30 Mayıs 2020 Cumartesi

Türk ordusundaki bilek güreşi - Barış Terkoğlu / CUMHURİYET

Kitapların ayraçları var. Elbette tarihin de. Bir sıçrama yaşanıyor. Açıp bakıyor, öncesini ve sonrasını okuyoruz. Eskisinin kendisini hep yenide var ettiğini de yeninin eskinin kalıntılarını yok ettiğini de görüyoruz.
Önümde Cihat Yaycı’nın yazdığı kitaplar duruyor. 2019 yılında ASAM Yayınları’ndan çıkan “Libya Türkiye’nin Denizden Komşusudur” eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Uğur Yiğit’e şükran mesajı ile başlıyor. Sürpriz değil. Türkiye’nin en batısından Libya ile deniz komşusu olduğu tezini hazırlayan Yaycı’yı Amiral Cem Gürdeniz’in desteklediğini, Yiğit’in ise Erdoğan’a kadar taşıdığını biliyoruz. Kitaptan 29 Kasım 2010’da Libya’ya giden ve Kaddafi ile görüşen Erdoğan’ın çantasında Yaycı’nın hazırlattığı haritaların olduğunu öğreniyoruz.
Dönem Türk donanmasının AKP destekli Fethullahçı çete tarafından hapsedildiği günler. Operasyon tartışmasız Batı destekliydi. Bu sırada kendisine karşı birçok savunma planının deşifre olmasından en memnun olan Yunanistan’dı. Yunanistan, sistematik ve kendince tutarlı bir politikayla Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs ile birlikte egemenlik alanını genişletiyordu. Bir gemi komutanı 25 yılda, bir amiral 40 yılda yetişiyor. Hapishane kuyruğundaki Türk amirallerinin durumu, Türkiye’yi Doğu Akdeniz savaşından uzak tutuyordu.
Libya ile yapılan anlaşma, Türkiye’yi bir kavganın fiilen içine soktu. Zira Türkiye-Libya mutabakatı, tam anlamıyla Yunanistan-Güney Kıbrıs hattını kama gibi keserek Türkiye’yi hem Yunanistan hem AB’nin bir bölümü ile karşı karşıya getirdi.


AKAR VE YAYCI KARŞI KARŞIYA 

Bu, Türkiye için hem içeride hem dışarıda bir kırılma demekti. Uygulanabilmesi için FETÖ kavgasının nihayete ermesi gerekiyordu. 15 Temmuz’un Türk ordusu için ayraç olması böyle oldu.
Cihat Yaycı ile Hulusi Akar tartışmasız iki ayrı çizgiyi temsil ediyor. Biri deniz ile öbürü kara ile düşünüyor. Akar, 15 Temmuz öncesi yapılan soruşturmalara yanıt vermemesi ve nihayetinde yaverinin bile darbeden çıkmasıyla, Yaycı ise soruşturmaların ötesine geçip FETÖMETRE denilen kriterleri Deniz Kuvvetleri’nde uygulamasıyla biliniyor. Akar’ın ABD’den aldığı madalya, NATO hatta ABD’de Türkiye raporu yazan enstitüler tarafından sevilen bir komutan olması hep konuşuldu. Yaycı’nın özgeçmişini açtığımda dikkatimi 2012-2014 aralığındaki Moskova Ataşeliği ve Rusça biliyor olması çekiyor.
Akar’ın hanesine yazılan askeri başarısı tabii ki Suriye’de ve Batı’nın Suriye politikası ile kavga etmeden yaşandı. Yaycı’nın artık herkesin bildiği başarısı, Doğu Akdeniz’de stratejinin ağır bastığı bir çatışmaya dayanıyor. Akar’ın gözleri Türkiye’nin Ortadoğu’daki kavgalarına  odaklanıyor.  Yaycı ise Türkiye’nin kafasını kaldırıp Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesine odaklanmasını savunuyor.

Akar’ın politikası hâkim ideolojinin beslediği çatışma alanlarıyla örtüşüyor. Yaycı ise pek konuşulmuyor ama Libya’nın ardından Mısırİsrail ve Lübnan ile anlaşmayı savunuyor. Akar, medya ile sınırlı ilişki kurmasıyla tanınıyor. Yaycı ise SETA’nın dergisinde yazı da yazıyor, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden kitap da çıkarıyor. Hem firardaki Fethullahçı askerler hem sanık olanlar Akar’dan çok Yaycı’yı hedef alıyor. Öte yandan kumpas davaları döneminde hedef alınan arkadaşları her ikisine de eleştiriler getiriyor.
Uzatmayayım...
Akar ve Yaycı’nın dostlarının ve karşıtlarının kişilik özelliklerini de katarak yaptıkları yorumlar devam ediyor.
Tartışmasız bir gerçek var ki bu bilek güreşini daha güçlü olan ve Erdoğan’a kendisini kabul ettiren Akar şimdilik kazandı.

İKİ İSMİN BİLEK GÜREŞİ 

Neler olmadı ki?
Mesela Cumhurbaşkanlığı, düzenlediği Libya toplantısına doğal olarak Yaycı’yı bizzat davet etmişti. Akar devreye girdi. Genelkurmay’dan Yaycı’nın toplantıya katılmasına izin çıkmadı.
Mesela Cumhurbaşkanı, Yaycı’nın adını vererek onu kürsüden överken Hulusi Akar, TSK’nin başarısının kimsenin şahsıyla anılamayacağı yönünde konuştu.
Akar, Yaycı’yı devre dışı bırakacak adımlar da attı. Örneğin bir cenazede karşılaştığı eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Uğur Yiğit’e, “Amiralim bu Libya mutabakatı sizin döneminizin çalışması değil mi” diyerek onu sürece dahil etmeye çalıştı. Yaycı, bu adımdan haberdar olunca gerginlik daha da büyüdü.
Günlerdir FETÖMETRE’yi konuşuyoruz. Ancak bu sistem TSK’de Deniz Kuvvetleri dışında uygulanmadı. Akar’ın bu sistemi beğenmediğinin göstergesiydi. Ancak ilginç bir şey oldu. Geçmişte FETÖ’nün hedefi olmuş, muhafazakâr kimliğiyle de bilinen eski bir askerin başına getirildiği yarı-resmi sivil toplum kuruluşunda FETÖMETRE’yi uygulayacağını açıkladı. Uygulamayı ise Yaycı’ya yakın bir başka eski asker görev alarak yapacaktı. Bizzat Akar’ın müdahalesiyle bu görevlendirilme durduruldu.

Peki, doğrudan bir atışma oldu mu? “Oldu” diyenler örnek de veriyor. Bir toplantıda Akar, 15 Temmuz sonrası kadroların hatalarını, eksiklerini, gündeme getirmişti. Ancak Yaycı, Akar’ın bu sözlerine özetle Komutanım, 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’den arınan ordumuzun daha güçlü ve başarılı olduğunu düşünüyorum diye yanıt verince rüzgârlar soğuk esti.

BİR KIRILMA HABERCİSİ Mİ? 

Yaycı, kitabında Yunan basınından şu alıntıyı yapıyor: “Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın en son Libya ziyaretinde de kullandığı 7 adet harita, Türk Deniz Kuvvetleri’nin şimdiki Kurmay Başkanı olan Tümamiral Cihat Yaycı’nın yayımladığı çalışmalara dayanmaktadır.” Hulusi Akar, karargâhı halen Genelkurmay Başkanı gibi yönetiyor. Öyle ki, TSK’deki görevli askerlerin günlük hazırladığı basın dosyası bile komutana değil, sık sık karargâha gelen Akar’a sunuluyor. Haliyle az önceki alıntıdaki gibi Akar, bir amiralin icracısı  olmayı kabul etmiyor. Bir telin ihale öyküsü böylece onu ringin dışına itmek için fırsata dönüştürülüyor. Yaycı, istifaya zorlanıyor.

Belirgenleşen iki çizgi, kayan bir yıldız hikâyesi mi olacak? Yoksa başka bir kırılmanın habercisi mi? 10 yıl boyunca devletin Doğu Akdeniz tezini üreten Cihat Yaycı’nın kitabını elinize aldığınızda ilk sayfada sizi şu manidar cümle karşılıyor: “Bu kitapta yer alan hususların benim şahsi fikirlerim olduğu ve hiçbir kurum ve kuruluşla ilişkilendirilemeyeceğini belirtmek isterim.

Her şey biraz “kişisel” belki de, her “kişisel” de politik.
Barış Terkoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder