12 Nisan 2020 Pazar

Kahreden çaresizlik - Mine G. Kırıkkanat

Takvim, 9 Kasım 1983’ü göstermekte.
Genel seçimler yapılalı üç gün olmuş. Oylar daha sayılıyor ama Turgut Özal başkanlığındaki ANAP’ın yüzde 45 dolayında oy oranıyla birinci parti çıktığı belli.
Darbeyle kapatılan eski partiler, seçimlere yeni oluşumlarla girmek zorunda kalmış. CHP’nin yerini doldurmaya çalışan Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp, ılımlı konuşuyor: “Muhalefet etmek için her şeye karşı çıkmayacağız. Memleket yararı her türlü parti çıkarının üzerindedir. Temel inancımız budur.
MHP’nin yerine Mehmet Pamak’ın başkanlığında kurulan Muhafazakâr Parti’ye seçimlere katılma izni çıkmamış.
Cumhurbaşkanı Kenan Evren, o gün önce Turgut Özal ile görüşecek. Ardından ana muhalefet HP’nin yahşi lideri Necdet Calp’i, son olarak da “şahsının” seçimlerde “netekim” zırt diyen zurnası, Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin başkanı Turgut Sunalp’i kabul edecek.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen’in telefonu çalıyor. Arkadaşı Atilla Donat, “Seni yemeğe götüreyim” diyor. Sirmen’in Bekir Çeşnici mahlasıyla gazetemizde “gastronomik” yazılar yazmasına henüz birkaç yıl var; ama kendisi oldum olası zor yemek beğenen, Fransız mutfağının tabulasından geçmiş bir gurme. Zarif yazılarında hissedilmese de konuşurken düşündüğünü kıvırmadan, hatta dank diye söyleyen biri. Arkadaşını, “Sen beni yine Ziya’ya götürürsün, yemeklerini yine beğenmem, yine bozulursun!” diye uyarıyor.
Atilla Donat, “Peki, Süreyya’ya gidelim” diyor.
Gidiyorlar, ama Süreyya kapalı. Dönüp yine Ziya’da konuşlanıyorlar.
Al sana bearnez!
Ziya’nın aşçısı, hatırlı konuklarına tam da bir Fransız yemeği olan Tournedos Sauce Bearnaise öneriyor. Ali Sirmen, aşçıya “Turnödo belki de, bearnez sosu yapmak zordur, bak tereyağı kokarsa olmaz!” diyor. Aşçı sosun tereyağı kokmayacağına garanti veriyor. Yemek geliyor. Bearnez sos, tereyağı kokuyor.
Ali Sirmen, tabii ki burun kıvırıyor. Zavalı aşçıyı, “Sauce Bearnaise” üzerine çektiği ukala bir söylevle ince ince doğruyor. Atilla Donat, “Ben sana dememiş miydim?” doğrulamasıyla zaten bozgun...
Takvim 16 Kasım 1983’ü göstermekte.
Ali Sirmen, Birinci Barış Davası’nın 14 Kasım’daki karar duruşmasının ardından gece yarısı evleri basılarak tutuklananlar arasında. Metris Askeri Cezaevi’nde o gün, yemek dağıtımı onda. Elinde kepçe, bir hafta önce beğenmeyip tabağında bıraktığı Tournedos Bearnaise’i özlemle anıyor ve tenceredeki bulamacı tutuklu arkadaşlarının uzattığı tabaklara “Al sana bearnez sosu!” nidasıyla dağıtıyor.
Korona yarı açık cezaevi
Sirmen, sanıklara zaten üç yıl sekiz ay hapis cezası istenen ve beraatla sonuçlanan Barış Davası’nda üç yıl hapis yattı. Samim Lütfü imzasıyla yayımlanan makaleleri, unutulmaz lezzette bir kitap oldu: Kelepçeli Yazılar*
Aziz dostum Ali Sirmen, sonuncu zaferini koronavirüse karşı kazandı.
Onun bire bir savaştığı Covid19’dan korunmak için şimdi kimimiz yarı açık, kimimiz için tam tecrit ev hapsindeki bizler de kuşkusuz “bearnez sos” benzeri sendromlar yaşıyoruz.
Şahsen, evde zaman geçirmek için reddettiğim davetlere çok hayıflanıyorum. Yürüyebilecekken yürümediğim yürüyüş yollarının özlemiyle kavruluyorum. Yolculuklardan bıkkınlık getirmiş olmama çok kızıyorum. Torunumu okşayamamak, çocuklarımı görememek kahrediyor. Yakınlarıma uzak durmak yüreğimi yakıyor. Bu kış doyasıya boza içmemişliğim, içimde hicran, vb.
Ama korona yasaklarının bilediği en yoğun iki duygu, güvensizlik ve isyan.
Salgında bağış toplayan tek devlet!
Güvensizlik, çünkü AKP hükümeti salgın hakkında doğru bilgi vermiyor. İleride “biz ucuz atlattık” propagandası yapmak için olsa gerek, gerçek ölü sayısı, hasta sayısı, adı konulmayan teşhislerle gizleniyor.
İsyan, çünkü dünyada salgına karşı halkından bağış isteyen ve toplayan tek devlet, Türkiye. Bağışa muhtaç devlet, bir de bakıyorsunuz Saray’a yeni arabalar almak için ihale açmış. Cumhurbaşkanlığı forsuyla yurtdışına uçaklar dolusu yardım gönderiyor. Kızılay, Türkiye’den gayrı her yere uçan koşan hızır ordusu.
Yapımı tamamlanmış yeni Şişli Etfal binası atıl durur, tam teşekküllü Lösante’ye salt “parasız tedavi yapıyor” diye ruhsat verilmezken Atatürk Havalimanı’na sahra hastanesi kuracağız dedikleri, yandaş müteahhite yaptırılan ve askeriyeden alınan arazinin yerleşime açılmasını hedefleyen rantçılık oyunu.
Güvensizlik ve isyan, çünkü hapisanelerde salgın önlemi olarak sunulan İnfaz Yasası tasarısı; ağır suç hükümlüleri için af yasasına, daha hüküm bile giymemiş muhalif gazeteciler için yargısız infaza dönüştü.
Bu devlet niçin hep iyiyi tepeleyip kötüyü kolluyor?
Hukuksuz tutuklulukları salgın yüzünden gündemden düşen Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve arkadaşlarını, eşlerini, çocuklarını düşünmek; çaresiz, sessiz, öfke dolu bir isyan. Vicdan isyanı.
Kahır dedikleri, bu olsa gerek.
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
* Tekin Yayınevi, 1986

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder