Bu toplum bu zorlamayı kabul etmez, önüne yığdığınız o zırvaları yırtar atar. Aileyi de çalışmayı da yeniden özgürleştirir….
Polonya’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye kalkışması bizden eski. Polonya Adalet Bakanına göre sözleşme "ideolojik unsurlar” içeriyordu. Ama Polonyalı Bakan “ideolojik unsurları”ın yanı sıra sözleşmeyi “okullarda çocuklara toplumsal cinsiyetin öğretilmesini zorunlu kıldığı” için de zararlı buluyordu. Bu sözleşme “feminist lobinin eşcinsel ideolojiyi meşru kılma hedefiyle icat ettiği bir belge”ydi. Daha ne olsun? İktidardaki Hak ve Adalet Partisi (PiS), kendisi gibi sağcı ve dinci koalisyon ortaklarıyla beraber, sözleşmenin “Polonya’nın Katolik aile değerlerine aykırı olduğunu” haykırıyordu.
Bu cümledeki “Polonya” yerine “Türkiye” yazın, sonucun değişmediğini göreceksiniz. Kadının eşit bireyler olarak kurgulanması imamları da papazları da aynı derecede rahatsız ediyor. Katoliklik de Sünnilik de kadınları ilkçağlardaki gibi düşünmeye meyilli çünkü. Yakın zamana kadar laik devrimden korktukları için ses çıkarmıyorlardı. Gericilik alıp yürüyünce, onlar da işi Fransız Devriminden geriye taşıma hedefiyle ortaya çıktı. Sözleşme falan bahane, kadını köleleştirmek istiyorlar elbirliğiyle. Gerisi koca bir iki yüzlülükten ibaret.
***
Madem “Katolik aile değerleri” ile başladık, oradan yürüyelim. Eşcinselliğe karşı aileyi savunduğunu söyleyen bu aslan parçalarının bir ünü daha var: Çocuk tacizi. Kutsal kilisenin minik devleti Vatikan 2004-2014 yılları arasında 848 papazı çocuk istismarı nedeniyle meslekten men etti. İki bin beş yüz papaz aynı suçtan dolayı çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu yıllar boyunca Vatikan'a bildirilen taciz şikâyeti sayısı 3 bin 400 civarındaydı. Kolları bütün dünyaya uzanan Katolik kilisesi fiili bir kadın ve çocuk cehennemi. “Tanrının evi”nde çocuklara ve rahibelere yönelik tacizin bini bir para.
Bundan birkaç on yıl önce bizde de küçük çocuklarla evlenme suçtu, yasaktı. “Büyükleri saymak, küçükleri korumak” gelenekti. Kaldırıldı son on yılda. Ne büyüklerin saygınlığı var artık ne çocukları korumanın sorumluluğu. Dün sapıklık olarak kabul edilen davranışlar bugün gelenek ve töre adıyla meşrulaştırılıyor. Altıncı yüzyıl çöl ahlakını hortlattılar ittifakla. Onlar gibi düşünmeye, onlar gibi davranmaya çalışanlar el üstünde tutuluyor. Televizyonlar gazeteler onlara çalışıyor, vakıflar onlara hizmet ediyor. Devlet, toplumdan aldığı vergileri onlara aktarıyor. İstanbul Sözleşmesi bir engeldi, kaldırıp attılar. Niye? Dini değerlere aykırı çünkü!
***
Bu durumda biz de dini değerler yokmuş gibi düşünemeyiz sorunu. İstanbul Sözleşmesi “dini değerlere” aykırıdır aykırı olmasına ama kaldırmak-çıkmak sorunu çözmez. Çünkü o değerlerle çatışan kadının bizzat varlığıdır.
Eski Ahit’te “ayeti” var, kadınların uluorta ortalıkta görünmesi, izin verilmedikçe konuşması, gülmesi suçtur. Kadın şehvetiyle erkeği yoldan çıkaran bir şeytandır. Varlığına katlanılmasının nedeni doğurma yetenekleri ve ev hizmetlerini görmeleridir. O ayetlere göre aile için bir kız çocuğun doğması kötü haberdir. Kadın erkek çocuk doğurursa yedi gün kirli sayılacak, paklanıncaya kadar kutsal şeylere dokunmayacak. Kız doğurursa süre artacak, iki hafta kirli sayılacak, arınmak için 66 gün bekleyecek.
Doğan kız da annesi gibi babasına boyun eğecek. Kitaba göre baba kızını istediği kişiyle evlendirebilir, borçlarını ödemek için alacaklı olan kişiye satabilir. Kiralamak isterse? İbrahim’in karısı Sara’yı geçici olarak Firavuna vermesi vakasından anlaşılacağı gibi o da mümkündür. Öyle bir hal ki dinin evrimi reddedilip yazılanlar olduğu gibi kabul görse, bütün inanan erkekler arkaik bir pezevenge dönüşecek.
Bizdeki karşılığı olan zevcenin tanımı da böyledir. Ailenin oluşturucu bir parçası olmaktan çok, Eski Ahit’teki şeytani güçleri olan yaratığa yakındır o. Yeri de ona göredir: “Ey Muhammed! Onlardan dilediğini bırakır ve dilediğini kendine alıkoyup barındırabilirsin. Ayrıldığını da almanda sana bir günah olmaz.” Emir var, erkekler tarafından gönlünce kullanılırken ya dünya yaşamını ve çekiciliklerini seçecekler, ya da ahiret mutluluğunu… Bu durumda erkeklerle konuşurken seslerine çekicilik vermeyecekler, itaatkâr olacaklar, evlerinde oturacaklar ve açılıp saçılmayacaklar.
Ayeti var, erkekler, zevç, zevcelerinin efendileridir. Bu, gerektiğinde dövmeyi de içerir. Kimin kime üstün olacağına Tanrı karar vermiştir. Peygamber hariç erkekler dörde kadar zevce-karı alabilir. Tabii, cariyeler hariçtir. Parası ve olanağı olan üstüne dilediği kadar cariye alabilir. Yani kadın cariye ise, kadın sayılmadığı gibi insan da sayılmaz. Nedir bu? Yeni nesil Türk aile değerleri!
***
"Bir adam var, işi gereği çok geziyor, İstanbul, Ankara, Adana, Bursa geziyor, hepsinde de evi var. Bu evlerde de hanımları var, bu hanımlar bu adamın meşru karısıdır, misyar nikahı budur." Bu yorumu Doç. Ebubekir Sifil’e borçluyuz.
"Kadın şehirlerarası geziyorsa ona da bu izin var mı?" peki. Yok, yasak. Kadının yanında kocası olmadan şehirlerarası gezmesi düşünülemez bile. Alaylı bir ilahiyatçı “kadının 90 kilometreden fazla araba kullanması haramdır” diyerek özetlemişti durumu hatırlayacaksınız. Neden 90 kilometre? “Hadis-i şerifte” üç günlük yol, müçtehitler tarafından mesafe olarak günde altı saatten on sekiz saatlik yaya yürüyüşü olarak kabul edilmiş de ondan. Bu da 90 kilometrelik bir mesafeye denk geliyormuş. Peki ya aile? Hepsi hikâye.
Kaynağını biliyoruz bu saçmalıkların. Dinde evrimi reddeden Selefi sapkınlık yeryüzünü habis bir ur gibi kapladı. Hâlbuki altıncı yüzyılın Arabistan çölü başka, bugünün Türkiye’si başka. Uymaz o elbise bugüne.
***
AKP bütün bu tarihi “kadın yok aile var” diye özetliyor zaten. Kadın bakanlığını kaldırdılar, aile bakanlığına dönüştürdüler. Çok manidar, aile bakanlığı aynı zamanda “çalışma” bakanlığıdır. İşlevler birleşiyor, kadına biçtikleri dini rol, onun daha verimli ve daha ucuz çalıştırılmasının da önünü açıyor çünkü. Evde kocaya, işyerinde patrona itaat şart. Uzun yıllardır dinsel referanslarla yönetilen bir ülkenin kadına biçtiği rol bu.
Peki, ne olacak?
Devletteki güçlerine dayanarak altıncı yüzyıl çöl ahlakını yürürlüğe koyup, bu Bedevi entarisini hepimize giydirmeyi başaracaklar mı?
Yüz yıllık laiklik deneyimi olan bu toplum önlerine atılan bu zokayı yutacak ve hep birlikte pedofili dâhil her türlü sapkınlığı yaşarken mi bulacağız kendimizi?
Nerede olursa olsun, nereden gelirse gelsin, ister papaz kıyafeti giysin, ister imam cübbesiyle görünsün çatlar bu denklem, kopar, kırılır. Bu toplum bu zorlamayı kabul etmez, önüne yığdığınız o zırvaları yırtar atar. Aileyi de çalışmayı da yeniden özgürleştirir….
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder