İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde istatistik hocamız Ömer Celal Sarç'tan 1966 yılında ilk kez duymuştuk. Üç türlü yalan vardır demişti: Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik. İstediği etkiyi yaratınca, bize istatistiğin nasıl güvenilmez sonuçlar çıkarmak için kötü niyetlerle kullanılabileceğinin örneklerini vermiş, ama istatistiksiz bir iktisat hatta bilim olamayacağını da aklımıza sokmuştu.
AKP rejimi altında istatistiğin adeta alenen bir "çarpıtma ve aldatma sanatı" olarak kullanıldığı günlerden geçiyoruz. Bunun için, istatistik disiplinine yabancı ama "rejime" sadakati kuvvetli yönetici tercihlerinden, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) teşkilat yapısını altüst eden yeni yönetim şemalarına kadar her şey denenmiş durumda. Son aylarda Kurum'a yapılan müdahalelerdeki artış, sadığın daha sadığı Başkan arayışı, sistemde olmayan başkan yardımcıları yapısını getirme, zaten kendi dönemlerinin ataması olan tüm daire başkanlarını ve bölge müdürlerini görevden alma, vs. ekonomideki sıkışmayı "göz boyama" yöntemleriyle aşma çabasının tezahürleri olarak beliriyor. Böylece siyasi rejimin tam güdümüne giren TÜİK, hem içerde hem de uluslararası düzlemde güvenilirlik aşınmasını sineye çekerek yola devam edecek görünüyor.
Bu konuda henüz bir ay önce yazdığım için (soL Gazete, "İstatistik ve Otokrasi", 12 Mayıs 2020) hemen sadede geleceğim. TÜİK'in "İşgücü İstatistikleri" her zaman sorunlu olmuştur; ama herhalde bu yıl açıklanan veriler, özellikle de Mart 2020 verileri, rekoru ele geçirmiş durumda. Daha önce belirttiğim gibi, AKP rejimi bu kriz döneminde Kısa Çalışma Ödeneği ve yeni icadı "ücretsiz izin ödemeleri" ("Nakdi Ücret Ödemesi") kapsamında olup da önemli bir bölümü işsizlik eşiğinden adımını atmış olanları istihdam içinde sayma fırsatını elde etmiştir. (İŞKUR'un, İşsizlik Sigortası Fonu üzerinden finanse ettiği "Aktif İşgücü Programları" sayesinde yüzbinlerce işsizi istihdam içinde gösterme fırsatını uzun süredir kullandığı da esasen bilinmektedir).
İktidarın ikinci bir oyuncağı ise, ötedenberi yukarı-aşağı istediği gibi esnetme tecrübesi edindiği "işgücüne katılma" oranlarıdır. Bilindiği gibi, 15 yaş üzerindeki çalışabilir nüfusun hepsi işgücüne dahil değildir. Çalışabilir nüfusun önemli bir bölümü çeşitli nedenlerle (eğitim, askerlik, ev kadınlığı, vb.) işgücü kapsamında değildir. İşgücü de, çalışanlar (istihdam) ve iş arayanların (işsizlerin) toplamından oluşur. Gelişmiş ülkelerde işgücüne katılım oranı genelde yüzde 65'leri aşmaktadır. Türkiye'de ise hep yüzde 55'in altındadır. Erkeklerde işgücüne katılma oranı aslında gelişmiş ülkeler düzeylerindedir. Asıl sorun, kadınlarda bu oranın bir türlü yüzde 30-33 eşiğini aşamamasındadır. Ücret, eğitim ve fırsat eşitliği sağlansa, cinsiyetçi Ortaçağ kalıntıları aşılsa, durum kuşkusuz farklı olacaktır. Ama AKP iktidarının istemedi şey tam da budur. Çünkü kadınların iş yaşamına daha fazla katılması demek, işsizlik oranlarının yapısal olarak daha da yukarılara fırlaması demektir. Bu nedenle de zaman zaman AKP cenahından "kadınlar iş hayatına girmese işsizlik sorunumuz kalmaz" gibi dahiyane çözüm önerileri ortaya atılır. Tabanlarında bunların da bir alıcısı vardır zira.
İşgücüne katılım oranıyla oynamak
Şimdi bu söylediklerimizi Mart 2020 "işgücü istatistiklerini" önceki dönemle karşılaştırarak göstermeye çalışalım. TÜİK verilerine göre, 2019 yılı ortalaması olarak 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus 61.469 bin kişi, işgücüne katılan nüfus da 32.549 bin kişi olup, ikincisinin birincisine oranı bize yüzde 53 düzeyinde bir işgücüne katılım oranı verir. İşgücünün bileşenlerine baktığımızda ise, 2019'da istihdamda olanların sayısının ortalama 28.080 bin, işsiz sayısının ise 4.469 bin olduğunu görüyoruz. 2019 yılının, 2018'de başlayan bir ekonomik krizin yoğun etkilerinin hissedildiği bir yıl olduğunu da anımsatalım.
Şimdi, TÜİK'in 2020'nin ilk üç ayına ilişkin verileri, bir önceki yıla göre 15+yaş nüfusu artarken, hem işgücüne katılan kişi sayısında hem de oranında ciddi bir düşüş olduğunu söylemektedir. Üstelik bu sözde istatistiki gelişme, ekonomide ve istihdamda toparlanma olduğu iddialarının yoğunlaştığı bir dönemde ortaya çıkmaktadır! "Ekonomi toparlandıkça" hem istihdam azalmakta (!) hem de (istihdam azalırken artması gereken) işsizlik azalmaktadır!! Bu mucizevi gelişme sonucunda, istihdam miktarı her ay azalarak Mart'ta 26.133 bin seviyesine gerilemekte, işsiz sayısı da 3.971 bin olmaktadır. Böylece işgücüne katılım oranı da yüzde 48,4'e gerilemiş olmaktadır. İşsiz sayısı işgücüne katılanlara oranlandığında da, işsizlik oranının yüzde 13,2'ye "düştüğü" kaydedilmektedir! Böylece koronavirüs salgınının milyonlarca işçiyi sokağa attığı Mart ayında işsiz sayısını ve işsizlik oranını azaltma becerisini gösteren tek ekonomi (pardon tek istatistik kurumu) bizimki olmaktadır!
Mart 2020 verilerini Mart 2019 verileriyle karşılaştıran ilişikteki sadeleştirilmiş tablo, durumu daha iyi özetleyebilir:
Bu tablodan çıkan en özet sonuç şudur: TÜİK veya AKP rejimi, işgücüne katılım oranını 4,5 puan düşürerek işsizlik oranının sözde gerilediği bir sonuç elde edebilmiştir.
Bir varsayım
Şimdi bir varsayım yapalım ve Mart 2020'de işgücüne katılımın Mart 2019'daki 32.339 bin düzeyini koruduğunu kabul edelim. Eğer bunu Mart 2020'deki çalışabilir yaştaki nüfusa yani 62.216'ya oranlarsak, işgücüne katılım oranının yüzde 52,0 düzeyinde çıktığını görürüz. Katılım oranında bu kadarlık bir gerileme, tecrit koşullarının Mart ayının ikinci yarısını etkilediği düşünüldüğünde (4,5 puanlık abartılı gerilemeye göre) olağan kabul edilebilir.
Kriz koşulları nedeniyle istihdamın resmi Mart 2020 verisi olan 26.133 bin kişiye gerilediği de olağan sayılabilir. Bu durumda işsiz sayısı (32.339-26.133=) 6.206 bin olacaktı. Bunu işgücü sayısına (yani 32.339'a) oranlarsak, işsizlik oranı yüzde 19,2 çıkacaktır. İşte TÜİK yöneticileri, işgücüne katılım sayısını ve oranını düşürerek AKP rejimini bu kötü sonuçla yüzleşmekten kurtarmış olmaktadır.
Üstelik burada TÜİK'in dar tanımlı resmi işsizlik verileri çerçevesinde kalınmaktadır. Gene TÜİK verilerine dayanarak yapılan geniş tanımlı işgücü ve işsizlik verileri, çok daha olumsuz sonuçlar vermektedir. Bu tahminler arasında en olumsuz tabloyu DİSK AR'ın hesaplamaları vermektedir. Buna göre Mart 2020 itibariyle işsiz sayısı, Kısa Çalışma Ödeneği ve ücretsiz izin ödeneğinden yararlananlar da dahil olmak üzere, 13.385'i bulmakta ve bunun 33.966 bin olarak tanımlanan geniş işgücüne oranı da yüzde 39,4'lük bir işsizlik oranını vermektedir.
AKP rejimi, ekonomiyi düzeltemeyeceğini anlayınca istatistikleri "düzeltmeyi" seçmiş durumdadır. Ama insanlar kendi ekonomik durumlarını istatistiklere bakarak değil yaşadıklarına bakarak değerlendirmektedir. Sadaka rejimiyle, gündem çarpıtmalarla, halka çarpık veriler aktarmakla, din ve milliyetçilik sömürüsü yapmakla gerçekler değişmemekte, olsa olsa iktidara biraz zaman kazandırmaktadır. Ama "korkunun ecele faydası yoktur".
Bir yıldönümü
İşçilerin sendikal haklarına saldırıya bir yanıt olarak gelişen 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişinin 50. Yıldönümünde, iktidarın işçi haklarına yeni bir saldırı hazırlığı içinde olduğu, Kıdem Tazminatı hakkını hukuken ve fiilen tasfiye etme peşine düştüğü görülmektedir. Kriz çaresizliği ve fırsatçılığıyla kendine ve sermayeye yeni kaynaklar yaratmaya çalışan iktidara, gereken siyasal ve sendikal yanıtın verilmesi şarttır.
Oğuz Oyan / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder