Yani galiba siz bu satırları okuduğunuz zaman doğduğumdan bu yana güneş dünyanın etrafında 45’inci kez dönmüş olacak. Çünkü hayatımın merkezi yaşadığım yer, dünya. Ne alakam olur evrenle, galaksiyle, arka plan kozmik radyasyonuyla… Onlar zaten biz olmasak da var, biz olduktan sonra da olacak. Dünyada bile insan hayatı nedir ki koskoca gezegenin hayat döngüsü içinde. Daha güneş soğuyacak, ondan önce zaten insan yaşamı büyük ihtimalle bitmiş olur, başka hayatlar olacak… Biz insanlar dünyaya gelmeden önce bitkiler, bitkilerden önce de sıcak gazlar ve metaller vardı. Yaşam bir yerden biter, bin yerden başlar. Belki ölümden sonra hayat var, hiç sanmam, ama varsa da güzel olur. Umarım o sefer de şimdiki gibi beni seven, iyi bakan, el üstünde tutan, ne istesem yapmama izin veren anne ve babam olur. Onlar en iyisiymiş ve en önemlisiymiş. Şimdilik bir çocuğum yok, ama olsa bile evladıma, annemle babamın bana baktığı gibi bakabilir miyim, bilemiyorum… Siz varsanız evren var, siz yoksanız hiçbir şey…
***
Aile önemli, arkadaşlar önemli. Geri kalanı hayatın kendisi zaten. Sevdikçe ve sevildikçe daha da büyüyor bir kişilik ömür. Gelenler, gidenler, aniden gelenler, hiç beklemediğiniz zaman gidenler. Yanınızdayken kaybolanlar, sizin kaybettikleriniz filan derken bir de bakmışız bitmiş. Bitince ne olacak, açıkçası hiç bilemiyorum. Büyük ihtimalle koskoca bir karanlık, zamanın da duracağına inanıyorum. Karadeliklerin içindeki gibi. Hayatın var olma sebebi ölüm gibi. Hayatı değerli hale getiren de ölüm. Eğer ölümse bizi yaşatan, o zaman hayata daha da sıkı sarılmak lazım. Nerede bir hayvan görsem sevip, bir kuş ötüşünü dikkatle dinleyip, denizin üzerindeki dalgalara, içindeki balıklara, böceklere, bulutlara hep daha fazla bakmak istiyorum. Ölürken aklımdan neler geçecek acaba? Umarım sevdiğim şeyler geçer.
Herhalde kimse ölürken kaldığı fazla mesaileri, çektiği acıları, yaşadığı hayal kırıklıklarını düşünmek istemez. Ben de hep pişmanlıklarımdan korkuyorum. Çoğu insan “Pişman olduğun bir şey var mı?” diye sorulduğunda “Hiçbir şeyden pişman değilim, beni bu hale getiren şeyler onlar” gibi artizce bir cevap veriyor izlediğim röportajlarda. Oysa benim pişmanlıklarım var, keşke olmasaydı, ölmeseydi, yapmasaydım, etmeseydim, demeseydim dediğim o kadar çok şey var ki. Giderayak ölürken aklıma hep pişmanlıklarım gelecek gibi geliyor.
“Keşke o gün, gördüğüm o dondurmayı alsaydım”dan “Ah keşke öyle demeseydim”e kadar. O kadar çok şey var ki, say say bitmez. Hep köşelerde hayatımın üstü başı leş gibi pişmanlıklar var. Yapacak bir şey yok, ben de biliyorum ama her şeyin daha iyisi olabilirdi. Bende de bu kadar oldu maalesef. Belki benden sonra birileri daha iyi hayatlar, daha mutlu ömürler, daha özgür rüyalar, daha sınırsız düşüncelere kapılabilir diye hayal ediyorum hep.
***
Herkes daha iyisini hak ediyor. Her yaşam biricik tabii ki ama sizin de kendinize nasıl baktığınızla, hangi koşullarda kaldığınızla da ilgili çoğu zaman. Bazen aşırı şanslı olduğumu düşünmüyorum. Hep çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Şansın bir miktarını da kendiniz yaratıyorsunuz ama maça da avantajlı başlamak şansın büyük bir kısmı. Keşke herkese o şans tanınsa.
Keşke herkes eşit, herkes denk, herkes nefretsiz, öfkesiz ve sevgi dolu başlasa hayata.
Toplumlar da bizler gibi. Kötü anne baba, kötü akraba, kötü sevgili, kötü manita, kötü toplumlar yaratıyor. Sonra ayıkla pirincin taşını. Şimdi 45 yaşıma geldiğime göre keyfime, sağlığıma ve hepinizin şerefine bir şeyler içmeye gidiyorum. Belki güzel bir çay, belki biraz içki, belki tertemiz bir bardak su.
Aniden olgunlaştığımı hissediyorum. Keşke herkes en az benim kadar mutlu olsa.
Kaan Sezyum / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder