Fatih Mehmet İstanbul’u fethettiğinde kentte büyük bir Venedik kolonisi vardı. Bu koloniyle yaşanan uzun itiş kakışlardan sonra Venedik, Osmanlıların yaptığı barış önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Barış anlaşması Venedik’in Osmanlılara tazminat ödemesinin yanı sıra tuhaf bir koşul daha içeriyordu. Fatih Mehmet, portrelerini yapmak üzere Venedik’in en yetenekli ressamlarından birinin İstanbul’a gönderilmesini şart koşuyordu. Gentile Bellini bu anlaşma gereğince İstanbul’a geldi. Bir yıldan fazla şehirde kaldı, muzaffer İmparatorun ünlü portresinin yanı sıra başka tablolar yaptı.
Halbuki portre yaptırma ve yapma, daha doğrusu “suret” çizimi “İslami geleneklerimizden” değildir. Putperestlik sayılır ki büyük günahlardandır. Fatih’in günaha aldırmadığını veya günah saymadığını biliyoruz. Devletlerarası bir anlaşmaya yazdıracak kadar bu sanata heveslidir. Fatih’in İstanbul’a Roma imparatoru olarak girdiğini, Ermeni ve Rum Kiliselerinin yanı sıra Bizans Bakiyesi Yahudiliği takviye ettiğini akılda tutmamız gerek. Annesi gayrimüslimdi. Kendisini öyle hissettiği yönünde emareler var. Doğu Roma’nın mirasçısı olarak İstanbul’u kolayca fethetmiştir. Fetih sırasında, kapıların yeni Roma İmparatoruna içeriden aralanmış olması da mümkündür.
Demek henüz Osmanlıda “az Müslümanlık” söz konusudur. Başlangıçta hiç yoktur, Selim’e kadar azdır. Selim, Safevi korkusundan çoğaltmak zorunda kaldı. İlk İslamizasyon projesidir. Üçüncü köprüye adını bu yüzden verdik. Azdır.
***
Cem ise, Fatih’in parlak şehzadelerinden biriydi. Parlaklıkta onunla yarışan Mustafa beklenmedik bir zamanda hamamda fenalaşarak öldü. Bu “hamam kazası” ile seçenekler ikiye indi. Geride parlak Cem ile ışıltısız Bayezid kaldı. Hamamda olanları “faili meçhul cinayet” saymamız için pek çok sebep var. Bunu Fatih Mehmet’in içinde yer aldığı derin bir iktidar kavgasının uzantısı olarak da okuyabiliriz.
Seçimin cinayetlerle yapıldığı hararetli bir zaman aralığıdır. Fatih Mehmet ikinci defa tahta geçtiğinde ilk işi henüz süt emme çağındaki kardeşi Ahmet’i “menziline yatırıp, makamına gönderip yaslıların yasını çıkarmak” olmuştu. Siz “boğdurdu” anlayın. Kaynaklara göre İstanbul’un fethi sırasında Orhan isimli bir şehzadeyi bulup boğdurmuştu. Bu cinayetlerin ardından iktidarının önünde engel olarak gördüğü kurucu Çandarlı ailesine de şiddetle saldırdı. Bizans’la mali ilişkiler içinde bulunduğu ve rüşvet aldığına dair rivayet çıkarılan Çandarlı Halil Paşa’yı öldürttü. İstanbul’un fethine karşı çıkan Paşa’nın 120 bin Düka altınlık serveti müsadere edildi.
Fakat bu ataklarının bedelini hayatıyla ödeyecek, zehirlenerek bertaraf edilecekti. Fatih’in ölüm haberini oğlu Cem’e ulaştırmak için acele eden Sadrazam Karamani Mehmet Paşa Yeniçeriler tarafından yakalanıp parçalandı. Ardından İstanbul’da birçok ev yağmalandı. Ayaklanma çıkmıştı. Fatih’in cesedi 18 gün süren ayaklanmalar sırasında ortalıkta kaldı. Namazı, Bayezid’in oğlu Korkut’tan saltanatı resmen teslim alarak tahta çıkmasından sonra ancak kılınabildi.
Çandarlı ailesine uygulanan “malları müsadere” yöntemi, Fatih’in sayısız seferlerinin yarattığı mali ihtiyaçları karşılamanın yollarından biriydi. Ancak bu yöntem mülklerinin ellerinden alınmasından korkan varlıklı aileler arasında büyük huzursuzluğa yol açmıştı. Bildiğiniz iktidar savaşıdır ve bu savaşın kuvvetleri imparatorları bile çiğner geçer.
Fatih’in ölüm emrini oğlu Bayezid vermişti. İnfaz emrini yerine getiren Saray Tabibi Acem Lari, tahta geçen Bayezid tarafından afyon içmeye zorlanarak öldürüldü. Müsadere edilen mallar eski sahiplerine iade edildi. Devlette denge yeniden kurulmuştu.
***
Parlak şehzade Cem iktidar savaşının kaybedenler cephesinde kalmış, yenilmişti. Babasının safında olmanın bedelidir. Yenilmenin bedeli belliydi, kellesi bir şekilde alınacaktı. Kaldı ki kaybedenin kellesini almayı babaları Fatih Mehmet yasalaştırmıştı. Kazananların tepkisi çok sert oldu. Bayezid hükümdar olduğunda Cem Sultan’ın oğlu Oğuz Han’a dokunmamıştı. Fakat Cem saltanat iddiasında bulununca önce Cem taraftarı olduğunu düşündüğü Gedik Ahmet Paşa’yı sonra da Oğuz Han’ı öldürttü. Oğuz Han amcası tarafından boğdurulduğunda sekiz yaşındaydı.
Cem kurtuluşu Rodos Şövalyeleri’ne sığınmakta buldu. Ancak Bayezid, büyük rüşvetler vererek kardeşini de öldürtmeyi başardı. Osmanlı kronikleri ölüsü Bayezid’e satılmak üzere Papa Alexandre Borgia tarafından Cem’in nasıl zehirlendiğinin acıklı hikâyeleri ile doludur.
Müslümanlığa gelince; Cem Sultan, hacca giden tek “Osmanoğlu”dur. Ondan başka hiçbir padişah veya şehzade hacca gitmemiştir. Hac dönüşünde 14 yıl esir hayatı yaşadı. 1495’te öldürüldü. Öldürten Bayezid bu olaya çok üzüldü ve bütün Osmanlı ülkesinde gıyabi cenaze namazları kıldırdı, üç gün yas ilan etti. Osmanlı geleneğidir, önce öldürtür sonra oturup arkasından yas tutar. Ölümünden dört yıl sonra ölüsünü getirdiler, Bursa’da büyükbabası Murad’ın yaptırdığı caminin bahçesine kardeşi Mustafa’nın yanına gömdüler. Fatih Mehmet döneminin sonudur.
Gerisi daha eğlenceli. “Hacı Şehzade” Cem'in Rodos'ta yaşayan oğlu Şehzade Murad 1492'de, henüz hacı babası hayattayken Hristiyan oldu. Papa Altıncı Alexander tarafından vaftiz edilip “Pierre” adını aldı ve “Papalık Prensi” yapıldı. Rodos’ta çoluk-çocuğa karıştı ve Kanuni’nin adayı fethetmesine kadar burada “Prens” olarak yaşadı. Rodos’un fethinden sonra yakalanıp boğduruldu. Cem Sultan’ın bugüne kalan soyu geniş Katolik bir ailedir. Cem ve soyu hep Fatih Mehmet’in izinden gitmiştir!
***
Not edelim eksik kalmasın. Kazananların adamı Bayezid de kardeşinin uğradığı akıbetten kaçamadı. Oğlu Ahmet’i hayattayken saltanat koltuğuna oturtmak istiyordu. Ancak ordusu Şehzade Selim’den yana tavır alınca iktidarı ona bırakmak zorunda kaldı. Selim, kaybeden babasını maaşa bağlayıp emekliye ayırdı. Sonra devlet töreniyle İstanbul’dan Dimetoka’ya uğurladı. Fakat emekli sultan daha yolun yarısına varmadan Çorlu yakınlarında zehirlenerek ruhunu tanrısına teslim etti. Düşük Sultanı kimin niçin zehirlediği tabii ki anlaşılamadı.
***
İBB’nin, misyonu İBB’yi yönetmenin ötesinde olduğu iddia edilen başkanı Ekrem İmamoğlu bir operasyonu daha başarıyla tamamladı. Bellini’nin Fatih Mehmet tablosunu satın alıp Türkiye’ye getirdi. Portre, Fatih’in yaşadığı dönemde yapılan 3 portreden biri. Getirilmesi elbette çok önemlidir. Sanatsal ve tarihi değerinin ötesinde, Ekrem İmamoğlu kendi usulünce Neo Osmanlıcılık yarışında rakiplerinin kalesine tartışmasız bir gol atmıştır. Planlı tatbikatlardan biridir. Üstelik, polisin yedeğindeki A Haber’i bile atlatmayı başarmışlardır. Kutlarız…
Ancak, geride ufak tefek sorunlar kaldı. Misal, tablodaki ikinci kişinin kimliği net olarak bilinmiyor. Sakalsız ama türbanlı erkek figürünün, padişah ile eşit seviyede çizilmiş olması, Fatih’in üç oğlundan biri olması ihtimalini güçlendiriyor. Bir Avrupalı veya Venedik muktediri olma ihtimali de dillendiriliyor. Şehzade Mustafa, Bellini’nin ziyaretinden önce ölmüştü. Işıltısız Bayezid ise tablodakine göre oldukça yaşlıydı ve Sultan’ın onu kendisiyle eşit sayması için bir sebep göremiyoruz. Fatih’in, Mustafa öldükten sonra geride tek iktidar adayı olarak kalan Cem’i yanına alarak -22 yaşındaydı o tarihte- dışarıya güçlü bir “mesaj” verdiğini kabul edebiliriz. Demek ki “tablo” da iktidar savaşının bir parçasıdır.
Bir ihtimal daha var! Cem değilse sarayında ağırladığı “adsız sultanlardan” biridir. Kadının cariyelik aşamasında takılıp kaldığı, haliyle aşkın erkekler arasında yaşandığı renkli zamanların bakiyesidir tablo. “Güllü” ve “kementli” tabloya da bir göz atmanızı öneririm. Kement kıyıcılığa işaret eder ama gülde kadın yoktur. Ecdadımızın renkli halleridir.
***
Laik Cumhuriyet yıkıldı. Kemalizm’in “Yurtta Sulh” kuralını parçalayıp Neo-Osmanlı düşü kuran Türk-İslamcılar, tarihin tozlu raflarını eşeleyip oradan kahramanlar devşirmeye çalışıyor. Fatih olmazsa Selim; olmadı “kanunsuz” Süleyman. Fakat bu tarihte Türk-İslama uygun figür bulmak çok zordur. Fethi uysa inancı uymaz, inancı uysa alışkanlıkları fazla gelir. Hacısı Hıristiyan, Hocası ayyaş çıkar. Hamamda sefada can verenlerin sayısı “er meydanında” can verenlerden çoktur. Sonuncular reformisttir, bol gelir. Geriye kalıyor “borsa simsarı” Hamit. Neo-Osmanlıcılığın hazin tablosudur.
Şimdi o tabloya bir daha bakın. Acımasız bir iktidar savaşı göreceksiniz!
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder