Yeni yılda eğlenenleri çarmıha gerelim. Bence bir taşla iki kuş. Hem bize ait olmadığını düşündüğümüz bir inancın sembollerinden biriyle ceza vermiş oluruz, hem de bizim gibi davranmayanlara iyi bir ders olur. Sembolik yanı da cabası…
Bu sırada da anayasanın cinsel yönelimlerini tartışmaya açan, anayasaya yeni yönelimler katmak isteyen açıklamalar iktidarda bulunan malum tayfanın her kanadından aktıkça akıyor. Son damlama Bolu’dan geldi.
Bolu Valisi Ahmet Bey, yılbaşında son model koronavirüs nedeniyle tedbirlerin en üst seviyeye çıkarıldığını belirterek, “Bir evde eğer normalin üzerinde insan varsa o evdeki herkese cezai müeyyide uygulanacak” dedi... Anayasada milletin evinde kaç kişi kalıyor, nasıl kalıyor, neden kalıyor gibi mevzulara dadanılamayacağı yazıyor ama nedense kimse çok da şey etmiyor. Sonuçta bu ülkedeki yerel mahkemeler AYM’yi tanımıyor. Ülke desen AB’yi, ABD’yi ve keyfine gelmeyen kim varsa onu tanımıyor. Hatta ülke altına imza attığı kararları ve uluslararası anlaşmaları filan da tanımıyor.
Yani bizim memleket şu anda bir insan olsa, kesin kirasını filan da ödemez. Bi de gider ev sahibini darlar. “Bu yalancı, bu bilmemneci” der… Peki olmadığı ne malum.. Avrupalı da efendi takılıyor. “Kardeşim uygulayamayacağın mevzuatın altına neden imza atıyorsun? Senin olayın nedir hele bi desene?” diye el kol yapsa, o elleri kolları gerekli yerlere saplarız. Avrupa da akıllı olacak. Ne öyle yasa masa, yerel iktidarın kararının üzerine karar mı olur?
Bakın admin kendisi gibi düşünmeyen partilere ne diyor?
Hem de utanmadan gönül rahatlığıyla “Yetki sahibi olsalar hemen malum şahsı serbest bırakacaklar” diyor. Oysa yetki bir partinin ya da bireyin değil anayasanın, kanunun, hukukundu. Amaaaan sen de. Bu hukukla filan çok uğraşmamak lazım yoksa kafayı yersin valla. Yetki kimdeyse boru da onda. Hem de boru değil, tak bir gün atar yaptığın papazı ertesi günde şakkandanak salabilirsin. Hadi papaz olmadı, bir gün dersin ki “O gazeteci değil bilmemne” ertesi gün de “Abi biz size onu iade ediyoruz buyrun uçak bileti”… Hayat böyle geçip gidiyor. Hayatımıza kimler karar veriyor. Kimler kimlerle birlikte zaten...
Gelelim Bolu’nun boluna… Evde kaç kişisin, hangi amaçla yan yana duracaksın, hep bundan o sorumlu. Ama toplu bi miting olur, ne bileyim kilisenin camiye dönüşümü filan kutlanır o zaman binler, on binler, yüz binler toplanabilir. İsterse Bolu’da, isterse Urla’da. Hiç fark etmez.
Aşılar da gelmedi zaten. Ya eskiden “Sizin cihazlar gümrükte takıldı” diye bir muhabbet olurdu. Ülkenin parası para, vatandaşının alım gücü bi şeye benzerkenki yıllarda… Şimdi daha dün bir arkadaşımla konuştum. Kendisi artık bizi kıskananların yuvası bir ülkede yaşamaya çalışıyor. Annesine kartpostal yollamış, kartpostal ülkemize gelince arkadaşın annesinden bir de 18 Avro gümrük almışlar. Bravo. Zaten PayPal gibi şeylerden bahsedemiyoruz bile. Millet ayda yürüyor, biz düz yolda yürüyemiyoruz hala.
Son olarak İTO’nun bizi köle olarak satma düşüncesinin güzelliğine bakar mısınız bi:
İstanbul Ticaret Odası (İTO), hazırladığı İstanbul’da Mülk Edinme Rehberi'nde yabancı yatırımcılara çağrıda bulundu. Türkiye’deki işgücünün nitelikli ama ucuz işgücü olduğunu “İmalatta saatlik işçi maliyeti Türkiye’de 5,6 Amerikan dolarıyken, Almanya’da bu maliyet 47,2 Amerikan dolarıdır” diye açıkladı…
Gel yabancı, gel, Türk malı kölelerin Almanlardan 10 kat daha ucuz. Bizim hayatımız onlardan on kat daha değersiz. Soran olursa bir Türk dünyaya bedel dersiniz.
Kaan Sezyum / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder