Yıllardır ısrarla anlatmak istediğimiz “AKP” ve ondan önceki tüm neo-liberal siyasal süreci şahane biçimde özetledi.
Evet, AKP’nin bugün iktidarda olmasının nedeni bu tercihtir.
Cumhurbaşkanı’nın sözleri bize 1980 faşist darbesinin neden yapıldığını, ardından gelen siyasi iktidarın nasıl kurgulandığını, nihayetinde bu “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışının neden aşılamadığını yalın biçimde ortaya koyuyor. Neo-liberal siyasetin paradan başka hiçbir değeri yoktur. Bu söylemin bir diğer önemi de “artık ideolojiler bitti” diyen ahmaklara, en üst düzeyde yanıt gelmiş olmasıdır. Yapılan ideolojik tariftir, ülkenin yönünü ortaya koymaktadır.
***
Jürgen Kocka “Kapitalizmin Tarihi” adlı kısa, öz kitabında, erken kapitalist sürece en uygun siyasal ortamın “İslam” dinince sağlandığını anlatır. Dünyevi sorunları da içeren söylemiyle İslam kendi hukukunu koymuş, burada tüccarlığa önemli olanaklar sağlamıştır. Ticareti temelde fetih anlayışına dayandıran İslam devletleri ele geçirdikleri toprakları yağmalayarak zenginlik elde etmişlerdir. Sanayi, bilim, finans kapitalizmi süreçlerinde bu devletleri etkin olarak görmeyiz. Bugün, geri kalmış bu devletlerin doğal kaynaklar dışında varlıkları yoktur.
Bir ailenin halkını sömürmesi üzerine kurulan Osmanlı, imparatorluklar çağının sonlanmasıyla yıkıldı. Modern devlet olma olasılığı yoktu. Bilim üretemiyordu. Artık askeri gücünü yitirmişti. Hal böyle olunca fetihler şöyledursun, elinde olanı bile koruyamaz haldeydi. Mustafa Kemal mucizesi burada ortaya çıkar. Aydınlanmacı, akılcı biri olarak Atatürk, bir an önce aklı dini baskıdan kurtarmak, özgürleştirmek gereğini görmüştü. “Laiklik” bu yüzden önemliydi. Gelişen dünyaya uygun yönetim biçimi Cumhuriyet olacaktı.
***
Genç devlet sosyalist değildi, ancak kamucuydu. Uluslaşma sürecinde gerçekleşen devrimler yeni değerler adına yapılıyordu. Elbette iktisadi tercihler de ortaya çıkıyordu. Devlet bir yandan sermaye sahiplerinin önünü açarken, öte yandan topluma biçim vermek için hemen her alanda yatırım yapıyor, hem insanını yetiştiriyor hem de dünyanın ulaştığı uygarlık seviyesine varmak istiyordu. Köy Enstitüleri türü girişimler önemliydi. Eşit, aydın yurttaşlar yetiştirilerek, bağımsız ulus yaratılacaktı, olmadı!
Komünizm korkusu, sert propagandayla toplumu etkisi altına almıştı. İddia; ülkenin komünist olursa dinden ve milliyetinden kopacağı yönündeydi. Çeşitli imtiyazlara sahip gruplarla, Cumhuriyetle birlikte özel konumunu yitirenler, farklı bağlamda yan yana geldiler. Dinciler, milliyetçiler ve ulusalcıların ortak noktası budur. Tümü özel teşebbüs(!) denen sömürü konusunu “özgürlük” olarak sunar topluma.
***
Bugün AKP muhalifi gibi görünen çevrelerin çoğu, söz konusu iktisadi meseleler olunca hemen arkasına diziliyor. Neden? “Sınıf” söz konusu olunca büyük koalisyon kuruluyor da ondan. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu büyük açmaz budur. Geçen gün Ergin Yıldızoğlu’nun şahane açıkladığı üzere “liberal demokrasi” kimseye özgürlük, refah getirmez. Tarifi gereği emekçiyi, işçiyi, yoksul kesimleri dışlar. Toplumcu ya da sosyalist demokrasi demediğiniz müddetçe AKP’ye hakiki muhalefet etmiş olmazsınız.
***
İnatla “piyasacı olacağım” deseniz bile ülke bugün hiçbir şey üretmediği, bilimden tamamen koptuğu için dileseniz de rekabet etme olanağınız yoktur. Hal böyle olunca “gelişmiş liberal demokrasi”lerle aynı terazide tartılmazsınız. Baskıcı, tek adam düzenlerinin güçlenmesinin nedeni budur.
Hızlı işleyen devlet demek, denetimden uzak olmak anlamına gelir. Kendine sömürge arayanlar için biçilmiş kaftan olursunuz. Ulus aşırı şirketlerin ağzının suyu akar, o tek adam gereğini yerine getirdikçe iktidarı destek görür. Ne zaman başına buyruk olur, o zaman ilişkiler kopar.
AKP’nin Batı’yla ilişkilerinin bozulma gerekçesi RTE’nin sınır ötesi iddialarıdır. Bunun faturasının ağır olduğu anlaşılınca da çark etmek zorunda kaldı. Şimdi “yeniden reform” süreci diye sunulan ne varsa, bununla ilgilidir. Dünyada dolaşan paranın gelmesi için yapılmaktadır tüm hazırlıklar.
***
İçinde bulunduğumuz süreci anlamak için Diyanet’in faiz gelirlerine bakmanız yeter. Halka “haram” dediği gelirle, varlıklarını artıran Diyanet tipik örnektir. Kapitalizm halka “bir lokma bir hırka” tavsiye edenlerin sırça köşklerde yaşaması demektir.
Son günlerde din, ahlak arasında felsefi uyum arayanlara da ayrıca duyurulur.
Enver Aysever / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder