14 Şubat 2021 Pazar

Aşk da politik bir şeydir! - Işıl Özgentürk / Cumhuriyet


Sevgili okurlarım, bugün canınızı sıkmak istemiyorum. Gene 14 Şubat gelmiş, malum Sevgililer Günü. 2012 yılında oldukça eğlenceli bir Sevgililer Günü yazısı yazmışım. Hatırlayan hatırladı, hatırlamayanların canı sağ olsun. Çiçek böcek yerine paylaşmanız dileğiyle...

Şimdi bu da nereden çıktı” demeyin, günün modasına uygun yazı yazmak herhalde benim de hakkım. Ayrıca hani “Dünyada aşk hakkında söylenecek yeni bir söz yoktur” deniliyor ya işte bendeniz bunu çürütmek için bugünkü muhteşem yazımı kaleme alıyorum.

Başlayalım bakalım. Bir can dostum, fevkalade ilginç düşünceler üretmekle nam salmıştır, adını vermiyorum, şımarır, şöyle diyor: “Aşk, tenyadan sonra gelen cümle canlılara verilen bir cezaymış.” Hiçbir şey anlamadınız değil mi? Önce biz de anlamadık, ama o gayet sakin bir biçimde düşüncesini açınca vallahi hak verdik. Malumunuz, laf kalabalığı bir yana, aşkın en doruk noktası, iki karşı cinsin birleşme anıdır. Arkadaşım bu noktayı esas alıp şöyle bir açıklama yapıyor: “Kuşlar, böcekler, timsahlar, koyunlar, gergedanlar, insanlar işte bu birleşme anı için öyle yoğun bir çaba harcarlar ki yeryüzü kanunlarına göre bunun boşa gitmemesi gerekir. Yani bir birleşme için harcanan bu çabanın, pek de akıllıca bir şey olmadığı herkes ve her cins tarafından kabul edildiğinden, ortak bir enayilik paydasında anlaşılır ve bu çabanın adı kuş dilinde de timsah dilinde de insan dilinde de aşk olur.” 

Herkes itirazını daha sonraya saklasın, açıklama devam ediyor. Arkadaşım, gayet hâkim bir ses tonuyla anlatıyor: “Yeryüzünün en mutlu yaratıkları, böyle bir çabaya ihtiyaç duymadan şıp diye işini bitiren çift eşeyli hayvanlardır. Yani terliksi hayvan, tenya gibi. Hem erkek hem dişi organ aynı bedende. Birleşme için yoğun bir çaba harcanmadığından aşkın sözü bile yok. Evrim tarihinde bir yerlerde bir hata olmuş ve cümle yaratıklar erkek ve dişi diye ayrılmışlar. İşte şimdi biz hepimiz bu evrim hatasının kurbanları olarak, aşk aşk diye inleyip mektuplar yazıyoruz, mesajlar atıyoruz, olmadık jestler yapmayı planlıyoruz, yapıyoruz. Ancak bazılarımız bundan pekâlâ para kazanmasını biliyor. Onlara da ben şapka çıkarıyorum. Evrim hatasını paraya döndürenler için üç defa: Sağ ol! Sağ ol! Sağ ol!” 

Yazımın başında aşk hakkında en yeni sözler dedim ya vallahi ben sözümü tutuyorum, biraz tuhaf tanımlar yapılıyorsa suçlu ben değilim, arkadaşım. Evet, nerede kalmıştık, devam edelim. Bir başka arkadaşımın aşk üstüne oluşturduğu teori ise çok daha anlaşılır. 

O şöyle başlıyor: “Aşk, yeryüzünde geçirdiğimiz zamanı kısaltmak için bizlerin uydurduğu tamamen hayali bir kavramdır.” Tamam bekleyin, şimdi sözlerini açacak: “Söyleyin bakalım, aşk olmasaydı, biz nasıl vakit geçirecektik? Aşksız film, tatsız tuzsuz bir saman yığınına benzeyeceğinden kimse sinemaya gitmeyecekti. Aşksız kitap kimseyi açmayacağından kitaplar yazılmayacaktı. Hayatımızın vazgeçilmezleri olan magazin programları ve kahve dedikoduları olmayacaktı. Peki, ne yapacaktık, oflaya puflaya zamanın geçmesini bekleyecektik. Futbol bile bize yetmeyecekti, daha da beteri var, kadınlar, kızlar aşksız bir dünyada saçlarını yaptırıp bin bir kılığa girmek için zaman ve çaba harcamayacaklardı. Ekonomi bile çökecekti. Vallahi can sıkıntısından herkes kendini birer ikişer pencerelerden atmaya başlayacaktı. Yazık. İyi ki şu aşk denilen yanılsama var da vaktin çoğu zaman nasıl geçtiğini anlamıyoruz.

Bu da bir görüş, benden anlatması, yazımın başında söz verdim ya. Bu arada benim pek beğendiğim bir açıklama var. Onu en sona sakladım, sıkı durun. 

Şöyle: “Aşk, doğduğu günden beri kuşların uçmasını ve yunusların derin sularda sevinç çığlıkları atarak dans etmelerini kıskanan insanoğlunun uydurduğu en güzel masaldır. Çünkü ancak aşk insanoğluna uçma ve derin sularda dans etme şansını tanır.” 

İşte böyle, sonuncuyu tuttunuz değil mi? 

Son derece önemli bir not: Bir sevgiliniz yoksa, bugün kapıdan dışarı adım atmayın. Televizyonu, radyoyu kapatın. Çikolata ve dondurmayla kendinizi şımartın. Mümkünse aynaya da bakmayın, böylece kendinizi hâlâ çok genç ve güzel-yakışıklı hayal edebilirsiniz. Özellikle kadınlar için doğa çok acımasızdır, altmış yaşında bir adam yakışıklıdır ama altmış yaşında bir kadın genel kanıya göre unu eleyip eleği kapıya asmak zorundadır. (Kader utansın.) Bu arada eski aşk mektuplarınız imdada yetişebilir. 

 Daha da önemli bir not: Ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şöyle bir öneri sunacağım: Daha doğrusu dava açacağım. Bu Sevgililer Günü kaldırılsın, pek çok insanın canı sıkılıyor. Bu haksızlığa karşı herkesi birleşmeye çağırıyorum. Son cümleyi de şöyle bağlayalım: AŞK DA POLİTİK BİR ŞEYDİR!

Işıl Özgentürk / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder