İkisi de Cumhuriyetçi, Atatürkçü, vatansever aydınlardı. İkisi de halkımıza karşılıksız ve sınırsız bir aşkla, muhabbetle, sadakatle bağlıydı. İkisi de mesleğinin doruğundaydı. İkisi de vicdanlı, mert, merhametli, güler yüzlü, tertemiz kalpli insanlardı. İkisi de memleketimizin sadece insanını değil, havasını suyunu, dağını taşını, kurdunu kuşunu çok severdi. İkisi de fikir namusu, kalem namusu, bilim namusu denince, ilk akla gelen isimler arasındaydı. İkisi de hocamızdı, ustamızdı, büyüğümüzdü. İkisinden de çok şey öğrendik...
İlkini, Cumhuriyet şehidimiz Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı, çağdaş Türkiye’nin, Atatürk Cumhuriyeti’nin düşmanları, 21 yıl önce bugün, arabasına bomba koyarak aldılar elimizden.İkincisini, Türk basınının en usta kalemlerinden Bekir Coşkun’u ise yıllardır boğuştuğu kanser illetinden öte Atatürk’e, Cumhuriyet’e, doğaya, ormana, yeşile, hayvanlara yapılan kötülükler tüketti, aldı aramızdan üç gün önce.
Tokat’ın Zile ilçesinde dünyaya gelen Kışlalı’yı, Kabataş Erkek Lisesi’nde, Mektebi Mülkiye’de okutan, ardından Paris’te siyasal bilgiler doktorası yaptıran, sonrasında üniversitede öğretim üyesi, milletvekili ve kültür bakanı, Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarı yapan, sadece Kışlalı’nın zekâsı, yeteneği, çalışkanlığı değildi. Cumhuriyetti. Kışlalı’nın Cumhuriyet sevgisiydi. Cumhuriyete olan bağlılığı, duyduğu sorumluluktu.
Şanlıurfa’da doğan, genç yaşta müzikle uğraşan, Ankara’da Yüksek Gazetecilik Okulu’nu bitiren, gazetecilikte mesleğin zirvesini gören, ülkemizin en çok beğenilen ve okunan köşe yazarlarından biri olan Bekir Coşkun da sadece kendi emeğinin, kabiliyetinin, gayretinin ürünü değildi. Aynı zamanda Cumhuriyetin ürünüydü. Onu Bekir Coşkun yapan, insan sevgisi, halkçılığı, yüksek karakteri ve Atatürkçülüğüydü.
Mesleki yetkinlik, ideolojik berraklık, politik tutarlılık
Ahmet Taner Kışlalı da Bekir Coşkun da mesleki yetkinlikleri, ideolojik berraklıkları, politik tutarlılıkları, vatanımıza, halkımıza duydukları büyük sevgiyle çok etkilediler hepimizi. Okurlarını, öğrencilerini, takipçilerini hem bilgilendirdiler hem uyardılar. Kendilerinden önce tüm insanları düşündüler. Ortak iyiyi, kamusal yararı, toplumsal çıkarı, yoksulları, emekçileri, ezilenleri gözettiler öncelikle. Asla bencil, benmerkezci olmadılar. Kişisel hesap yapmadılar.
Kışlalı, uzun yıllar yazdı gazetemizde. Adı, gazetemizin çizgisiyle özdeşleşti. Coşkun’un gazetemizdeki yazarlığı daha kısa sürse de o da yazdığı süre boyunca, gazetemizle bütünleşti. Gördük; Ahmet Taner Kışlalı’nın yeri dolmadı, doldurulamadı. Biliyoruz; Bekir Coşkun’un yeri de dolmayacak, doldurulamayacak. Geride kalanlar, okurları ve öğrencileri onları yazılarıyla, konuşmalarıyla, kitaplarıyla anacak, anımsayacak. Onları asla unutmayacak, unutturmayacak...
Ve hayat daima, Dostoyevski’nin şu sözünü haklı çıkaracak:
“Başkaları için kendilerini unutanlar, hep hatırlanacak olanlardır.”
Barış Doster / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder