. İktidarın mültecilerle ilgili olarak Batı’yı sorumluluk paylaşmaya çağırması doğru. Ancak izlenen yöntem de, politika da yanlış.
Peki iktidarın yanlışları, Batı’yı aklar mı? Hayır. Bu noktada özellikle emperyalist merkezlerin ikiyüzlü tutumunu not etmekte yarar var. Batı ne diyor? “Parasını verelim, bize yollamayın”. Sonuç mu? BM Mülteci Örgütü’nün 2018 verisine göre dünyadaki sığınmacıların sadece yüzde 16’sı gelişmiş ülkeler tarafından kabul edilmiş. Yani sorumluluğu yeterince paylaşmıyorlar.
Ne yapsın gelişmiş ülkeler? Sınırlarını korumasınlar mı?” Sınırlarını korumak için, başka ülkelere sınır ötesi harekâtlar, emperyal müdahaleler yapmaktan vazgeçebilirler öncelikle. Bir başka veri... AB’den bu kez. Avrupa Birliği ülkelerine en fazla sığınma başvurusu yapan mülteciler hangi ülkelerin vatandaşı? Sırasıyla Suriye, Afganistan, Irak.
Binlerce kilometre öteden Suriye Savaşı’na dahil olanlar, şimdi mülteciler sözkonusu olunca, “biz yokuz” diyorlar.
Afganistan, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD tarafından işgal edildi. NATO ittifakı bu işgale ortak oldu; çatışmalar, iç savaş, bitmeyen kavgalar sonunda mülteci akını oluştu.
Irak, Afganistan’dan sonra işgal edildi. ABD öncülüğündeki “koalisyon” tarafından. Talan edilmiş, günlük yaşamın altüst olduğu, işgal ve iç kavgalarla geleceksizleştirilmiş bir ülkeden kaçışlar arttıkça arttı. Nerede şimdi o “koalisyon” güçleri?
Kimse kusura bakmasın. Dünyada en fazla göç veren ülkeler, Batılı devletlerle ortaklarının petrol, para, jeopolitik üs hevesleriyle işgal ettiği, iç savaş ihraç ettiği ülkeler.
Göç veren ülkelerin çoğu otoriter rejimlere sahip, refah düzeyi düşük, ama kaynakları zengin ülkeler; göçü daha da tetikleyen ülkelerin çoğu ise, gelişmiş, refahı yüksek, kendine demokrat ülkeler. Göçleri, yol açan nedenleriyle önlemek gerek. Askeri yöntemler çözüm değil: Çare iç işlerinde demokratik, müreffeh ülkelerin çoğalmasından; uluslararası ilişkilerde ise emperyalist müdahaleciliğin olmadığı bir dünya düzeninin inşasından geçiyor. Bir ülkenin tek başına başaracağı şeyler değil bunlar. Yalnızlaştıran değil, etrafında geniş bir blok toplayan siyaset gerektiriyor.
Geldik mi yine, “Yurtta barış dünyada barış” programına. Hayat dört koldan dayatıyor. Particilikle, hamasetle uğraşanlar anlamaz bunu.
Deniz Yıldırım / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder