31 Ocak 2021 Pazar

Z’lerin gelişi Y’lerin duruşundan belli... midir? - Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET

2001’den sonra doğanlara Z kuşağı diyorlar. 

Eğer 2023’te öngörülen seçimler yapılırsa, AKP iktidarı sürecinden başka yaşanmışlığı olmayan Z kuşağı, seçmen kitlesinin en az yüzde 16’sını oluşturmaya ve Türkiye’nin siyasal kaderinde başrol oynamaya aday. 

Otosansürle çok erken tanışan ve “götürürler” tehlikesiyle baskılanmış bir toplumda büyüyüp serpilen bu gençler, haliyle pek ketumlar. Ne düşündükleri, ne istedikleri, yaşamdan ne bekledikleri, kitlesel anlamda bir muamma. 

İşte tam Z’li genç seçmen eğilimlerinin tartışıldığı bugünlerde, Y kuşağından bir mektup aldım. Rüzgâr adlı okurumun ne yazık ki kısaltmak zorunda kaldığım Y ve Z kuşakları yorumunu takdirinize sunuyorum:    

Siyasal İslamın önlenemeyen iflası        

Türkiye’de Soğuk Savaş artığı siyasetçiler ne çağı ne de gençliği okuyabiliyor.

1960 ile 80 arası doğanların Türkiye’de bugün Y ve Z kuşağındaki değişimlerin temelini attığını, 1980-2000 arası doğanların dinden siyasete, siyasetten cinsel tercihlere ve kadın kimliğine varıncaya dek her konuyu sorgulayıp tartışmaya açtığını görmüyorlar. 

Benim de aralarında olduğum Y kuşağının siyasal İslama tepkisi derin. 2000 sonrası doğanların çoğu ise dinsiz ya da inançsız. 

Bizi örnek alıyorlar. Sorularına doyurucu yanıtlar veremeyen din tacirlerini gördükçe, inançsızlıkları daha da kökleşiyor. 

Kendi yetiştirdikleri çocuklara bile dinsel bir yaşam dayatamadılar!

Kökü Osmanlı’nın sözümona “Altın Çağı” 16. yüzyıla uzanan ümmetçiliğin kişiliksizliği ve çürümüşlüğü iliklerine işlemiş siyasal İslamcıların başarılı olmaları zaten beklenemezdi.

Siyasal İslam, bu topraklara ait bir olgu değildir. İngiliz patentlidir. Bu yüzden de tıkanmaya ve tükenmeye mahkûmdur. 

Türkler hiçbir zaman İslami şeriata uygun yaşamadı. Gerçek anlamda İslamiyetle, siyasal İslamcıların gece gündüz sövdükleri Cumhuriyet döneminde tanıştılar. 

Dil Devrimi nefreti 

Bildiğiniz gibi Osmanlı Arapçıdır. Türkler, Osmanlı’nın Araplaştırma girişimlerine direnmiş ve sonuçta Atatürk devrimleriyle özüne kavuşmuştur. Bu öze dönüşte Alevi-Bektaşi geleneğinin Türkçeyi ve Türklüğü gözü gibi korumuş olmasının önemi büyüktür.  

Ben bir Türklük bilimcisiyim. Türkçeyi ana kaynağında tüm lehçeleriyle öğrenebilmek için Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde Türkoloji okudum. 35 çağdaş Türk lehçesinde ve 8 ayrı Türk yazın dilinde karşılaştırmalı dilbilim araştırması yapacak düzeyde uzmanlaştım. 

Bu birikim bana en başta İslamcıların ve Türk-İslam sentezcilerinin öne sürdükleri savların ne kadar temelsiz olduğunu gösterdi. Siyasal ve Türk İslamcıların Atatürk’ün devrimleri arasında neden en çok “Dil Devrimi”nden nefret ettiklerini kavradım...

Türkçe kavramlar ağırlık ve işlerlik kazandıkça, Türkler yeryüzüne özgün kimlikleriyle, Türkçe bakmaya başlamışlar. Bence bugünkü dönüşüm ve değişimi hazırlayan olgu da bu bakış. 

Türkçe üzerine dünyadaki hemen tüm sözlükleri inceledim. Çalışmalarım sırasında Osmanlı’nın Türkçeyi soykırımdan geçirdiğini görmek beni çok incitiyor ve Atatürk’ün değerini daha iyi anlıyorum. 

Bu iktidarı istemiyoruz!

Sanmayın ki bu konuda yalnızım. Y kuşağı bizler, sistemin tüm sorunlarına karşın sağlam bir eğitim aldık. Dönemimizde hâlâ fırsat eşitliği vardı. Zekâ ve çalışkanlıkla hâlâ bir yerlere geliniyordu.  

Ne iktidar ne de muhalefet Türkiye’yi yakın gelecekte yönetecek ve yazgısını belirleyecek kuşağın Y kuşağı olduğunun farkında. Sanıyorlar ki Türkiye hep kendi bildikleri gibi kalacak. Oysa bambaşka bir yöne evriliyor. Ekonomik bunalımın elbette etkisi var ama AKP iktidarını derinlerdeki kuşak çatışması da çökertiyor.

AKP iktidarının seçmen kitlesi ağırlıklı olarak 60 öncesi doğanlar. Artık tartının kefesi Y’lerden Z’lerden yana ağır basıyor ve bizler, bu iktidarı istemiyoruz.

Yalnız iktidarı mı?

Ayrımcılığın hiçbir türünü istemiyoruz. Bizim kuşağımız için türban, cinsel tercihler vb. kişisel hak ve özgürlük sorunu. 

Başı kapalı nice ilerici genç kız var, kravatlı, küpeli nice yobaz. Biz kaba kapağa bakmıyoruz, içeriğe bakıyoruz. 

İşte siyasilerin kavrayamadıkları olgulardan biri de bu!

Dünyaya hâlâ dar kalıplardan bakıyorlar. Oysa klasik, ideolojik yaklaşımlarla kimsenin Y ve Z kuşağını anlaması olanaklı değil. 

Sandığı bekliyoruz!

Bizi aptal sanıyorlar. Değiliz. 

Bizi apolitik sanıyorlar. Değiliz.

Bizi unutkan sanıyorlar. Değiliz.

On dokuz yıllık hesapları bir yerde belgeledik. Yaşanan tüm yolsuzluk ve haksızlıkları bir yere yazdık, belleğimize kazıdık. 

Öfkeliyiz. 

Bizi dindar yapamadılar ancak çok güzel kindar yaptılar.  

En çok da gevrek gevrek gülerek iktidara yalakalık yapanları bağışlamıyoruz.  

Sandığı bekliyoruz!

İktidar da muhalefet de toplumdaki sıkışmışlığı çok küçümsüyor. Durumun ciddiyetini kavrayamıyorlar.

Fransız Devrimi de Sovyet Devrimi de açlığın ve yoksulluğun, adaletsizliğin, gelir eşitsizliğinin, adam kayırmacılığın, devletteki kokuşmuşluğun sonucunda patlak vermişti. 

İlgililer Voltaire, Rousseau, Robespierre, Danton, Hugo, Dostoyevski, Çernişevski, Pasternak, Tolstoy, Mayakovski, Gorki okusunlar; açlığın ve adaletsizliğin insanları ve ulusları nerelere sürüklediğini anlamak istiyorlarsa...

Ayrıca bir konuda size gönül borcum olduğunu bilmenizi isterim. Dil bilincimin gelişmesinde katkınız büyük. Sağ olun!

Rüzgâr.

Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder