18 Nisan 2021 Pazar

Ölü gemiler mezarlığı - Özer Akdemir / Evrensel


















Kusura bakmayın, güvenlik gereği tesisleri gezmenize izin veremeyiz ama dernek binamızın bahçesinden çekim yapabilirsiniz” dedi Gemi Söküm Sanayicileri Derneği başkanı. 2008 yılının mayıs ayında, güneşli bir günde gittiğimiz Aliağa Gemi Söküm Sanayiinin girişindeki güvenlik noktasında üç kişilik ekibimizi (kameraman arkadaşımız Ender Gündüz, Ertuğrul Barka ve ben) karşılayan dernek başkanının teklifini kabul etmekten başka bir çaremiz yoktu.

    Fotoğraf: Özer Akdemir


Adeta askeri bir bölge gibi korunan gemi söküm tesislerine girebilmenin başkaca bir yolunu bulamamıştık. Giriş kapısındaki güvenlik noktasının yakınındaki dernek binasına gittik hep birlikte. İkram edilen çay-kahve faslını erkence bitirip bir an önce çekim yapmak isteğimizi söyledik. Hemen dernek binasının arkasındaki küçük bahçeye çıkardılar bizi. Yıllardır asbest tartışmaları, iş cinayetleri ve yarattığı kirlilik ile gündemde kalan gemi söküm tesisleri tam karşımızdaydı.

Dernek binası yüksekçe bir tepenin üzerindeydi. Bir avuç denecek bahçesi taze biçilmiş yemyeşil çimlerle kaplıydı. Karşımızda upuzun bir sahil boyunca sıralanan gemi ölüleri, çevresindeki kirli, yağlı, paslı, hurda yığınları ve bunların arkasındaki masmavi deniz ne kadar da uyumsuzdular. Denizin içinde baştan ya da kıçtankara yapılmış koca koca gemiler, gürültü patırtı, çekiç ve elektrikli keski sesleri arasında parça parça sökülüyorlardı. Her geminin çevresi yığınlar halinde demir, metal, kablo, kaplama, plastik, dişli, zincir eşyaları gibi onlarca çeşit hurda yığınlarıyla doluydu. Her geminin başındaki kocaman bir vinç, geniş, güçlü çenesi ile bu hurdaları kavrayıp kaldırıyor, biraz ötede uslu uslu yüklenmeyi bekleyen kamyon kasalarına gürültü ile bırakıyordu.

İŞÇİ TİYATROSU!

Bulunduğumuz yer ile gemilerin söküldüğü deniz kıyısı arasında yaklaşık iki yüz metre kadar uzaklık vardı. Çalışan işçileri doğru dürüst göremiyorduk bile. İşçilerin çalışma koşullarını çekmek ve onlarla söyleşi yapmak istediğimizi söylediğimizde hazırlıklı olduğu yerden soru gelmiş bir yarışmacı gibi “hay hay” dediler. “Yalnız tesislerin olduğu yere gitmenize izin veremeyiz, güvenlik açısından. Ancak işçilerden birisini getirebiliriz buraya. Burada çekim yapabilirsiniz”. Çaresiz bunu da kabul ettik.

Bir 5 dakika içinde geldi işçi. Çenesinden aşağı sarkan bir maske, başında beyaz sert plastikten bir baret ve henüz üstüne toz bile konmamış yepyeni kırmızı koruyucu giysisi ile yirmili yaşlarda, kirli sakallı esmer bir işçi, gülen gözlerle karşımızda duruyordu. Önümüzde gıcır gıcır kırmızı iş tulumları ile dikilen işçi de biz de oyunun farkında olduğunu anlayanların bakışları ile baktık birbirimize. Gülmemek için tuttuk kendimizi. Oyunu devam ettirmekten başka yolumuz yoktu. Bir iki soru sorduk işçiye, o da ezberletilenleri söyledi. Hiçbir iş güvenliği açığı, sağlık sorunları ve emeklerinin karşılığını alma konusunda sıkıntıları yoktu tabii ki! Kaldıkları yerler de son derece ferah, yemekler lezzetli, sıcak-soğuk su ve spor yapma olanakları bile vardı. “Sendika” diyecek olduk, genç işçi hemen arkamızdaki patronlardan yana baktı çekinerek. Sustu!

Çok uzatmadık tiyatroyu. On dakikada soracaklarımızı sormuş, çekimlerimizi tamamlamıştık. İşçiye giderken “Yemedik bunları” der gibi göz kırptım. O da gülümseyip belli belirsiz boynunu büktü.

SAHİL GÜVENLİK HELİKOPTERİ PİLOTLARININ İTİRAFI

Bir hafta sonra Gemi Söküm Sanayicileri Derneği başkanını Çepeçevre Yaşam programı çekimleri için kiraladığımız Bayraklı’daki stüdyoda biz konuk ettik bu sefer. İzmir Belediye Meclisinde gösterilen sahil güvenlik helikopterinden çekilen gemi söküm görüntülerini ve iki pilotun konuşmalarını dinlettik kendisine. Pilotlar diyordu ki; “Burası kirlilik kaynağı. Hurda gemiler üzerinden yasa dışı atık ticareti ve kaçakçılığın yapıldığı bir yer”. Adam bu sözleri duyunca adeta yerinden zıpladı. Bunları kesinlikle kabul etmediğini söyleyip, sinirle programı terk etmek istedi. Zor sakinleştirip programı tamamlayabildik.

HOLLANDA ÇEVRE BAKANI NİYE İSTİFA ETMİŞTİ?

Aradan geçen yıllarda gemi söküm tesisleri ile ilgili birçok tartışma, birçok eylem, etkinlik oldu. Asbestli, zehirli kimyasallar, radyoaktif bulaşıklı malzemelerin olduğu gemilerin söküldüğüne dair onlarca haber yapıldı. Tepkilerin ardından “Sekiz yüz kilo asbest var denilen” Otopan isimli gemide 60 ton asbest olduğunun raporlarla ortaya çıkarılmasının ardından geminin gönderildiği Hollanda’da çevre bakanı istifa etmek zorunda kalmış, bizde ise her zamanki gibi yaprak kımıldamamıştı. Yine 2015 yılında radyoaktif kirlilik olduğu iddiaları arasında, kamuoyunun gözünü boyamayı amaçlayan bir iki resmi yalan eşliğinde Kuito adlı gemi sökülmüştü.

Bugünlerde, Brezilya’dan alınan NAe Sao Paulo uçak gemisinin Aliağa’ya doğru yolda olduğu haberleri ile birlikte tekrar gündeme geldi gemi söküm tesisleri. Asbest Söküm Uzmanları Derneğinin (ASUD) gündeme getirdiği gemide ne kadar asbest ve tehlikeli atık madde bulunduğu, radyoaktif bir kirliliğin olup olmadığı gibi onlarca soru ve iddia havada uçuşuyor. Tek bir yanıt yok! “Türkiye atık çöplüğü mü?” sorusuna muhatap olan iktidar “ne münasebet!” demiyor, diyemiyor! Her itiraza kulak tıkanıyor. Denetim yok, kontrol yok, şeffaflık yok, çevre ve sağlık önlemi yok!

Dünyada bu kirli ve meşakkatli işi yapan birkaç ülkeden birisi Türkiye. Ölü gemilerden sökülen hurdalar kamyonlarla yakınlardaki demir çelik fabrikalarına taşınıyor.

Bir zamanlar mavi denizlerde bulutlarla yarışıp balıklarla yüzerken, yaşlanmış, ömrünü tamamlamış gemilerin yanaştığı bir liman burası. Bir ölü gemi mezarlığı. Ölü gemiler sökülürken taşıdıkları kirlilikle etrafa da ölüm taşıyorlar. Dünyanın en güzel körfezlerinden birisi olan Nemrut’u, üç bin yıllık Kyme Antik Kenti’nin limanını, bir ölü gemiler mezarlığı haline getirdiler...

Özer Akdemir / Evrensel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder