Darbe hükümeti bu ayaklanmayı şiddet yoluyla bastıramadı. Parlamento ile müzakerelere başlamak zorunda kaldı. MAS çoğunluklu Parlamento, 13 Ağustos’ta çıkardığı bir yasa ile “18 Ekim 2020’nin kesin seçim tarihi olduğunu; bu tarihi ertelemenin suç olacağını” belirledi. Hükümet kabul etmek zorunda kaldı; yasa yürürlüğe girdi.
18 Ekim Pazar günü, Bolivya seçimlere gidiyor. Bir yıl önce yapılan bir darbe ile başkanlıktan uzaklaştırılan sosyalist Morales’in partisi MAS da seçime katılıyor. MAS’ın Başkanlık adayı Luis Arce, anketlere göre açık farkla ilk sıradadır. Bu öngörü tutar ve Luis Arce Başkan seçilirse, Bolivya darbesi hedeflenen sonuca ulaşamamış olacaktır.
Son bir yılı biçimlendiren gelişmelere göz atmak istiyorum. Dünya çapındaki sınıf mücadeleleri için dersler, ipuçları içerebilir.
Bir darbenin panoraması
Kasım-Aralık 2019’da Bolivya darbesinin aşamalarını, soL Portal’de yayımlanan üç yazı ile aktardım; değerlendirdim. Bunların özeti, darbenin ilk döneminin panoramasını verecek.
İlk aşama, Evo Morales’in 20 Ekim 2019 seçiminde dördüncü kez başkanlığı kazanmasıdır. Yüksek Seçim Kurulu, Morales’in %47,1’lik oy oranı ile ilk turda seçimi kazandığını duyurdu. İlk turda seçilmek için gereken yüzde 40’lık gerekli oy eşiği ve en yakın rakibi ile 10 puanlık fark aşılmıştı. Sağ muhalefet seçim sonuçlarına itiraz etti.
İkinci aşamada seçime itirazlar, faşist-ırkçı beyaz milislerin örgütlediği, şiddet eylemleriyle bütünleşti. Bu eylemler, bir polis ayaklanmasıyla desteklendi. Ordu, polis ayaklanmasına müdahale etmeyeceğini duyurdu.
Bu kritik dönemeçte OAS (Amerika Devletleri Örgütü) devreye girdi; seçimin uygulanmasını, sayım sonuçlarını denetlemeye davet edildi. ABD’nin denetimindeki bu örgüt bu ayrıntılı sürece girişmedi; yetkisini aştı: Uruguay ve Meksika’nın itirazlarına rağmen yeni bir Yüksek Seçim Kurulu oluşturularak seçimin tamamen yenilenmesini önerdi. (Sonraki aylarda yapılan iki ayrıntılı araştırma, muhaliflerin ve OAS’ın “oy sayımlarında hile yapıldı” iddiasının tümüyle dayanaksız olduğunu ortaya çıkaracaktı.)
Son aşamada Genel Kurmay Başkanı, Morales’in istifasını istedi. Başkan Morales ve Yardımcısı Linera istifa etti; Meksika Cumhurbaşkanı’nın yolladığı bir uçakla önce Meksika’ya gittiler. Sonra sığınmacı olarak Arjantin’e geçtiler. Direnme eylemleri kan dökülerek bastırıldı. Sağcı, ırkçı bir siyasetçi, Senato başkan vekili Jeanine Arez, yasal dayanağı olmadan kendisini “geçici başkan” ilan etti; seçimler yenileninceye kadar yürütme görevini üstlendi.
Morales niçin ülkesini terk etti?
Evo Morales, niçin istifa etti? Başkanlık yetkilerini kullanarak direnme seçeneğini niçin kullanmadı?
JACOBIN dergisi, yeni seçimden on gün önce bu soruyu kendisine soruyor. Morales’in yanıtı şöyle: “Bir olağanüstü hal ilan etmemi ve silahlı direnmeyi önerenler oldu. Başkaları, Bolivya’nın geleceği için yaşamam gerektiğini söyledi. Bolivya İşçileri Konfederasyonu (COB) lideri de istifamı istedi. Kıyımı önlemek için istifayı yeğledim.” (JACOBIN, 8 Ekim)
Darbe rejimi hızla Morales’i suçlu ilan etmiş; tutuklama ve yargılama girişimini başlatmıştı. Evo ise MAS’ın muhalefetini, seçim hazırlıklarını ülke dışından yönlendirmeye çalıştı; belli ölçülerde başarılı oldu. Başkanlığa, hatta Senato’ya aday olmayacağını erkenden ilan etti. On dört yıl boyunca hükümetinde Maliye Bakanı olarak görev yapan Luis Arce’nin 18 Ekim seçiminde MAS’ın Başkan adayı olmasında belirleyici rol oynadı. Bu dönemde Bolivya’nın başarılı ekonomik ve toplumsal gelişimine, Arce önemli katkı yapmıştı.
Yine de Bolivya dışındaki kimi solcu çevrelerde, “Morales niçin kalıp direnmeye öncülük etmedi?” sorusu eleştirel olarak ortaya atıldı. Geçen yıl Bolivya darbesini tartışırken şunları yazmıştım: “Darbe ortamında bu türden sorular, MAS öncü kadrolarının, Bolivya işçi, köylü sınıflarının gündemidir. Bolivya’nın uzak coğrafyasındaki sosyalist çevrelere ise, darbeyi izleyen baskı ve zulmü teşhir etmek; kurbanlarla dayanışmak düşüyor. Bugüne ilişkin akıl vermek de bizlere düşmez.”
Hâlâ aynı görüşteyim. Bolivya içindeki tartışmayı herhalde 18 Ekim sonuçları da etkileyecektir.
Halk direnmesi faşizmi frenliyor…
2000’deki gelişmelere de göz atalım: Darbe, tam olarak kurumsallaşamadı. Zira, Temsilciler Meclisi ve Senato’da ise üçte iki çoğunluk (MAS) partisindedir. Darbeciler, parlamenter kurumları lağvedemediler. MAS senatörlerinin, milletvekillerini parlamentoya girişleri bir süre önlenebildi; o kadar…
Var olan yasaları koruyarak yeni seçim sürecini işletmek kaçınılmaz oldu. 18 Ekim seçimlerine böyle ulaşıldı.
Kritik soru şudur: Emperyalizmin OAS aracılığıyla meşrulaştırdığı, faşist milislerin sürüklediği darbe, nasıl olup da MAS’ı, parlamentoyu kapatmadı; karanlık hedeflerini hayata geçiremedi?
Yanıt, halk direnmelerinde yatıyor. 2000-2003 yıllarında Bolivya’da neoliberal iktidarların özelleştirme politikalarına karşı iki mücadele dalgası patlak vermişti: Su Savaşları ve Gaz Savaşları… Morales, halk sınıflarının sürüklediği bu mücadelelerde, köylü birliklerinin ve sendika hareketinin içinde öne çıktı. Bu birikim, 2005’te başkanlığı kazanmasını belirledi; sonraki on dört yılda aşındı; ama yok olmadı.
Sendikalar (COB) ve özgün (“yerli”) halkların (FUJEVA gibi) köylü örgütleri, Morales iktidarına ilke olarak hep destek verdi; Bolivya toplumunun sınıf dengeleri böylece değişti. Ancak, on dört yılın iktidar yorgunluğu, 2019 seçiminde Morales’in oy oranının ilk kez yüzde 50’nin altına inmesine katkı yaptı. Darbe sonrasında COB ve FUJEVA liderlerine ağır baskı uygulandı. COB Başkanı Huarachi, “ülkeye barış getirecekse Morales istifa etmeli” demecini vermek zorunda kaldı.
Yine de darbe, halk örgütlerini dağıtamadı. Ağır baskılara rağmen MAS da büyük ölçüde bütünlüğünü korudu; parlamento çoğunluğunu, darbe uygulamalarını frenleyecek doğrultuda kullanabildi. Luis Arce’nin başkan adaylığını önleme komplolarını etkisiz kıldı (JACOBIN, 10 Ağustos).
Darbe rejimi, korona salgını karşısında çaresiz kaldı: Eylül sonunda hastalıktan ölüm oranları Latin Amerika’da yüzde 3,6’dır. Bolivya yüzde 6 ile ön sıradadır (BBC News, 23 Eylül). Üstelik 3 Mart 2020’de yapılması kararlaştırılan seçimler, salgın bahanesiyle iki kere ertelendi; 6 Eylül’e kaydırıldı.
Ağustos başında darbeci başkan seçim tarihini üçüncü kez (18 Ekim’e) ertelemeye kalkışınca, halk sınıfları ayaklandı. Bir hafta boyunca maden işçileri şehirler-arası trafiği kapattı; başkent La Paz fiili bir abluka altına alındı. El Alto kentinde yarım milyonluk bir kalabalığa hitap eden COB Başkanı Huarachi, 2003’te bizzat katıldığı “Gaz Savaşları”nı hatırlattı; seçim zamanında yapılmazsa genel greve gideceklerini ilan etti.
Darbe hükümeti bu ayaklanmayı şiddet yoluyla bastıramadı. Parlamento ile müzakerelere başlamak zorunda kaldı. MAS çoğunluklu Parlamento, 13 Ağustos’ta çıkardığı bir yasa ile “18 Ekim 2020’nin kesin seçim tarihi olduğunu; bu tarihi ertelemenin suç olacağını” belirledi. Hükümet kabul etmek zorunda kaldı; yasa yürürlüğe girdi.
COB, FUJEVA ve ayaklanan yüzbinler bu son ertelemeyi sineye çekti. Darbe, son tahlilde yenilgiye uğrayacaktır. Ve faşizm, halkın direnmesi sayesinde engellenmiş olacaktır. Latin Amerika devrimcilerinin sloganındaki gibi: “El pueblo unido, jamas sera vencido…”
***
Ne var ki, askerî faşizmin önlenmesi, halka iktidar kapılarını yeniden aralamaz. 18 Ekim’de darbe rejimi son bulacak; ama iktidarı kime devredecek?
Ordunun 18 Ekim’de sandıklara, oy sayımlarına müdahale olasılığı hâlâ söz konusudur. Aksi halde MAS’ın parlamento çoğunluğunu sürdüreceği; Evo Morales’in Maliye Bakanı Luis Arce’nin ilk turu önde bitireceği anlaşılıyor. Başkanlık ikinci tura kalırsa sonuçları öngörmek güçtür.
Darbeyi, sessiz kalarak kolaylaştıran beyaz, nitelikli işçilerin; yer yer faşist güruhlara katılarak doğrudan destekleyen “orta sınıflar”ın tavrı belirleyici olacaktır.
Sonrası?
Daha da uzun bir yolculuk…
Korkut Boratav / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder