İrlanda’ya baş aşağı bakan ve popülist eylemlerle başı dönen heyecanlı insanlarımıza ‘bir dakika, bu ülkenin bugünkü gerçekliği senin gördüğün gibi değil’ demek zorundayım.
Tarihin sisli perdesini, sadece net açıklamalar yapabilmek adına aralayacağım. İrlanda tarihi ile ilk defa ilgilenen birinin iç içe geçen siyasi grupları ve onların temsil ettiği değerleri çözebilmesi kolay değil. Bir köşe yazısının kapsamı bunu karşılayamayacağı için Sinn Fein’in bugünkü durumunu anlatmaya çalışacağım. “1938 yılının Nisan ayında IRA’nın lideri olan Sean Russell, silahlı eylemlerin İngiltere’ye taşınması gerektiğini savunmuştur. Ekonomik hedeflere yönelik sabotajlarla İngiltere yönetimini dize getirmeyi düşünen Russell tarafından ‘Plan S’ kod adlı bombalama kampanyası organize edilmiştir. Londra’daki bankalara ve stratejik noktalara düzenlenen bombalı saldırılar, ses getirmiştir. İngiltere’ye karşı ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ mantığıyla hareket eden Sean Russell liderliğindeki IRA, Nazi Almanya’sı ile yakınlaşmayı ajandasına sokmuştur. Eylül 1939’da Polonya’yı işgal eden Almanya da İngiltere tehdidine karşı önlem olarak IRA ile ittifak kurmayı planlamıştır. Bu süre zarfında Naziler, Oscar Pfaus isimli istihbarat ajanını İrlanda’ya göndererek Russell aracılığıyla IRA ile temas kurmuştur” (S:41)1. Güney’deki İrlanda Cumhuriyeti’nde Nazilerle diyaloğa geçen tek yapı IRA değildi. İspanyol Cumhuriyetçilerin yardımına koşan İrlandalıların konuşulduğu kadar, faşist Francisco Franco’nun saflarında çarpışan İrlandalılar maalesef konuşulmuyor.
Günümüzdekine benzer bir gerçekle bu noktada karşı karşıya geliyoruz, maalesef ulusal kurtuluş hareketlerinin pragmatik manevraları bazen tarihte silinmesi zor lekeler bırakabiliyor. Türkiye’deki sosyalist hareketin James Connolly ve arkadaşlarını tamamıyla Sinn Fein ile özdeşleştirmesi de yanlış. Bir diğer yanlış ise bugünkü Sinn Fein’in geçmiştekiyle hiçbir alakasının olmayışıdır. Paskalya ayaklanması döneminde (1916) Sinn Fein ve IRA farklı grupların ortak bir amaç uğruna birleştikleri bir çatıydı. Serbest İrlanda Devleti ve Kuzey İrlanda fiyaskosuyla birlikte bu çatı hızla dağıldı. Tam bu noktada Connolly, kesin bir çizgiyle İrlanda’daki bağımsızlıkçı hareketin yönünü tayin ediyor. Onun sözleri, bugün bile İrlanda siyaseti için güncelliğini koruyor. “Hemen yarın İngiliz ordusunu sürüp Dublin kalesine yeşil bayrağı çeksek bile, Sosyalist Cumhuriyeti kurmadıysak bütün çabalarımız boşa gider. İngilizler bizi yönetmeye devam ederler. Bizi kapitalistleri, ağaları, finansörleri ve bu topraklara ekip şehitlerimizin kanı ve analarımızın gözyaşları ile suladıkları bir dizi ticari ve endüstriyel kurumları ile yönetmeye devam ederler” (S:29).
İrlanda’nın bugünkü en büyük problemi siyaseti domine eden partilerin içerisinde güçlü bir komünist partinin ya da işçi partisinin olmayışıdır. James Connolly ve arkadaşlarının bıraktığı mirasın tamamıyla silikleştiği bir ülkede sağlıklı bir sosyalist siyaset maalesef yok. İrlanda’yı konuşurken Kuzeyi bunun dışında tutuyorum. Hoşumuza gitse de gitmese de orası hâlâ resmi olarak İngiltere toprağı ve elimizi kolumuzu sallayarak Belfast tarafına geçemiyoruz. Belfast gerçekten ayrı bir dünya. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, İrlanda ve İngiltere arasındaki gerginlik arttıkça adanın bu kesimi birbirinden daha fazla uzaklaşıyor. Okuyucu şimdiden kendisini hazırlasın, yakın gelecekte Kuzey İrlanda sınırında İrlanda ordusunu ve İngiliz ordusunu karşı karşıya görebiliriz. Üzülerek ifade etmek gerekirse, yeni bir sınır (Hard Border) inşa etmek için İngiliz milliyetçiler ellerini ovuşturuyor. Politik açıdan İrlanda’yı bir bütün olarak görmek ve siyasi metinler yazarken dilimizi buna göre oluşturmak kesinlikle doğru bir tavır. Yanlış olan, bölgelerin gerçekliğine bakarken de bölgeyi bir bütün olarak değerlendirme eğilimimizde yatmaktadır. Bugün, İrlanda Cumhuriyeti'ndeki sosyalist partilerin durumu gerçekten vahim. Dürüst bir biçimde ifade etmek gerekirse İrlanda Komünist Partisi, bir kafeteryadan ibaret. Mecliste temsili olan sol partiler popülizmin dibine batmış ve liberalleşmiş yapılar.
Bugünkü Sinn Fein’e gelirsek, karşımıza sorunlu bir Marksizm çıkmaktadır. Ayağını fazlasıyla milliyetçiliğe basan bir partiden söz ediyoruz. Evet, Filistin meselesinde ve dünyadaki pek çok sorunda yüksek tonda ses yükselten, bunu hanesine artı olarak yazmayı başaran pragmatik bir hareket. Sinn Fein’in İrlanda’da artan popülerliğinin temel sebebi: İrlandalı emekçilerin, birleşik bir İrlanda hayalini sürdürüyor olmasında ve yıllardır kangren hale gelmiş ekonomik problemlerin bir türlü çözülemiyor olmasında yatmaktadır. Partinin mültecilere yönelik ciddi bir çalışması yok. ‘İrlanda, İrlandalılarındır’ diyen bir hareketin sosyalist olabilmesi zor. İrlanda, BM güvenlik konseyinin bu yıl geçici üyesi.
İsrail’in son saldırısı sonrası Dublin’de yer yerinden oynadı. Her gün eylemler yapıldı. Elbette bunlar anlamsız değil, ama İrlandalı emekçi doğal olarak soruyor, eylem ne için yapılır? Bir sonuç alınamadıktan sonra ya da köklü bir değişiklik getirmedikçe sokağa inmenin anlamı nedir? İrlanda, BM güvenlik konseyine Filistin sorununu getirmiş midir? İktidarda sağ bir koalisyon var, bizim gücümüz zaten sınırlı demek, kaçmak için güzel bir yöntem olabilir. Ancak sürekli eylem yapmak ve neticede bir sonuç elde edememek insanların inancını kıran bir durum. En ufak eylemliliğin dahi yasak olduğu bir ülkede (Türkiye) bahsettiğim bu durumun anlaşılmasının zor olduğunun farkındayım. Dükkanlara ve kapitalist mabetlere dokunmadığınız sürece günlerce eylem yapabilirsiniz. Burada eylemlerin ‘gösteri toplumunun’ bir parçasına dönüştüğüne şahit oldum. Örneğin: Mültecilerin barındığı yerler ve insani olmayan koşullarla ilgili sayısız eylem yapıldı. Neticede 2024’e kadar mültecilerin kaldığı yerlerin kapatılacağı ve insani barınma koşullarının sağlanacağı hükümet tarafından taahhüt edildi. Bakalım, dağ ne doğuracak? Sokaklarda yeri göğü inleten aşırı ‘solcularımız’, gerçek eylemliliği, sınıf dayanışmasını inşa edebiliyor mu? Yani bulundukları yerlerde mültecilerle iletişim kuruyor ya da onlara nitelikli dil eğitimi alabilmeleri için herhangi bir organizasyonda bulunuyor mu? Cevap, kocaman bir HAYIR. Peki, mültecilerin devletten alamadığı eğitimi ülkede kim sağlıyor? Kiliseler. Tanıdığım papazların sosyalistlerden daha fazla işçi sınıfı için ya da mülteciler için çaba harcadığına şahit oldum. Dayanışma grupları oluşturuyor ve sürekli örgütleniyorlar. İnsan yazarken bile hayret ediyor, dünya baş aşağı gelmiş. ‘Kilisenin gücü var, onlar yapar’ gibi bir düşünceye kapılıyorsanız yanılıyorsunuz. Sinn Fein, neredeyse iktidarı alıyordu ve İrlanda Cumhuriyeti tarihindeki en güçlü dönemini yaşıyor. Ayrıca diğer sol partiler de ekonomik ve kültürel olarak güçsüz değiller. En büyük güçsüzlükleri, tamamıyla sistemle uyumlu olmalarında ve popülizme batmış olmalarında yatıyor.
“İdeolojik olarak eklektik bir sosyalizm anlayışını benimseyen Geçici IRA tarafından Cumhuriyetçi Haber adlı gazete çıkarılmaya başlanmıştır. Sovyet tarzı Marksizm’e karşı çıkan Geçici IRA, özyönetim modeline dayanan sistemle yönetilen Yugoslavya ve Cezayir’i örnek almıştır. Örgütün propaganda yayın organı Cumhuriyetçi Haber’de Sovyetler Birliği, Küba, Çin gibi proletarya diktatörlüğü altında tek parti tarafından yönetilen sosyalizm anlayışları eleştirilmiş, mülkiyet özgürlüğü ve çoğulcu demokrasi savunulmuştur” (S:54). Bugünün Sinn Fein’i alıntıda belirtilen paradigmalar üzerine kurulmuştur. Özel mülkiyetle kavgası olmayan bir sosyalizmin ne kadar sosyalizm olduğuna okuyucu karar vermelidir.
Bobby Sands ve yoldaşlarının destansı mücadelesi hâlâ bir gölge gibi zihinlerimize düşmeye devam ediyor. Bu trajik olayın aklımızı dumura uğratmasına izin vermemeliyiz. İrlanda konusunda aldığım mesajlar gerçekten ibretlik ve insanlar sanki sosyalist bir ülkeden bahsediyorlar. Üzgünüm ama ben adanın herhangi bir yerinde böyle bir düzenle karşılaşmadım. Tam tersine Dublin evsizliğin, yoksulluğun ve ırkçılığın sinsice yükseldiği, iliklerine kadar kapitalistleşmiş bir başkent. İrlanda halkı, Sol’un sürekli gürültü çıkardığından ve çıkan bu gürültünün işçi hakları, evsizler ve diğer konularda bir çözüm getirmediğinden şikayetçi. Bence meselenin bu boyutu oldukça tehlikeli.
Sol, ülkede hazır bulunan bir enerjiyi popülizme kurban ediyor gibi görünüyor. Milliyetçi ve ulusalcıların kendi örgütlenmelerini bir kenara bırakırsak ülkedeki hatırı sayılır sayıdaki göçmenin erişebildiği siyasi organizasyonlar maalesef yok. İrlanda işçi sınıfı artık karşılığı olan eylemler istiyor. Mültecilerin eğitim sıkıntılarından bahseden ama onların birebir bu sorunlarına eğilmek yerine sadece sokakta bağıran insanlar görmek istemiyor. İrlanda’nın bugünkü siyasi yapısı, sosyalizm açısından hiçbir şey vaat etmiyor. Sinn Fein’e gelince, onlar ülkedeki göçmenlere sempati duymayan ulusalcılar ve bir yandan Filistin diğer yandan Küba derken ABD’deki yöneticilerle iş tutan ve bir yandan özel mülkiyeti savunurken diğer yandan has sosyalistler olmaya devam edecekler.
Çağdaş Gökbel / SOL
Not: Gelenek dergisinde İrlanda’nın bugün yaşadığı sorunlara dair kapsamlı bir makale kaleme aldım. Yayınlandığında oradan daha detaylı bilgiler edinebileceksiniz.
- 1.Kuzey İrlanda Sorununun Tarihsel Kökenleri/İbrahim Utku Nar (Doğu Kitapevi-2020). Okurlarımız açısından daha sağlıklı olacağını düşündüğüm için Türkçe bir kitaptan alıntı yapmayı uygun gördüm. Kitap, İrlanda tarihine ilişkin kısa bir özet niteliğinde olduğu için her yaştan okurun rahatlıkla okuyabileceğini düşünüyorum. Kitaba dair bazı ince eleştirilerim elbette ki var. Bu yazının konusu olmadığı için içerikte bahsetmeyi uygun görmedim (Y.N).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder