19 Ekim 2020 Pazartesi

Belirsizlik içinde arayışlar hızlandı - Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet

 


Finansal kriz (2007/08), neo-liberalizmin bir “kriz yönetim modeli” olarak tükendiğini gösteriyordu. 

Bu modelin yetiştirdiği entelijansiya (üniversiteler, medya IMF ve Dünya Bankası gibi modeli düzenleyen kurumlar, uzun bir süre bu gerçeği kabullenemediler. 

Son IMF- Dünya Bankası toplantısı, Covid-19 şoku altında artık kabul etmek zorunda kaldıklarını düşündürüyor. 

Yeni ‘model’ arayışları

Şimdi, IMF- Dünya Bankası, gelişmiş ülkelerin hükümetlerine bütçe disiplinine takılmayın, borçlanmaktan korkmayın, kamu harcamaları ve yatırımlarıyla toplumun en muhtaç kesimlerini, ekonominin büyüme üzerinde çarpan etkisi yaparak kendi kendini ödeyebilecek sektörlerini, “altyapı” sistemlerini, yeşil ve yenilenebilir enerji yatırımlarını destekleyin diyor. Kısacası IMF- Dünya Bankası, neo-liberalizmin yerine, 1930’larda “Büyük Bunalım” içinde şekillenen, kapitalizmin II. Dünya Savaşı’nı izleyen “altın çağında” egemen olan modele benzer politikaları, “yeni” kriz yönetim modeli olarak öneriyor.

Ancak, bu “yeni” modelin, borçlan-harca yöntemiyle krizi yönetir ve ötelerken aynı anda daha da büyütmemesi için, kamu harcamalarının ve yatırımlarının, ekonominin “kronik üretkenlik durağanlığı” sorununu çözmesi (artık değer üretme kapasitesini canlandırması), buna bağlı olarak çalışan kesimlerin tüketim kapasitesini (toplam talebi) artıracak ücret düzeyini ve gelecekte borçların ödenebilmesini güvenceye alması gerekiyor. Kısacası, kriz yönetme modeline ek yeni bir “sermaye birikim rejimi” de gelişemezse, siyasi-ekonomik sistem (liberal demokrasi ve piyasa ekonomisi) gelecekte çok daha büyük bir borç yüküyle, çok daha büyük bir finansal kriz (tüm toplumsal etkileriyle birlikte) riskinden kurtulamayacak.

Kimi gelişmeler var ama…

Son yıllarda özellikle bilişim alanında, teknolojik gelişmelerdeki hızlanma, artıkdeğer üretimi biçimlerinde (emek süreçlerinde - üretilen malların cinsinde, tüketim tarzlarında) kimi dönüşümlerin başladığını düşündürüyordu. Dijitalleşme, gayri maddi emek biçimlerinin kullanımında, simgesel ürünlerin üretiminde, tüketimin düzenlenmesinde bir seri yenilik getirmişti. Bu gelişmeler üzerinde yeni bir işçi sınıfı şekillenirken geleneksel sanayilerde işçi sınıfı dağılıyor, çalışanların bir kısmı gelişmelere uyum sağlarken bir kısmı da “prekariat” ve “lümpen proletarya” saflarına katılıyordu. İşçi sınıfının bu iki kesimi arasında gelir-refah düzeyi, “realite algısı” arasındaki fark giderek artıyordu. İklim krizi ve Covid-19 salgını bu dönüşümleri hızlandırdı.

Ağlara bağlı yeni çalışma/üretim biçimleri, (“GİG ekonomisi”), evden çalışanlar ve çalışamayanlar ayrımı, kimi sermaye gruplarının evden çalışmaya, sanal ortamın piyasa koşullarına uyum sağlamaya başlaması; evden çalışmanın “yalnızlaştırıcı” etkilerine karşı yeni yöntemler geliştirme çabaları, “emek süreçlerinde” yeni olasılıklara işaret ederken işçi sınıfı içindeki yarılmayı daha da derinleştirmeye başladı.

Diğer taraftan, bu “yeni” kriz yönetim modeli ve emek süreçlerindeki gelişmeler, aşılması zor, potansiyel olarak da “patlayıcı” iki sorunu gündeme getiriyor: 1- Devletlerin kamu harcamalarıyla ekonomide yaratacakları tüketim kapasitesinin, finans kaynaklarının, uluslararası serbest ticaret sistemi içinde ekonomi dışına sızarak başka (hatta rakip) ekonomilerin güçlenmesine hizmet etmesi nasıl önlenecek? 2- Dijitalleşmeyle, yeni emek biçimlerinin etkisiyle genişlemekte olan prekariat ve lümpen proletarya kesiminin huzursuz bir “nüfus fazlasına” dönüşmesi nasıl önlenecek? Geçen yüz yılın ilk yarısında, bu iki sorun birleşerek ekonomik korumacılığa, devlet kapitalizmine, merkezi planlamaya, totaliter rejimlere, savaşlara yol açmıştı. 

Karşımızda, yine “süreç olarak faşizm”, büyük güçler arası rekabetin körüklediği, her an genelleşme potansiyeli taşıyan yerel savaşlar var. Bunlara ek, hızlanarak derinleşen bir “iklim krizi” ve bir Covid-19 şoku... Şimdi ya tarih kendini çok daha geniş çaplı, yıkıcı biçimlerde tekrarlayacak. Ya da insanlık tarihi kapitalizmin ufkunun, iklim krizinin, pandemi risklerinin ötesine taşımaya başlayacak. Zaman ise henüz umuttan yana işlemiyor.

Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder