23 Nisan 2020 Perşembe

100. yılında 23 Nisan’ın anlamı - Mustafa Türkeş / SOL

'23 Nisan günü Ankara’da açılan BMM yabancı güçlerin işgaline karşı mücadeleyi örgütlemeyi ve yönetmeyi hedefledi, üstlendi, yerine getirdi. Aynı dönemde emperyalizme karşı göbeğinden bağımlı olan Saltanat ise emperyalizmin değirmenine su taşıyan kararlara imza attı.'



Yarın 23 Nisan 2020. Türkiye Büyük Millet Meclisi açılışının yüzüncü yılı. Aradan bir asır geçmiş olması önemli, daha da önemlisi, bir asır önce verilen mücadelenin tarihselliği ve anlamı.
Osmanlı döneminde İkinci Abdülhamid ile 1876 yılında varılan uzlaşıya uygun ilk anayasa kabul edildi ve buna göre meclisin alt ve üst kanatları açıldı. Sözü edilen meclislerin demokratik bir yöntemle oluşturulduğunu söylemek mümkün olmasa da, en azından mutlak monarşiye göre ileri bir adımdı. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra II. Abdülhamid Osmanlı-Rus savaşını bahane göstererek meclisin alt kanadı, mebusan meclisini, süresiz tatil etti. Üst kanadı ayan meclisini lağvetmedi, göstermelik tuttu. Sultan güya anayasal düzeni lağvetmemiş olacaktı! Fiili durum; anaysal düzen 32 yıl askıya alındı. Bu duruma çıkarına uygun düşen gericilerin bazıları destekledi, çoğu ses çıkarmadı. Eleştiri sesini yükseltenlerin çoğu cezalandırılacaktı. Bazıları sürgüne gönderildi. Fizan bunların en uzak olanıydı.
II. Abdülhamid’in artan baskıcı yönetimine karşı gizli örgüt olarak kurulan İttihad ve Terakki Cemiyeti 1908’de Sultan II. Abdülhamid’i anayasayı yeniden yürürlüğe koyması için zorladı. II. Abdülhamid isteksizce anayasayı tekrar yürürlüğe koymayı kabul etti, fakat ilk fırsatta ondan kurtulmayı denemekten geri durmadı. Muhafazakâr müttefiklerine yeşil ışık yaktı, onlar da 31 Mart vakası olarak bilinen 13 Nisan 1909 tarihinde karşı devrime kalkıştılar. Bu kalkışma, II. Abdülhamid’in iktidardan indirilip, Selanik’te ev hapsine gönderilmesine yol açtı. Makedonya’dan hareket eden Harekât Ordusu’nun İstanbul’a gelerek karşıdevrimi başarısızlığa uğratması, II. Abdülhamid’i tahttan indirmesi ve anayasanın yeniden yürürlüğe konması Türkiye tarihinde önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Bu durum Türkiye tarihinde gericilik ile ilericiliğin ayrıştığı net dönüm noktalarından biri olarak tarihe kayıt edildi.
1909’da karşıdevrim önlendi, II. Meşrutiyet anayasası yürürlüğe girdi, meclis çalışmaya başladı, fakat liberal özgürlükleri öngören devrim kök salamadı. Birinci emperyalist paylaşım savaşı, esasen iki emperyalist güç, İngiltere ve Almanya, arasında ve bunların kendi müttefiklerini de içine çeken büyük savaş, Osmanlı Devleti'ni de içine aldı ve Osmanlı dahil imparatorlukların hepsini tarihe gömdü.
II. Meşrutiyet dönemi (1908-1918) çok sayıda farklı siyasal düşüncenin tartışıldığı, uygulamada bir uçtan ötekine hızlı gel gitlerin yaşandığı oldukça renkli ve karmaşık bir dönemdir. 1908’de devrimi gerçekleştirmekle birlikte iktidarını 1913’e kadar pekiştiremeyen İttihad ve Terakki Cemiyeti örgütü, muhalifleri gibi, esas itibarıyla 1918’de Büyük Savaş’ın, diğerleri gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nu da tarihe gömünceye kadar, Osmanlı İmparatorluğu'nu kurtarmayı hedefledi.
İttihad ve Terakki Cemiyeti ne düşünsel bakımdan, ne üyelikleri itibarıyla, ne de koydukları hedefler bakımından yeknesaktı. Osmanlıcılıktan İslamcılığa, Turancılığa, bazen aynı dönemde birden fazlasına yöneldiler. 1912’de Balkan Savaşları başlayıncaya kadar Selanik kentini entellektüel tartışmaların merkezi olarak benimsediler, o dönemde tartışılan bütün ideolojiler Selanik süzgecinden geçerek İstanbul’a ve diğer kentlere ulaşabildi. Selanik’i kaybettiklerinde ise Türk milliyetçiğini öne çıkarmayı önceleseler de İttihadçılar imparatorluk fikrinden hiç vazgeçmediler. I. Dünya Savaşı yıllarında Pan-İslamcı, Turancı ve Pan-Türkçü politikaları gündemde tutmaları İttihatçıların imparatorluk çerçevesine bağlılıklarını gösterir.
1908-1918 arası izlenen politikaların bazılarında iç tutarlılık bulmak zordur, bir uçtan ötekine hızlı geçiş yapıldığını görmek mümkündür. İttihadçılar gericiliğe karşı ciddi direnç gösterseler de onu tasfiye edebildiklerini söylemek mümkün değildir.
İmparatorluk savaş sonunda dağılırken, İttihad ve Terakki Cemiyeti, kuruluş sürecinde olduğu gibi, gizli bir oturumda kendi kendini 1918’de fesh etti. İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne siyasal bir alan kalmamıştı.
Birinci Dünya Savaşı sonunda kendisine önemli bir siyasal alan açılmış olmasına rağmen, Saltanat, bu alanı öncelikle kendi kişisel sağkalımı için kullanmak üzere emperyalizmle işbirliği yaparak, iyice yüzsüzleşti, halkına daha çok yabancılaştı. Saltanat, emperyalizmin arzusuna uygun olarak Anadolu’da yurtsever direniş örgütlenmesini yasakladığında kendi beynine sıkacaktı.
Saltanat’ın hiç bir güvenirliği ve meşruiyeti kalmamıştı, çünkü halkına karşı emperyalizm ile işbirliği yapmıştı. Muhafazakarlar bu gerçekle yüzleşmeyi hiç denemediler.
İlerde Kemalistler olarak anılacak bir grup yurtsever 1919 yılında Mustafa Kemal önderliğinde Amasya, Erzurum ve Sivas’ta yaptıkları toplantılarda bağımsızlık mücadelesini örgütlediler, topluma duyurdular. Açılan siyasal alanı doğru zamanda ve doğru yerde Kemalistler doldurdu.
Bütün bu süreçte, bırakın liderlik yapmayı, Saltanat her fırsatta emperyalizme karşı halkı örgütlemeye çalışan Kemalistlere karşı elinden gelen yanlışı yapmaktan geri durmadı.
Meşruiyetini kaybetmiş bir siyasal aktörün sefillik simgesi oldu Saltanat. 1922’de ilga edildiğinde onu savunacak elle tutulur, ayakları yere basan bir siyasal gücün bulunmayışı şaşırtıcı değildir.
Saltanatın sefilliğine karşın, Kemalistler başarılı bir örgütlenme örneği verdiler. İttihatçıların bıraktığı hücre direniş örgütlerini, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetleri adı altında birleştirip bunları yeknesak bir amaca, bağımsızlık mücadelesine yöneltmeyi başardılar.
İşte 23 Nisan, Büyük Millet Meclisi’nin açılışı, direniş güçlerinin birleştirilmesi ve direnişe destek verenlerin temsiliyetinin siyasal simgesi olarak açıldığı ve buna önderlik eden bir grup yurtseverin burada alınacak kararları benimseyeceklerini, yasallığa ve meşruiyete saygı göstereceklerini, böylece direnişe öncülük edeceklerini bütün halka ve dünyaya duyurdukları gündü.
Saltanat emperyalizmle işbirliği içinde iken, Ankara’da BMM’nin açılışına önderlik eden yurtseverler hem emperyalizme hem de Saltanat’ın böylesi politikalarına karşı ciddi mücadele edeceklerini ilan etmekle kalmadılar, yerine getirdiler. Emperyalizmin değirmenine su taşıyanlar o gün bu gerçeği kendi açılarından doğru okudular ve BMM’nin açılışına hiç destek vermediler. Böylece gericiler yüzyıl boyunca BMM’nin açılış mantığını çıkarlarına uygun bulmadıkları için BMM’nin açılışını ve yıldönümlerini siyaseten benimsemediler, savunmadılar.
23 Nisan günü Ankara’da açılan BMM yabancı güçlerin işgaline karşı mücadeleyi örgütlemeyi ve yönetmeyi hedefledi, üstlendi, yerine getirdi. Aynı dönemde emperyalizme karşı göbeğinden bağımlı olan Saltanat ise emperyalizmin değirmenine su taşıyan kararlara imza attı.
BMM’nin açılışının tarihselliğini kavramayan bazı liberaller kendilerini birinci mi ikinci meclis mi demokratikti sorusu ile meşgul etmekteler. Gerçek; ikisi de demokratik değildi, devrimlerin gerçekleştiği dönemde demokrasicilik oyunu oynanmaz…
23 Nisan, eşgüdüm içinde iki mücadelenin yürütülmesini meşrulaştıran temsiliyet kurumu, BMM, açıldığı bayram günüdür. Bayramımız kutlu olsun.
Mustafa Türkeş / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder