Müzisyenler ve sahne emekçileri belki köklü bir sendikal örgütlenme geleneğine sahip değiller ama buna rağmen iz bırakmış denemeleri, sonuç almış deneyimleri var.
Güvencesiz çalışma, milyonlarca emekçi için hâkim çalışma rejimi haline geldi. Güvencesizlik, artık sadece kayıt dışılık ile tanımlanmıyor. Bu rejim ücret, çalışma süresi ve işin sürekliliğinde belirsizlik üzerine kurulu. Kuralsızlığı dayatıyor. Giderek daha fazla iş ve meslek grubunu içine alıyor. Ve tek bir dayanağı var, o da örgütsüzlük.
Kuşatmayı en fazla yaşayan meslek gruplarından biri de müzisyenler ve sahne emekçileri. Onlar için güvencesiz çalışma koşulları, pandemide ağırlaşan yaşam koşullarına dönüşmüş durumda. Örgütsüzlüğün, yalnız kalmanın bedelini çok ağır ödüyorlar.
İyi haber ise hafta başında Birlik Sendikası’ndan geldi.
Müzik emekçileri Birlik Sendikası’nda örgütlenmeye başladı. Sendika, okullu-alaylı tüm müzisyenlere, rodi, tonmayster ve tüm teknik ekip çalışanlarına çağrı yaparak onlara kapısını açtı.1
Sendikanın çağrısına eşlik eden ve aynı zamanda bir müzik öğretmeni olan müzisyen Kardelen Pınar, içinde bulundukları durumu şöyle özetliyor:
“Bir müzik emekçisi olarak sigortasız çalıştırılmaktan, ‘nasılsa bir saat çalacaksınız’ denip ücret pazarlığı yapılmasından, istihdam olanaklarının yetersizliğinden, sevdiğimiz işi yaptığımız düşüncesiyle yaşadığımız emek sömürüsünün görmezden gelinmesinden ve pandemiyle birlikte ‘acaba biz ülkenin vatandaşı mıyız, bu ülkede var mıyız’ sorusunu sormaktan çok sıkıldım”2
Müzik emekçilerinin içinde bulunduğu durum bundan daha açık ifade edilemezdi sanıyorum. Belli ki bu örgütsüzlük sürdürülemez durumda. Sıkılmakla kalmamak, harekete geçmek gerekiyor.
Aslında bu açıdan tarihsiz bir topluluk değil müzik emekçileri. 46’da İstanbul Sendikalar Birliği bünyesinde kurulan onlarca sendikanın arasında, içlerinde müzisyenlerin de bulunduğu bir Güzel Sanatlar Kol ve Kafa İşçileri Sendikası da var örneğin. Dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı’nın meşhur 16 Aralık kararları sonucu diğerleriyle birlikte kapatılan bu sendikanın ömrü birkaç haftayla sınırlı kalıyor.
47’deki sendikalar yasasından sonra ilk deneme ise 1950 yılına rastlıyor. Müzisyenlerin kurmak istedikleri sendika dönemin Çalışma Bakanlığı tarafından “işçi statüsünde olmadıkları” gerekçesiyle reddediliyor. Bir yıl sonra, bu girişim İstanbul’da “Hafif Batı Musikisi Mensupları Sendikası”nın kurulması ile başarılıyor. Bu sendika, bilinen ilk müzisyen sendikası olarak tarihe geçiyor.
1975 yılında bu kez Ankara’da Türk-İş tarafından bir sendika kuruluyor. Adı “Hafif Batı Müziği Sanatçıları Sendikası” olan bu sendika 12 Eylül sonrası kendini feshedip TOLEYİS’e katılana kadar doğrudan müzik ve sahne sanatları alanında üye kaydediyor, örgütleniyor.
12 Eylül öncesi örnekler içinde belki de en çarpıcı olanı DİSK’in etkisiyle İzmir’de yürütülen müzisyen ve sahne emekçileri örgütlenmesidir. Dönemin Türkiye Maden İş Sendikası İzmir Bölge Temsilcisi Vural Atis’in yürüttüğü bu müzisyenler sendikası örgütlenmesi İzmir’de şaşırtıcı örnekler ortaya çıkarıyor. En başta da İzmir Enternasyonal Fuarı’nda…
Fuarın meşhur gazinoları var. Manolya'da Zeki Müren, Göl Gazinosu'nda Muazzez Abacı, Ekici'de Bülent Ersoy…
Her birinde sahne alan bu ünlülere İzmir’den pek çok müzisyen ve sahne emekçisi eşlik ediyor. Atis’in sendika girişimi işte esas olarak fuarda çalan ve sahnede çalışan bu müzisyenler arasında örgütleniyor.
Ne kadarı gerçek ne kadarı efsane olduğu, kulaktan kulağa yayılmış olması nedeniyle bilinemez ama prova sırasında hatalı nota basan kemancıya tokat atan Bülent Ersoy’un arkasında çalmama kararı alan müzisyenler İzmir’de sıklıkla anlatılır.
Ersoy ancak o kemancıdan özür diledikten sonra yeniden sahneye çıkabilmiştir. Kemal Türkler öldürüldüğünde, düğün salonları dâhil hiçbir yerde canlı müzik çalınmaması o müzisyenlerin kararıdır. Dönemin tanıkları, Atis ve arkadaşlarının Basmahane’nin gayrı meşru pavyonlarında bile örgütlenme çalışmaları yaptıklarını, sendikaya üye kaydettiklerini anlatıyor.
Evet, müzisyenler ve sahne emekçileri belki köklü bir sendikal örgütlenme geleneğine sahip değiller ama buna rağmen iz bırakmış denemeleri, sonuç almış deneyimleri var.
Şimdi salgının katladığı sorunların da etkisiyle yeni bir sendikada, Birlik Sendikası’nda yeni bir deneyim için kolları sıvadıkları anlaşılıyor.
Yolları açık olsun.
Yazıyı yine onlarla ama bu kez Amerika’dan bir örnekle bitirelim. Madison Square Garden’da Pete Seeger’ın 90’ncı doğum günü konseri. Sahnede müzisyenler New York City İşçi Korosu ile birlikte Seeger’ın “Union Maid” şarkısını söylüyor. Şarkının nakaratı şöyle: “Beni korkutamazsın, ben sendikaya bağlıyım. Ben sendikaya bağlıyım, ölene kadar”.
Şarkıyı sonuna kadar keyifle dinlemenizi öneririm. Şarkının sonunda müzisyenlerin sendika kimlik kartlarını havaya kaldırarak seyircileri selamlama sahnesini ise kaçırmayın.
Alpaslan Savaş / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder