Latin Amerika Solu yenilgiler dönemini geride bırakmıştır; yükselmektedir. İyimserlik zamanı gelmiştir.
Ülkemizde ve dünyada hazin gelişmeleri yaşıyoruz; ama karanlığa karşı dayanışma, direnme eylemleri; farklı, güzel ülke ve dünya arayışları da ısrarla süregeliyor.
Türkiye’de iyimserliğimiz, ülkeyi yönetenlerin perişanlığından, çaresizliğinden, mefluç halinden kaynaklanıyor. Sancılar artıyor; ama “böyle devam edemeyeceği” de ortaya çıkıyor.
Dünyamızın bugünkü karanlığında olumlu filizlenmeler daha yaygındır. Yakından bakınca görülüyor ki, sermayenin sınırsız tahakkümüne ve bunları pekiştiren faşizmlere karşı mücadeleler sürmekte; zaman zaman sonuç almaktadır.
Ben de dünyamızdaki bu mücadeleleri izlemeye; öğrendiklerimi paylaşmaya çalışıyorum. Geçen yıl Hindistan’da gerçekleşen “tarihin en büyük grevi”… Aynı ülkede, topraklarını, emeklerini uluslararası sermayeye teslim eden yasalara karşı yüzbinlerce köylünün başlattığı, hâlâ sürdürdüğü direnme dalgası… Latin Amerika’da sınıf mücadelelerinin giderek artan kazanımları…
Bugün de Latin Amerika’ya dönelim.
20 yıllık kısa bir tarihçe
Latin Amerika’nın 21’nci yüzyılı, dünya sınıf mücadeleleri tarihinin yakın geçmişteki bir laboratuvarı gibidir. Zaman zaman yazdım; tekrarlayayım: Neoliberalizme karşı ilk direnme dalgasını başlatan coğrafya burasıdır. 2015’e gelindiğinde Latin Amerika’nın yarısı, “açık pembe” ile “kızıl” arasında değişen, farklı renklerde sol iktidarlar tarafından yönetilmekteydi.
Emperyalizm ve yerli burjuvaziler, askerî (2009 Honduras) ve “sivil” (2012 Paraguay) darbelerle başlayan bir karşı saldırıya geçti. Yöntemler çeşitlendi; 2015-2019 arasında Arjantin’de, Brezilya’da, Ekvador’da, Uruguay’da, Şili’de, Bolivya’da sol iktidarlara son verildi.
Ne var ki, emperyalizm ile ulusal burjuvazilerin ittifakı kalıcı olamıyor. İlk işaret 2018’de Meksika’da neoliberalizm-karşıtı Lopez Obrador’un başkanlığı kazanmasıdır. 2019, sınıf mücadeleleri canlandığı bir yıl oldu; sonrasında çok sayıda ülke etkilendi. Arjantin’de sol-Peronistler tekrar iktidara geldi. Şili halkının zorladığı bir referandum, açık farkla Pinochet Anayasası’nın kaldırılması ile sonuçlandı. Bolivya darbesinden bir yıl sonra yapılan seçimlerde Morales’in partisi MAS seçimleri kazandı; darbeciler yargılanmaya başladı.
Nisan 2021’e gelindiğinde Latin Amerika’da siyaset sarkacı yeniden sola salınmaktadır. Son işaretlere göz atalım: Ekvador ve Peru’da önümüzdeki Pazar seçimler var. Sol iddialıdır. Brezilya’da ise, eski başkan Lula siyasete dönmüştür.
Ekvador’da ikinci tur: Sol aday önde
Ekvador seçimlerinin ilk turu Şubat 2021’de yapıldı1. Solcu aday Andres Arauz, yüzde 33’lük oyla seçimi ilk sırada bitirdi. Hafta sonunda neoliberal politikaları ve ABD ile yakın ilişkileri savunan (ve ilk turda yüzde 20 oy alan) banker Guillermo Lasso’ya karşı yarışacak.
Bu seçim, bir anlamda, şimdiki başkan L.Moreno ile 2007-2016 döneminde ülkeyi yöneten sosyalist R.Correa arasında yapılıyor. İşin tuhafı Moreno, 2017 seçimine Başkan Correa’nın yardımcısı olarak katılmış; sol bir programla kazanmıştı.
Sonrası, bir “ihanet ve kaleyi içten fetih” öyküsüdür: Moreno, önce solcu ilkeleri koruyan Başkan Yardımcısı Jorge Glas’ı azletti; mahkum etti. Correa aleyhine düzmece bir yolsuzluk davası açtırdı; yeniden aday olmasını önledi. Kendisini iktidara getiren programa hızla sırt çevirdi. Dış siyaseti ABD yörüngesine yerleştirdi; ekonomi politikalarını IMF’ye devretti.
2019’da IMF programına karşı işçi sınıfı ve özgün (“yerli”) halk örgütlerinin sürüklediği bir ayaklanma ülkeyi sarstı. Moreno, programın bir bölümünü iptal etmek zorunda kaldı. Bir yıl sonra IMF yeniden deveye girecek; başkanlık seçimlerine gidildiğinde Moreno’ya destek yüzde 8’e inecekti.
Seçimlere Correa’nın desteğiyle giren Arauz’un adaylığı uzun süre engellenmeye çalışıldı. Yepyeni bir parti ile seçime girmek zorunda bırakıldı. İkinci tur, salgın bahanesiyle birçok eyalette olağanüstü hal içinde yapılıyor.
İlk turu üçüncü sırada bitiren (ve özgün halk örgütü Pachakutik partisinden) Perez, seçmenlerine “boş oy kullanma” çağrısı yaptı. Ancak, 2019 ayaklanmasını sürükleyen özgün halk çoğunluğunun Arauz’u destekleyeceği öngörülüyor.
Sivil bir darbe yapılmazsa Ekvador solu bu yıl iktidara dönmüş olacaktır.
Peru’da seçim: Sol’un güçlükleri
Otuz milyonluk “orta halli” bir Latin Amerika ülkesi olan Peru, 1990 sonrasında Alberto Fujimori’nin başkanlığı döneminde bir “felaket” yaşadı. 21’nci yüzyılda Üçüncü Dünya’da yaygınlaşacak neo-faşist iktidarların habercisi oldu2.
Alberto Fujimori, 1990 başkanlık seçimine partiler dışından aday oldu; seçimi, neoliberalizme karşı “sol” bir söylemle kazandı. Sonraki on bir yıl boyunca tüm seçimleri ve Anayasa’yı değiştiren bir referandumu kazandı; ülkeyi kararnamelerle yönetti. Katı bir neoliberal programa geçti. Aydınlık Yol gerillalarına karşı sürdürülen mücadeleyi iç savaş boyutlarına taşıdı. Yarı-resmî güvenlik güçleri, “aykırı” muhalefeti kanlı eylemlerle sindirdi.
Fujimori’nin sonunu, “teröre karşı mücadele” bahanesiyle yerleşen baskıcı, kanlı uygulamalar değil; silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, kara para aklama gibi alanlarda yaygınlaşan ölçüsüz yolsuzluklar getirdi. Başkan, 2001’de ülke dışındayken parlamento tarafından görevden alındı. Yolsuzluk, rüşvet, “yargısız infaz” suçlamalarından yargılandı; 25 yıl hapse mahkûm oldu. Hâlâ cezaevindedir.
Fujimori’nin mirası Peru siyasetinin sonraki yıllarına da damgasını vurdu. Bugün iki alana yansımış olduğu anlaşılıyor: Bir kere yolsuzluk, siyasete yerleşmiş; 2018’den bu yana üç başkanın istifasına; dört eski başkanın mahkûmiyetine yol açmıştır. 11 Nisan başkanlık seçimine aday olan siyasetçilerin bir bölümü de benzer suçlamalarla yargılanmaktadır. Siyasetçilerden nefret yaygınlaşmıştır.
İkinci yansıma ise, (L. Freriro ve A. Castillo’nun tespiti ile) “Peru Siyasetinin Sol’dan Korkusu” biçimini almıştır (American Quarterly, 13 Ocak 2021). Her renkten sol, ısrarla “terörizmi desteklemek” suçlaması ile lekelenmekte; sürekli “aklanma ve savunma” konumuna sürüklenmektedir. Bugünkü Türkiye’yi andıran, hazin bir siyasal ortam...
2021 başkanlık seçimine bu koşullarda giriliyor. Solcu bir programla seçime katılan tek aday Veronika Mendoza’dır. 2016 seçimlerinin ilk turunda yüzde 18 oyla üçüncü sırada yer almıştı. Bu seçimde ikinci tura çıkmasının Peru solu için bir dönüm noktası olabileceği düşünülüyor.
Lula’nın dönüşü
24 Mart’ta Brezilya Yüksek Mahkemesi, ülkeyi 2003-2014 arasında, yönetmiş olan Lula da Silva’nın siyasal yasaklarını kaldırdı. Lula’nın yasaklanması, 2016’da temelsiz bir rüşvet suçlaması sonunda hüküm giymesinden kaynaklanmıştı.
Hükmü veren yargıç Sergio Moro’nun düzmece kanıtlar oluşturmak üzere savcılarla işbirliği yaptığı daha sonra belgelendi; Yüksek Mahkeme Lula’nın mahkumiyetini bu nedenle iptal etti. Ne var ki, aklanma gecikmiş; 2018 Başkanlık seçiminin favorisi olan Lula’nın adaylığı önlenmişti. Faşist Bolsonaro’ya iktidar kapısı bu “sivil darbe operasyonu” ile açılmıştı.
Bolsonaro’nun korona salgınına karşı duyarsızlığı, Brezilya’yı ağır bir insanî trajediye sürükledi. Son üç yılın tek istikrarlı öğesi, ekonomi bakanlığına yerleştirilen fanatik neoliberal Guedes oldu.
Yüksek Mahkeme’nin kararından sonra Lula, Bolsonaro’yu suçladı ve adaylığını fiilen ilan etti. Brezilya’nın sosyal alanlarda ve dış siyasette geçmiş kazanımlarının yeniden sahiplenilmesini savundu.
Anketler, olası adaylar arasında Lula’yı ön sırada göstermektedir. Brezilya burjuvazisinin Bolsonaro’yu feda etmeye eğilimli olduğu anlaşılıyor; ama seçim kazanabilecek liberal bir alternatif şimdilik bulunamamıştır. Silahlı Kuvvetler komutasının Lula’yı engelleme olasılığı da gündemdedir (JACOBIN, 9 Mart).
Kıssadan hisse: Latin Amerika Solu yenilgiler dönemini geride bırakmıştır; yükselmektedir. İyimserlik zamanı gelmiştir.
Korkut Boratav / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder