Akla hemen ABD ve Çin geliyor. Ancak Covid-19 kriziyle birlikte bu sorunun cevabını değiştirebilecek yeni süreçler başlamış olabilir.
İki ‘kutup’tan iki ‘kutba’
Soğuk Savaş döneminde “iki kutup” vardı. SSCB yıkıldıktan sonra, 1990’lı yıllarda ABD, “tek kutuplu dünya” iddiasını ortaya attı. Halbuki, artık Batı Bloku da dağılıyor, Avrupa Birliği birlik sürecini ilerletiyor, Almanya ve Fransa gibi güçlerde, ABD’den bağımsız davranma eğilimi gelişiyordu. Rusya ve Çin, AB ile birlikte, ABD’nin “tek kutuplu dünya” dayatmasına karşı çıkıyordu.
Finansal kriz ve onu izleyen “uzun durgunluk” döneminde, ABD’de Trump’ın adeta “dostlarını yabancılaştıran, rakiplerine sürekli siyasi kredi açan” istikrarsız politikalarının da katkısıyla, Çin’in yükselişi hızlandı, Rusya’nın yakın çevresinde inisiyatif alma eğilimi güçlendi. Artık sık sık “çok kutuplu” ya da “kutupsuz” dünya kavramını duyuyorduk.
O dönemde Çin, ekonomik, mali ve teknolojik (süper bilgisayarlar, uzay çalışmaları, yapay zekâ, Quantum haberleşme/şifreleme ve 5G gibi...) alanlarda, uluslararası ilişkilerde, özellikle Çin denizi çevresinde bir “süper güç” özellikleri sergilemeye başladı. Çin, gelişmekte olan ülkelere yönelik yardımlar ve kredilerle, yeni nüfuz alanları (piyasalar ve doğal kaynaklara ulaşma olanakları) elde ediyordu. “Tek Yol Tek Kuşak” projesi, arkasındaki devlet-kapitalizmi ve finans-kapital, Avrasya ana kıtasında, Mckinder’in deyimiyle jeopolitiğin en önemli coğrafyasında, Çin kapitalizminin gereksinimlerine uygun bir küreselleşme inşa ediyordu. Çin artık küresel çapta hegemonya adayı konumuna yükseliyor ve iki kutuplu bir dünya şekilleniyor; yeni bir “Soğuk Savaş”tan söz ediliyordu.
Covid-19 şoku
Petrol piyasasındaki fiyat savaşları, Covid-19 şoku, Rusya’nın etkisini geriletirken, ABD - Çin kutuplaşmasını sertleştirmeye başladı. ABD, virüs salgınının hızla küreselleşmesinden Çin’i sorumlu tutarken, Çin tıbbi yardım kampanyaları üzerinden gelişmekte olan ülkelerde ve kimi Avrupa Birliği ülkelerinde etkisini artırıyordu. Tam, “bu süreç, sağ popülizmin etkileriyle birleşerek AB’yi yıkar mı” sorusunu gündeme getirirken, AB içi hegemonya ilişkileri devreye girmeye başladı. “Almanya-Fransa ekseni”, Çin’in artmaya başlayan etkisinin, AB’nin varlık koşulu olan “merkez-çevre ilişkisini” zayıflatmasına izin veremezdi.
Mayısın son haftasında başlayan bir süreç içinde, Angela Merkel’in inisiyatifi ile Almanya-Fransa ekseni yaklaşık 2.4 trilyon dolarlık bir “koronavirüs sonrası toparlanma planı” açıkladı. Bu “toparlanma planı”, üye ülkelerin finansal kaynaklarını bir havuzda toplamayı, borçları bir merkezde ortaklaştırmayı, AB’nin ekonomileri zayıf (çevre) ülkelerini, yalnızca kredi vererek değil, hibe yoluyla güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu plan, AB üyeleri tarafından, kimi değişikliklerle de olsa onaylanırsa, birliğin ekonomik ve siyasi yapısını güçlendiren tarihi bir adım olabilir.
Geçen hafta, Almanya’da, Merkel, 353 milyar Avro’luk acil yardım paketine, 850 milyar Avro’luk borç garantilerine ek olarak, 130 milyar Avro’luk bir vergi indirimi, tüketimi teşvik paketi açıkladı. Financial Times, “Berlin’in iyi tasarlanmış destekleme planı diğer üye ülkeleri de teşvik edecektir” diyordu. Paket esas olarak katma değer vergisinin azaltılmasını, yeni altyapı yatırımlarını ve her haneye, çocuk başına 300 Avro desteği gündeme getiriyor.
“Toparlanma planı” başarılı olursa, hem Almanya’nın AB içindeki liderlik konumu daha da güçlenir, hem de AB’yi, çıkarları ABD’den ve Çin’den farklı bir ekonomiksiyasi merkez olarak “kutuplar dengesine” ekleyebilir.
AB ekonomisi, ABD ve Çin ekonomilerine eşit büyüklüktedir. Buna karşılık, AB’nin siyasi, askeri karar alma kapasiteleri, bu iki ülkeye kıyasla çok zayıftır. Ancak bu durumun, AB’nin ABD ve Çin arasına sıkışmasına yol açması gerekmez. Aksine bu durum, AB’ye, bir “uzaktan dengeleme”, gücünün çok üstünde etki yapma olanağı sunabilir. AB, bu iki kutup karşısında, her ikisiyle de ekonomik siyasi ilişkileri sürdürürken, kimi konularda birinin, kimi konularda da öbürünün yanında yer alarak sonucu belirleyen bir 3. kutup konumuna yerleşebilir. Covid-19 ile uluslararası alanda, çok karmaşık ve zor bir dönem başlamış olabilir.
Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder