Kapitalizmin bu krizin ardından ne yöne gideceği sorusunu tartışıyoruz. Herkes tartışıyor.
Dahası, herkes ister istemez kapitalizmin kazanacağı yön üzerinde bir etkide bulunuyor. Kimileri şu veya bu safta kıyasıya mücadelelerle, kimileri vurdumduymazlıkları, umutsuzlukları, hareketsizlikleriyle…
Bir süreliğine insanlığın rotasını belirleyecek olan sonuç bu etkilerin bir sentezi olacak.
***
Bakın; yerimizi belirlemeye ilişkin birinci maddemiz bu bakış açısıdır. Sonuç bilinçli ve bilinçsiz mücadelelerin, harekete geçenlerin oluşturacağı enerji ile harekete geçmeyenlerin o enerjiyi soğurma kapasitesinin bir ürünü olarak şekillenecek.
Yani sonuç bir kutsal kitapta veya pozitif bilimlerin üstünde yükselen bir çalışmada önceden yazılı olmayacak.
Kuşkusuz kitaplar yazılacak, tezler öne sürülecek, çok eskilerde yazılmış olanlar miting kürsülerine taşınmaya devam edilecek; ama işin yazıyla ve sözle ilgili olan boyutu, dönüp dolaşıp az önce formüle etmeye çalıştığım bakış açısına eklemlenecek. Bu sözler ve yazılar da mücadelelerin, etkileşimlerin bir parçası olacak. Bu nedenle çok ama çok önemliler. Şaka değil; geleceği belirleyen milyonlarca faktörden bir tanesi de birimizin ağzından veya klavyesinden çıkan vurgu olacak.
Demek ki, aydınım, ilericiyim, insanlığın iyiliğini istiyorum diyenlerin sorumluluğu büyük. Her zaman büyük, ama şimdi ilgili herkes ciddi olsun!
***
İkinci olarak, kimse yaptıklarının boş bir gezegende yapılacağını, yazdıklarının boş bir kâğıda yazılacağını sanmasın. Öncesinde boşluk olması tanrılara vergidir.
Biz, yani bu krizin içinde devinen insanlar tarihin akışının bir düğümlenme noktasındayız. Tarih geçmişten bugüne gelen bir yöne sahip.
Konumuzla ilgili olarak tarihin içinden süzülüp gelen birikim diyor ki, kapitalizm bugünkü düğümlenmeden bir şey olmamış gibi çıkamaz. Bu kadar yoğun birikimler, köklü değişimlere açılmak zorundadır. Özet olarak mücadelelerin sonucu bugün son derece köklü bir değişim anlamına gelecek. Gelmek zorunda. Tarih bilimi bunu açıkça söylüyor.
***
Kapitalizmin ne yöne gideceğini tartışıyoruz. Hedefler ve niyetler bu tartışmalara ve mücadelelere içkindir.
Büyük bir toplumsal ağırlık kapitalizmin yıkılması yönünde ortaya çıkarsa kapitalizm yıkılır! O toplumsal ağırlık kapitalizmin yerine nasıl bir düzen inşa edeceğini bilen bir önderlikle donanmışsa yerine yeni bir sosyalizm kurulur! Böyle bir ağırlık oluşmaz da, ortaya çıkacak olan sentez kapitalizmin yıkılmazlığını veri alırsa, yine birtakım değişiklikler olacaktır kuşkusuz, ama ne derece köklü olacakları bilinmez. Dünyanın belli başlı ülkelerinin faşizmle değilse bile faşistlerce yönetilmesi de bir değişimdir…
***
Kapitalizmin on yılı aşkın süredir büyük bir kriz yaşadığını görüyoruz. Teğet geçmesi denilen olgunun bir kısmı yalan. Gerçek olan kısmı ise, önüne beyhude baraj kurulan krizin yığılarak çok daha yıkıcı bir enerji biriktirmesini gizliyor. Teğet geçmek, daha şiddetli patlama adına günü kurtarmaktır.
Boş kâğıda yazamayız. ABD emperyalizminin Ortadoğu maceralarının sistemin bütününü saran kriz dinamiklerini, merkezden çevreye ittirmesi anlamına geldiği bugün bütün açıklığıyla ortadadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde olup biteni bir işçi sınıfı ayaklanması olarak niteleyen oralı komünistler haklı görünüyor. Siyah direnişinin çekirdeğindeki emekçi karakter görünür hale geliyor.
Ne boş kâğıdı! O kadar çok alamet belirdi ki! Emperyalist kapitalist sistemin merkez üsleri daha korunaklıydılar. Şimdi bu doğru eskimiş bulunuyor.
ABD toplumundaki sarsılma ve çözülme ciddi bir altüst oluştur. Bu deprem söz konusu ülkenin emperyalist sistemin tepesinden daha alt bir kata basitçe ve sulh içinde inmesiyle sonuçlanamaz. ABD sarsıldıkça bütün sistem altüst olur. Dünya kapitalizminin sağlam kalelerinden ve zayıf halkalarından söz etmeye devam edeceğiz belki. Ama hem bu kavramların gönderme yaptığı coğrafyalar değişecek, hem de ertelene ötelene büyüyen o yıkıcı enerji hızlı değişimlere neden olacak.
***
Bir yandan da, mücadelelerin parçası olarak tartışacağız.
Önce yerimizi belirleyeceğiz. Kapitalizmin sömürücü karakterinin kriz merceğinden geçerek her zamankinden farklı biçimde çıplak, çırılçıplak hale gelmesi devrimcilerin görüşlerini yaymaları için olanakları genişletir. Ama ister genişletsin ister genişletmesin, komünizm, kapitalizmin kökten ve devrimci biçimde yıkılmasını hedefleyen akımdır. Krizin bir sonraki momentinde, bu sistemin düzeltilmesiyle yetinme fikri ağır basarsa komünistlerin konumu değişmeyecektir. Biz enerjimizi, aklımızı, her şeyimizi kendi ülkemizde ve bütün dünyada kapitalizmin adlı adınca devrilmesine adarız.
Önce yerimizi belirlemişizdir…
Yerimizi betimlerken en sık gönderme yaptığımız örneğin Büyük Oktobr Devrimi olması normal. Düzeltelim mi devirelim mi, hangisi daha olanaklı, daha akılcı… bu tartışmada Lenin yerine belirlemiş ve bugün geçerliliğini koruyan sözler söylemiş… Üstelik bugünün komünizmi Ekim Devrimi sayesinde, oradan aldığı enerjiyle varlık kazanmış…
Ama her büyük devrimci dönüşüm bir diğerini çağrıştırıyor ve aynı tartışmalar yineleniyor. Bakmaya devam edince bugün bizdeki ve dünyadaki tartışmanın bir benzerinin iki yüz yıl önce Fransa’da da yaşandığını görüyoruz. Devrim safından biri, Sièyes o gün açık söylemiş: “Hayır, demiş, tarafları uzlaştırmaya uğraşmanın zamanı değil. Ezilenin enerjisi ile ezenlerin öfkesi arasında nasıl bir anlaşma sağlanacağını umabiliriz ki?”
Eski devrimciler bize önce yerinizi belirleyin diyorlar…
Aydemir Güler / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder