15 Ekim 2020 Perşembe

Filistin: Seküler direniş hattından İslamcılığa (1+2+3)-Mustafa K.Erdemol / CUMHURİYET

 (1)

İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında yapılan, başka Arap ülkeleriyle de imzalanacağı belirtilen “anlaşma”, Filistin davası açısından da yeni bir döneme girildiğini gösteriyor.

İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında yapılan, başka Arap ülkeleriyle de imzalanacağı belirtilen “anlaşma”, Filistin davası açısından da yeni bir döneme girildiğini gösteriyor. Söz konusu “anlaşmayla”, ki taraflar buna “normalleşme” diyor, eli hayli rahatlayan İsrail, Filistin sorununu kendisine yarayacak biçimde çözebilme şansına kavuşacak gibi görünüyor. ABD ile İsrail’in, Filistin’siz “yüzyılın anlaşması” da İsrail-BAE “normalleşme” anlaşması da Filistin’in bugüne kadarki tüm kazanımlarının kaybedilmesi anlamına geliyor. Sadece İsrail’in “düşmanlarıyla” yaptığı anlaşmalar nedeniyle değil, Filistin mücadelesinin son yıllarda İslamcılaştırılmasından ötürü de kaybedilen kazanımlar söz konusu. Filistin halkı laik Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) öncülüğünde yürüttüğü mücadelede elde ettiği kazanımların bugün çok ama çok gerisine düşmüş durumda. “Bitti” denilen siyasal İslam sadece kendisini değil Filistin mücadelesini de bitirdi. 70’li yıllardan 90’lı yılların sonuna kadar tüm dünya antiemperyalist kamuoyunun büyük desteğine sahip laik karakterli Filistin hak arama mücadelesi, FKÖ’nün belkemiğini oluşturan El Fetih ile İslamcı Hamas arasında 2007’de yaşanan savaşın ardından gerçekleşen bölünmeden sonra hayli geriledi. Geleneksel olarak laik olan El Fetih ağırlıklı Filistin politikası, Hamas’la birlikte dinci bir hale büründü. Bu iki yapı arasındaki laik - dinci karşıtlığı hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler için ciddi sonuçlar doğurdu. Hamas’ın yol açtığı “Dinci- Seküler bölünme” Filistinliye çok ama çok zaman kaybettirdi, enerjisini boşa harcamasına yol açtı.

EL FETİH: LAİK - İLERİCİ FİLİSTİN HAREKETİ

Filistin Direnişi’nin öncüsü FKÖ içindeki en belirleyici yapı olan El Fetih, 60’ların sömürgecilik karşıtı mücadelelerinin ürünü olan sol/laik karakterli bir hareketti. Hedefi “bütün Filistin’i özgürleştirmek, sömürgeci, Siyonist işgalci devleti yok etmek” olan El Fetih, 1950’lerin sonunda kuruldu. Başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm dünya kamuoyu, Batı’nın sömürgeci güçlerine karşı birçok kurtuluş hareketine destek veriyordu.  Sömürgeci karşıtı söylemden etkilenen devrimci/seküler bir ideolojiyi benimsemiş El Fetih de bu desteği kazanmıştı. El Fetih Batı sömürgeciliğiyle, emperyalizme karşı küresel mücadelenin bir parçası olarak Filistin’in kurtuluşu için mücadeleyi esas almıştı. Sömürgecilik karşıtı kampta yer aldığı için de aynı amaçla küresel çapta mücadele veren “devrimci kamuoyu”nun önemli bir unsuruydu. Bu nedenle tüm dünyanın desteğini kazanmıştı. Programının iki maddesi çok dikkat çekicidir El Fetih’in. Biri, “vatandaşların yasal ve eşit haklara sahip olacağı, ırk, din ayrımcılığının yapılmadığı, egemen, demokratik bir devlet kurmak (Madde 13); ikincisi de kurulacak bu devletlerin ilerici niteliğini korumak. (Madde 14). El Fetih, bu iki maddenin de yer aldığı program doğrultusunda mücadele etti yıllarca. İkinci Dünya Savaşı sonrası bölgede etkin olan Pan-Arabizmin, ilerici / seküler ulus yaratma hedefinden Filistinli Araplar da etkilendiler. Bu hedef çerçevesinde ilerici/seküler bir direniş hattı oluşturarak Filistin’i özgürleştirebileceklerdi. FKÖ de bu anlayışa sahipti. Pan Arapçılığın bir gereği olarak da Arap liderlerle, neyi savunuyor olurlarsa olsunlar, yakın ilişki içindeydi. (Bkz: Helena Cobban, 1984. The Palestinian Liberation Organisation: People, Power, and Politics. Cambridge: Cambridge University Press.) Ancak İsrail’le 1967’de yapılan 6 Gün Savaşı’nda Arapların yenilmesi Pan-Arabizm konusunda güvensizliğe yol açtı. Bu anlayış Filistin’i kurtaramazdı. Bunun anlaşılmasından sonra FKÖ Arap ülkeleriyle olan bağımlılık ilişkisini koparıp Arapçılıktan bağımsız bir örgüt haline geldi.

FİLİSTİN DAVASINI İSLAMCILIK BİTİRDİ!

‘Pan-Arabizm’in, ilerici/seküler ulus yaratma hedefinden Filistinli Araplar çok etkilenmişti. İslamcılık bunu sıfıra indirdi. FKÖ’nün İsrail’den daha fazla uluslararası tanınırlığı vardı. Bugün ise BM’de gözlemci sıfatıyla yer alsa da “Filistin Devleti”ni ciddiye alan yok.


LAİK, KURTULUŞÇU...

Filistinlilerin ezici çoğunluğu Müslüman da olsa, İslam ne Filistinlileri harekete geçirici bir araç ne de Filistin kimliği için bir gösterge. Bunda tabii 60’ların sonundan başlayarak 70’li yılları kapsayan 80’lerin sonuna kadar uzanan dünya genelindeki laik ortamın da payı vardı. İslam dünyasındaki en eski İslamcı örgüt Müslüman Kardeşler’in (MK) çok uzun süre apolitik/etkisiz kalması da etkili olmuştur kuşkusuz. MK, Filistin’in kurtuluşu için Filistin’in yeniden İslamlaştırılmasına inandı hep. Bu nedenle politikadan çok din temelli sosyal aktivizmle ilgilendi yıllarca. (Bkz: Khaled Hroub, 2010. “Hamas: Conflating National Liberation and Socio-Political Change.” In Political Islam: Context Versus Ideology, ed. Hroub Khaled. London: Saqi, 161-81), ya da (Bkz: Mohammed Shadid, and Rick Seltzer. 1988b. “Trends in Palestinian Nationalism: Moderate, Radical, and Religious Alternatives.” Journal of South Asian and Middle Eastern Studies XI: 54-69.)

SİYASET VE DİN İŞARETLERİ

Müslüman Arap coğrafyasında gelişen İslamcılık Filistin’i de etkileyecekti elbette. 1982’de Batı Şeria’da yapılan bir kamuoyu araştırması, araştırmaya katılanların yüzde 56’sının “demokratik bir Filistin devleti”nden yana olduğunu ortaya koymuştu. El Fetih’in laik/milliyetçi projesine güçlü bir desteğin var olması demekti bu. Ama yüzde 30’dan fazla Filistinlinin de İslami bir devlet istediği bir vakıaydı. Filistin siyasetine dinin girmekte olduğunun işaretleriydi bunlar. (Bkz: William Smith, 1982. “Radical, Resentful, but Ambiguous: An Unprecedented TIME Poll Gauges Feelings in the West Bank.” Time International 24-15.)

Ancak İslamcılığın “ete kemiğe” büründüğü yıl 1987’dir. Hamas’ın (İslami Direniş Hareketi) bu yıl kurulmasıyla Filistin’de İslamcılaştırma meşruiyet kazandı, Hamas hızla büyüdü.  Filistinliler arasında artan dindarlık da yükselişinde rol oynadı. Hamas, El Fetih’in öncülüğündeki laik milliyetçiliğe İslamcı bir alternatif haline geldi zamanla.

AŞIRILIĞININ İLK KANITI

Hamas’ın İslamcılığını vurgulayan 1988 Sözleşmesi’nde belirtilen nihai hedef, “Filistin toprağının her santiminde Allah’ın bayrağını yükseltmek, İslami bir devlet kurmak” olarak ilan edilmişti. Hamas, İsrail ile anlaşmazlığı müzakereler yoluyla çözme girişimlerinin boşuna olduğunu ileri sürüyordu. Aşırılığının ilk kanıtı bu tutumudur.

Hamas’ın aşırı dinci dili, dinci-seküler bölünme fikrini körükledi. Sert, şiddet yanlısı söylemi, Siyonizme karşı çıkarken ırkçılığa varan tutumları Hamas’ın uzlaşmaz bir hareket olduğu sonucuna varılmasına neden oldu. (Bkz: Matthew Levitt, 2006. Hamas: Politics, Charity, and Terrorism in the Service of Jihad. New Haven, CT: Yale University Press.)

Hamas, Filistin’in kurtulmasından önce İslamcılaştırılmasına öncelik veren tutumuyla Bağımsız Filistin’in bu yoldaki yürüyüşünü engelledi.


YÜZDE 25’İNDE BİLE EGEMEN DEĞİL

Bağımsız örgüt çisgisiyle dünya kamuoyunda bir kurtuluş hareketi olarak büyük destek kazandı FKÖ. Lideri Yaser Arafat, BM dahil birçok uluslararası kurumca “resmi” olarak tanındı. FKÖ de 28 ülke tarafından resmen tanınıyordu, 48 ülkede de temsilcilikleri vardı. Müthiş bir diplomatik çabanın sonucuydu bunlar. Filistin’in yüzde yüzünün bağımsızlığı için çok ama çok önemli mesafeler katedildi. Ancak şimdi Filistin, İsrail’in kendisine lütfettiği toprakların yüzde 25’i üzerinde bile egemenlikten yoksun. Bunun birçok nedeni var.

FKÖ’nün de lider olarak Arafat’ın da hataları bunda etkili olabilir. Ancak asıl sorumlu, laik Filistin davasının İslamcılaştırılmasıdır. Bu çizgi, Filistin davasına dünya kamuoyunda verilen büyük desteği yok eden bir çizgi oldu. Filistin bölünmesi, Filistinli grupların, bölgesel ve uluslararası düzeyde birbirileriyle rekabet eden güçlerin ellerine düşmesine yol açtı. Örneğin Gazze’yi yöneten Hamas’tır gibi görünür ama aslında yöneten Müslüman Kardeşler’dir.

On üç yıl önce Hamas bir darbe düzenleyerek El Fetih mensuplarını etkisizleştirip Gazze Şeridi’ni ele geçirdi. 2006’da yapılan parlamento seçimlerinde sandalyelerin çoğunu kazanmasından güç alarak yapmıştı bunu. Bu girişim İsrail ile bölgedeki dostu Mısır için bulunmaz bir fırsat yarattı. Mısır ile İsrail, Hamas’ın İsraillilere yönelik saldırıları, şiddetten vazgeçmeyi reddetmesi gibi gerekçelerle  Gazze’nin sınırlarını yıllarca kapalı tuttu. 

Bölgenin abluka altında olması, insani hiçbir yardımın ulaşmaması demekti. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas yönetimi de İsrail’in baskısıyla Gazze’ye sağladığı para yardımı ile erzak akşını durdurdu.                                    

                                                     ***

(2)

1993 Oslo anlaşmaları, laik Filistin milli hareketinin en yüksek siyasi başarısıydı. Sonrasında, aralarında bazı Arap devletlerinin de olduğu müttefikleriyle İsrail, Filistin toplumunu bölme projelerini başarıyla hayata geçirdi.

1993 Oslo anlaşmaları, laik Filistin milli hareketinin en yüksek siyasi başarısıydı. Sonrasında, aralarında bazı Arap devletlerinin de olduğu müttefikleriyle İsrail, Filistin toplumunu bölme projelerini başarıyla hayata geçirdi. Hamas’ın bu bölünmede faydalı bir araç olduğu inkâr edilemez. Arafat’ın ölümü ile El Fetih, yalnızca liderini değil, aynı zamanda var oluş sebebini de kaybetmişti. Onun, sağlığında yapmak istediği, FKÖ’yü Güney Afrika’daki Afrika Ulusal Kongresi gibi iktidar partisine dönüştürmekti ama yapamadı. FKÖ, öncü, lider bir örgüt olmasına rağmen yapamadı. FKÖ giderek temsil gücünü yitirdi.

Hamas, El Fetih ile diğer Filistin örgütlerinin silahlı mücadelenin yanı sıra diyaloğa da ağırlık vermesi üzerine sesini yükseltme fırsatı buldu. Ancak Hamas’ın silahlı direniş girişimi de tıpkı El Fetih gibi başarısız oldu. Hamas’ın Gazze’deki bunca yıllık yönetimi de yolsuzluklarla, beceriksizliklerle dolu.

İKİ BAŞLI FİLİSTİN, İSRAİL’İN İŞİNE GELDİ

Hamas’ın kurmak istediği devlet bir İslam devleti. Ancak adı “İslam” olsa da bu tam bir çerçeve çizemiyor. Hamas’ın ideolojik hedefleriyle ilgili belirsizlikler var çünkü. Hareket, şimdiye kadar İslam devleti demiş de olsa nasıl bir devlet kurmak istediğini açıkça ifade edemedi.

GAZZE: HAMAS’IN TÜKENDİĞİ BÖLGE

Filistin hareketi, destekleri sözde kalsa da birçok Arap ülkesinin “kendi davaları” kabul ettiği bir hareketti. Ancak bu “hareket”, özellikle 2010’lardan bu yana gittikçe marjinal bir hale büründü. Bu marjinalleştirme Filistin bölünerek başarıldı. Hamas’ın ellerine bırakılan Gazze’nin “tek Filistin” yönetiminden koparılması Filistin direnişinin gücünü azalttı. İstenilen olmuştu. Hamas yönetimindeki Gazze, başlı başına bir felaket bölgesine dönüştü. Dünyanın neredeyse en büyük toplama kampıdır bugün. İçme suyu sıkıntısı çekilir, gıdaya tam erişim yoktur. Hamas’ın burada hâkimiyet kurmasından sonra, mevcut Filistin liderliğinin de işine geldiği için dolaylı olarak göz yumduğu İsrail baskısı, sadece Hamas’ı köşeye sıkıştırmış olmadı, tüm Filistin direniş hattını pasifleştirdi. El Fetih önderliğindeki Batı Şeria, Gazze’den daha iyi durumda olsa da orada da strateji bilmeyen, sürekli taviz veren ama karşılığında herhangi bir şey kazanamayan, beceriksiz bir “hükümet” bulunuyor.

Ama durumun bu noktaya gelmesinde Filistin hareketini bölen Hamas’ın büyük sorumluluğu var. Amacı etnopolitik Filistin mücadelesini dini bir mücadeleye dönüştürmekti hep. Çoğunlukla laik olan Filistin toplumunu dinci, aşırıcı bir toplum haline getirme çabası içinde oldu sürekli. Bu çabasında El Kaide’den de Mısırlı İslami Cihat’tan da destek gördü.  

RADİKALLEŞTİRME YÖNTEMLERİ

Hamas, öfkeli olan, yıllardır verdikleri mücadelede hüsrana uğrayan kişileri “terör eylemleri”nin içine çekmekte çok önemli bir rol oynadı. Her intihar eylemini destekleyen bir sosyal çevre oluşturulmasında da Hamas başarılı oldu. “Şehit”in geride bıraktıklarına yapılan mali yardımlar da bireylerde “yalnız bırakılmadıkları” inancını pekiştirdi. Bunun insanlar üzerindeki etkisi elbette tartışılamaz. Tüm bunlar Hamas’ın etkili olduğu Gazze’de bir “radikalleşme kültürü”nün oluşmasına yol açtı.  

Hamas radikalleşme için tabandan bir destek oluşturmayı hedefledi önce. Bunun için Filistin’in ılımlı liderliğini Filistinlinin gözünde değersizleştirdi. Filistinliyi finansal açıdan kendine bağladı. Sağlık, eğitim başta olmak üzere (asla gerçekleştirmese de) refah projeleri sundu. Ama özellikle insani yardım temelli projeleri hep İslamcı terimlerle ifade ederek, dinci söylemi toplumda diri tuttu. FKÖ’nün yıllar boyunca bin bir zorlukla oluşturduğu sosyal hizmet ağlarından yararlandı Hamas. Bu ağlar sayesinde Filistinlilere ulaşabildi. Hamas’ın idealize ettiği İslamcı toplumda “şehit” en saygın figürdür, malum. Hamas bünyesindeki Filistinli çocuklara “Allah için ölümün erdemini” anlatan eğitimler verdi yıllarca. 2004’te İsrail Güvenlik Ajansı’nca (ISA) hazırlanan bir raporda, “teröre” karışan çocukların sayısında 2003’ten bugüne yüzde 64’lük bir artış olduğu vurgulanıyor. Gazzeli psikolog Fadl Abu Hein, “Şehitlik çocuklarımız için bir hırs haline geldi” derken bir gerçeğe işaret ediyordu.

FKÖ lideri Yaser Arafat’a Haziran 2000’de sunulan bir rapor vardır. Raporda, Şam’da yapılan, İranlı yetkililerle, Hamas liderlerinin de katıldıkları bir toplantıda “davanın kamuoyu oluşturmak için” kullanılması gerektiği kararı alındığına vurgu yapılıyor. 2001 yılında Hamas’a bağlı Gazze İslam Cemiyeti, 1650 anaokulu öğrencisi çocuğa bir mezuniyet töreni düzenledi. Törende asker kıyafeti giymiş küçük çocuklar, ellerinde oyuncak tüfeklerle resmi geçit yaptılar. Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin kılığına girmiş küçük bir çocuğun çevresi de “intihar bombacısı” kostümü giymiş çocuklarla çevriliydi.

‘TALİMAT KARTLARI’

Beytüllahim bölgesinde yine Hamas’a bağlı İslami Öğrenci Hareketi, genç öğrencilere, Hamas intihar bombacılarının resimleri bulunan “Talimat Kartları” dağıtmıştı. Kamp düzenlemek de Hamas’ın yöntemlerinden biri. Eğlenceyi radikal telkinle birleştiren kamplardı bunlar. Burada seküler kesimlerin çocukları da yoğun bir “eğitime” tabi tutuluyordu.

2003 yılında Bir Zeit Üniversitesi’ndeki öğrenci temsilciliği seçimlerinde, Hamas adayları İsrail otobüslerinin modellerini havaya uçurarak intihar saldırılarını canlandırmıştı.  Tahminen 12 bine yakın öğrencisiyle, Batı Şeria’da bulunan Nablus’taki El-Necah Üniversitesi, Filistin’in en büyük üniversitedir. Bu üniversitedeki öğrenci derneklerinin en bilineni Hamas’a bağlı Kutla Islamiya veya İslam Bloku’dur. 2004’te, Hamas Gazze’yi bölüp yönetimini ele aldıktan iki yıl sonra yani, El-Necah Üniversitesi Öğrenci Konseyi’nin on üç üyesinden, başkan da dahil sekizi Hamas İslam Bloku’nun üyesi idi. Hamas’ın silahlı gücü Kassam Tugayları’nın başkanlığını da yapan Kais Adwan, El-Necah’ta öğrenci konseyi başkanlığı da yapmıştı.

Hamas’ın Filistini İslamcılaştırma projesinin en önemli mekânları camilerdi. Hamas’ın yönettiği camilerin duvarlarında intihar bombacıları ile hapisteki militanların posterleri yer alıyordu. Eylül 2003’te El-Bireh’deki El-Ein Camisi’ne baskın düzenleyen İsrail polisi bu posterleri kamuoyuyla paylaşmıştı.

Hamas, haftalık bir çevrimiçi çocuk dergisi de yayımladı. Örgütün yaklaşık 20 internet sitesi var. Bunlardan El Fetih adını taşıyan, bir çocuk dergisidir. Diğer Hamas web sitelerine bağlantı sağlıyor, terör eylemlerini gerçekleştirmenin değerini öğütleyen makalelerin yanı sıra iyi huylu çocuk hikâyeleri de yayınlıyor bu site. İntihar bombacılarını küçük çocuklar için ideal rol modeli olarak sunuyor. Çevrimiçi derginin 38. sayısında, 22 Eylül 2004 tarihinde bir intihar eylemi gerçekleştiren El Aksa Şehitleri Tugayı’nın kadın intihar bombacısı Zeyneb Abu Salem’in kesik başının fotoğrafı yayımlamıştı. Salem bir Hamas üyesi değildi ama Hamas onu da kullanmaktan çekinmemişti.

MÜZAKEREDEN KAÇMA FIRSATI

Filistin direnişinin Hamas tarafından bölünmesi İsrail’e büyük fayda sağladı. Hamas’ı bahane ederek her türlü müzakereden kaçma şansı buldu her şeyden önce. İsrail devlet aklı hayli kurnaz. Batı Şeria, İsrail açısından çok önemli ama Gazze’ye o kadar önem veriyor değil. Bu nedenle Gazze’yi her anlamda hedef almayı sürdürdü, Hamas’ın orada olması da iyi bir gerekçeydi. Oysa bölünmeden önce İsrail Filistin’in tek yönetimi ile müzakere etmek zorundaydı. 

Gazze de İsrail için önemli olmasa da seküler “tek merkezli Filistin yönetimi” için kurtarılması gereken bir vatan toprağıdır. Bu nedenle Filistin’in iki başlı bir yönetime sahip olması İsrail’in çıkarlarına son derece uygundur. İsrail, El Fetih yönetimindeki Batı Şeria’ya, anlaşmalar gereği elbette, mali yardım yaparken Gazze’yi Hamas bahanesiyle cezalandırıp, Filistin direnişini zayıflatmayı başardı. Direnişin devrimci süreci geri sarmaya başladı.

NASIL BİR DEVLET

Hamas’ın kurmak istediği devlet bir İslam devleti. Ancak adı “İslam” olsa da bu tam bir çerçeve çizemiyor. Hamas’ın ideolojik hedefleriyle ilgili belirsizlikler var çünkü. Hareket şimdiye kadar İslam devleti demiş de olsa nasıl bir devlet kurmak istediğini açıkça ifade edemedi.

Hamas’ın Haziran 2007’den itibaren Gazze Şeridi’ni nasıl yönettiğine bakıldığında bile, İslam ile siyaset arasındaki ilişkiyi doğru kavrayamadığı görülüyor. Gazze’nin tek egemen gücüydü, İslamcı ideolojisini hayata geçirebilirdi. Ama, kadınları hedefleyen İslami uygulamalar koymasına rağmen egemen olduğu bölgede İslami bir devlet kurmak için çaba göstermedi. Tek isteği iktidarda kalmak oldu. Şiddeti tekeline aldı, kendisi dışındaki diğer İslamcı ya da laik hareketlere baskı uyguladı. Hamas’ın tarzı hesaplanamaz, otoriter, açık bir ideolojik yönü olmayan bir tarz.

Söylemi de pratiği de İslamın siyasetteki rolü ile ilgili niyetlerini belirsiz bırakıyor. Bunu yapmasının nedeni başta Batı olmak üzere dünyada olumsuz bir imaj bırakmamak. Aşırı dini hedeflerini gizleyerek siyasi pragmatizm yapmak demekti bu. Çünkü İslamcı söylemiyle, tüm dinamikleri yok sayan pratiğiyle “Filistin Davası” ciddi bir çıkmaza girdi. Bu pragmatizminin nedeni belki de bunun farkına varmasıdır.

Ancak açık olan şu ki 1980’lerden itibaren İslam, Filistin siyaseti ile Filistin kimlik oluşumunda giderek daha önemli bir rol oynamaya başladı. Bu gelişme tüm Filistin siyasi yelpazesini laiklikten dindarlığa doğru kaydırdı.

                                                    ***

(3)

Hamas, kuruluşundan bu yana İslam’ın evrensel iddiasını ‘Filistinleştirdi ve harekete ulusal-dini-politik bir profil verdi. Bu eğilim, Hamas’ı ‘Filistin’i İslamlaştırmak’ yerine “İslam’ı Filistinleştirme’ çizgisine getirdi.

Hamas da her benzeri örgüt gibi içinde çeşitli hizipler barındırıyor. Bunların hiç biri mevcut Hamas liderliğini etkileyecek derecede olmasa da derin görüş ayrılıkları özellikle “mücadele”deki stratejiye ilişkin olarak belirgin. Örneğin örgütün askeri kanadı ile hareketin daha ılımlı üyeleri arasında açıkça bir bölünmüşlük var.

Hamas, bölgesel bir fenomen olan Siyasal İslam’ın ulusal çapta bir tezahürüdür öncelikle. Çünkü Siyasal İslam, Müslüman dünyasında bir kesiminin yakınmalarını uzun süre etkili bir biçimde ifade edebildi. Artan işsizlikten, barınma sorununa, işbirlikçi yönetimlere karşı olma iddiasından kültürel kimlik kaybını engellemeye kadar her konuda, çözümcü olmayan, ama kitleleri “bir hedefe” yöneltme konusunda harekete geçirebilen bir retoriğe sahiptir Siyasal İslam.  

Filistin Siyasal İslamı da, İslam dünyasındaki diğer İslami gruplara çok benzer bir rol oynadı. “Egemen güce” karşı bir muhalif güç durumunda. Kendisine ait olmayan, tarifi yapılmamış bir İslami Devlet önerisiyle çıktı toplumun karşısına. Bu anlamda Hamas’ı destekleme eğiliminde olanlar, kendilerine “hiç bir şey sunmayan” mevcut statüko için değil bir İslam devleti için “militan” durumuna gelebildiler kolayca.

Hamas’ın işini kolayaştıran nedenlerden biri Filistin’in işgal atlında olması elbette. İşgal ortamı marjinalleşme ve yabancılaşma ile ilgili sorunları arttırdı. İsrail işgalinin otuz yılı, arazi kamulaştırması, toplu cezalar verilmesi (ev yıkımı dahil), sınır dışı etme, Filistin suyunun gasp edilmesi (tarımın önlenmesi), Filistin’in ekonomik dışa bağımlılığının devam etmesi gibi politikaları içeriyordu.  Sonuç olarak, ötekileştirme / yabancılaşma duyguları, bireyleri, yetersiz kaldıkları statükonun değil İslamcı grupların yanına itiyordu.

ALTERNATİF GÖRÜLDÜ

Kısa tarihi boyunca Hamas, FKÖ liderliğindeki laik güçlere karşı açık bir alternatif olarak görüldü. Hamas’ın FKÖ’ye karşı nasıl bir alternatif olduğu açıkladığı Nizamnamesi’nde belirtilir. Nizamname, Hamas’ın ana akım FKÖ ile olan ilişkisinden, görüşlerinden son derece net söz eder. Hamas - FKÖ ilişkisi ‘bir baba oğul” ya da “erkek kardeşler arası bir ilişki” olarak tanımlanıyor.  Nizamname’nin 27. maddesinde “milletimiz bir, kaderimiz bir, düşmanımız aynı” deniyor. 25. maddede, sanki kuşkular giderilmek istenircesine Hamas’ın varlığı “Filistin’i kurtarmak amacıyla çalışan tüm milliyetçi unsurların, yardımcısı, destekçisi” olarak açıklanır, “asla bundan başka bir şey olmayacağından emin olunması” gerektiği belirtilir.

Tüm güven kazanma, kuşkuları giderme çabasına rağmen aslında Hamas Filistin Direnişi’nin yönlendiricisi FKÖ’den çok çok farklı bir çizgidedir. ‘Filistin’i özgürleştirme’ ile ilgili olarak Hamas, iki devletli çözümü, İsrail Devleti ile herhangi bir müzakere veya tanınma talebini reddetti yıllarca. 1988’de yayınlanan Nizamname’sinin 13. maddesinde, “Filistin’in herhangi bir parçasından vazgeçmek dinden vazgeçmek gibidir” ifadeleri vardır. FKÖ’ye özel atıfla, madde 27’de de “Filistin meselesinin İslami doğası gereği laik ideolojiyi benimseyerek Filistin’deki İslam’ın bugününü ve geleceğini değiştiremeyiz” denmekte.

Filistin ayaklanmasının (İntifada; İsrail’in Aralık 1987’den 1993 Oslo Anlaşması’nın imzalanmasına kadar Filistin toprakların işgaline karşı yapılan ilk büyük Filistin ayaklanması) ilk yıllarında Hamas, özellikle FKÖ içindeki baskın güç El Fetih’le ideolojisi, organizasyonu ve stratejisi açısından var olan temel ayrımları vurgulamaya devam etti. Eylül 1992’ye kadar Hamas, barış sürecini reddeden alternatif bir siyasi program sunuyordu.

Hamas, FKÖ’nün meşruiyetine açıkça meydan okuyarak, kendisini ‘Filistin halkının kutsal savaşının tek meşru temsilcisi’ olarak ilan etti.  FKÖ’nün laikliğinin aksine İslam ideolojisini vurguladı, FKÖ’nün müzakereci ve ılımlı çizgisine karşılık silahlı mücadeleyi yükseltti. Oysa Hamas’ın tüm varlığı, statüko ile Filistinlilerin hoşnutsuzluğuna dayanıyordu. Bunların değişmesi halinde yaşaması için bir nedeni kalmayacaktı.

İlginç bir belirleme var; “Hamas, kuruluşundan bu yana İslam’ın evrensel iddiasını ‘Filistinlileştirdi ve harekete ulusal-dini-politik bir profil verdi. Bu eğilim, Hamas’ı ‘Filistin’i İslamlaştırmak’ yerine “İslam’ı Filistinlileştirme’ çizgisine getirdi” diyor Menachem Klein. 

(bkz: Klein, Menachem. 1997, ‘Competing Brothers: The Web of Hamas - PLO Relations’, in Bruce Maddy-Weitzman and Efraim Inbar (eds), Religious Radicalism in the Greater Middle East, London and Portland: Frank Cass.)

İDEOLOJİK AYRILIKLAR

Hamas da her benzeri örgüt gibi içinde çeşitli hizipler barındırıyor. Bunların hiç biri mevcut Hamas liderliğini etkileyecek derecede olmasa da derin görüş ayrılıkları özellikle “mücadele”deki stratejiye ilişkin olarak belirgin Hamas’ta da. Örneğin örgütün askeri kanadı (yani İzzettin el Kassam Tugayları) ile hareketin daha ılımlı üyeleri arasında açıkça bir bölünmüşlük var.

(bkz. Al Jarbawi, Ali. 1996, ‘Palestinian Politics at a Crossroads’, Journal of Palestine Studies, 25:4 (Summer), 29-39)

Özellikle 1996 yılında hayli yoğunlaşan Hamas’ın intihar eylemi kampanyası işgal altındaki Filistin’de bulunan siyasi liderlikle dış liderlik arasında bir anlaşmazlığa yol açtı. Gazze’de hareketin daha ılımlı liderleri bombalamalara karşı çıkarken, Batı Şeria’daki partinin askeri kanadı eylemleri destekledi. Özellikle Oslo sonrası dönemde, Hamas’taki temel bölünmeler hareketin varlığını tehdit edecek kadar ciddi hale geldi.

Tüm bunlar olurken İsrail’in insanlık dışı saldırıları sürüyordu. Özellikle 2008-2009 ve 2014’te Gazze’ye yönelik saldırılarda tam olarak bir vahşet sergilendi. İlk saldırı yirmi iki gün sürdü, 1200 sivil (350’si çocuk) öldürüldü, 6 binden fazla evi yıkıldı. İkinci saldırı elli bir gün sürdü, 1.462 sivil (550 çocuk) öldürüldü, 18 binden fazla ev harap edildi. Filistinli silahlı gruplar İsrail’e binlerce el yapımı roketle karşı çıkmalarına rağmen etkili olamadılar.  Gazze’deki bu savaşlar sırasında ölen İsrailli asker sayısı sadece seksen yediydi.

Havadan, karadan, denizden bombalanan dehşete düşmüş Gazze’de hiçbir yer güvenli değildi. Yüzbinlerce Gazzeli zorla evlerinden çıkarıldı, tüm mahalleler, aileler yok edildi. İsrail, toplu ceza olarak “savaş sanatını” mükemmelleştirmişti adeta. Sömürgeci yayılmayı kolaylaştırmak için Batı Şeria’da esnek, itaatkar bir Filistin liderliği, Gazze’de ise izole, kuşatılmış, Gazzelilere  baskı yapan bir Hamas rejimi yaratıldı böylelikle.

SÖYLEM DEĞİŞTİRDİ

Trajik olan bir gelişme de şudur; 1980’lerde Filistin kimliğinin oluşumunda dindarlık arttıkça, El Fetih’in laikliği, Hamas’la daha çelişir oldu. Ancak İslamcılığı benimseyenlerin sayısının artması karşısında El Fetih konumunu kaybetmemek için ideolojisini yeniden gözden geçirdi. Artık daha az laikti, dini bir retorik benimsemişti. Oysa daha önce de belirttim El Fetih, özellikle Oslo Anlaşmaları’na kadar solun ideolojik etkisi altındaydı. Sol, söylemini etkilemiş, laikliğe yönlendirmiş, eşitlikçilik, toplumculuk, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi ilerici fikirler aşılamıştı Filistin’de. 

Ancak İslamcılığın, çeşitli Arap ülkelerindeki İslamcı örgütlerin yıllar süren çalışmaları sonucu yaygınlaşmasıyla beraber siyasi yaşama katılan Hamas, El Fetih’ten nasıl etkilenmişse, El Fetih de Hamas’tan etkilendi. El Fetih gittikçe dindarlaştırılan Filistinliyle bağının kopmaması amacıyla ilerici ideolojisinin en azından bir bölümünü dini argümanlarla değiştirdi. “Filistin halkının değerleriyle uyum sağlamak” gerekçesiyle hayatta kalmaya devam etmek için gerekli gördüğü buydu.

El Fetih hâlâ müzakereler yoluyla bir çözümü savunuyor. Öte yandan Hamas, şiddet söylemini kullanmaya devam ediyor. Ancak iki örgütün birbirlerinin görüşlerine yakınlaştığını görebiliyoruz. El Fetih içindeki etkili kimi unsurlar Hamas tarzı direniş ile üçüncü intifada çağrısı yaptılar. Buna karşılık Hamas, İsrail ile müzakere ederek El Fetih’in §pozisyonuna yaklaştı, son derece garip bir durum. 

(bkz: Shlomi Eldar,  2013. “Straight Talk Needed From Hamas About Israel.” Al-Monitor: the Pulse of the Middle East. http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2013/02/ the-two-faces-of-the-hamas-between-dream-and-reality.html (Accessed on April 11, 2013).

Hamas Gazze’deki kuşatmayı kaldırma veya hafifletme karşılığında ateşkese evet demiştir. Siyasi çizgisindeki tıkanma Hamas’ı başladığı noktadan uzaklaştırdı. Hamas liderlerinden Yahya Sinwar’ın İsrail kamuoyuna verdiği mesaj, “Artık savaş istemiyorum” olmuştu. Ama İsrail bu sesi duymazdan gelmişti.

LAİKLİĞE DÖNME ZORUNLULUĞU

Hamas’ın şiddet söyleminden vazgeçmemesine karşın, siyasi pragmatizmi onu daha az dindar hale getirdi. Tüzüğü, ilk kurulduğu yıllardaki Kuran’dan alıntılarla desteklenmiş dini söylemi artık çok önde değil. Şimdi neredeyse tamamen pratik politikalara odaklanıyor. Hamas’ın tebliğlerinde hâlâ Kuran’dan ayetler olmasına rağmen, 2005 - 2006 yılları arasındaki üç resmi belgesinin analizi, bu tür dini tonların dramatik bir şekilde azaldığını gösteriyor. (bkz: Khaled Hroub, 2006. “A ‘New Hamas’ through Its New Documents.” Journal of Palestine Studies 35: 6-27)

Belki de Hamas’ın ideolojisindeki en önemli gelişme, Hamas’ın iki devletli çözümü geçici bir önlem olarak ifade etmesiydi. 1967 sınırlarına dayanan geçici bir çözümü kabul ederek, Hamas aslında FKÖ’nün 20 yıl önce onayladığı 10 maddelik programı benimsemiş oldu. (bkz: Rashid Hamid. 1975. “What Is the PLO?” Journal of Palestine Studies 4: 90-109.

Gazze yönetiminin başındaki Hamas, 2017’de  Katar’ın başkenti Doha’da “yeni siyaset belgesi”ni bir basın toplantısıyla tüm dünyaya duyurdu.  Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal’in açıkladığı belgenin en önemli maddeleri, Hamas’ın kendisine getirdiği yeni tanım, 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulması, Yahudilere ve dini aşırılıklara bakışındaki değişikliği gösteren maddelerdi. Belgede Hamas’ın 4 Haziran 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasını ortak ulusal uzlaşı formülü olarak gördüğü belirtiliyordu.

Hareket, önceki sözleşmesinden farklı olarak kendisine getirdiği yeni tanımda, “Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bir kanadı olduğu” ifadesine yer vermemiş, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, tüm kesimlerin katılımını sağlayacak demokratik temeller üzerine inşa edilmesine vurgu yapmıştı. Çatışmanın Yahudilik ve Yahudilerle değil, siyonist projeyle olduğu vurgulanarak işgal yönetiminin Yahudiliğin söylemlerini kullandığına dikkat çekilmiş, Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunun altı çizilmişti.

Yani El Fetih ağırlıklı FKÖ’nün, yıllarca bu çizgide, zaman zaman saldırılara karşı silahlı savunma yapsa da, sürdürdüğü, Filistin Direnişi’ni dünya çapında tanınır hale getirdiği çizgisini beğenmeyip yıllarca direnişi bölen durumda olan Hamas, artık FKÖ’nün çizgisine gelmiş oldu. Bir Müslüman Kardeşlerin, bir Katar’ın “elinde oyuncak olan”, hiç kimsenin destek vermediği yıllarda, tek desteği Sünni diye mesafeli olduğu Suriye’den gören, ancak emperyalist çullanmaya uğrayan Suriye’yi bırakıp kaçarak Suriye düşmanlarına sığınan Hamas yıllarca ilmik ilmik örülmüş El Fetih ağırlıklı FKÖ politikalarına döndü.

Ama ne var ki, Filistin artık eski Filistin değil.

Mustafa K.Erdemol / CUMHURİYET


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder