15 Haziran 2021 Salı

İşaya Üşür'ün ardından - Oğuz Oyan / SOL

 İşaya Üşür, kavramsal tartışmaların üstadıydı. Yeri kolay doldurulamayacak bir analitik düşünce yapısını temsil ediyordu. 

İşaya Üşür dostumuzu 20 Mayıs 2020'de çok verimli bir çağında yitirmiştik. Kendi yazdığı makalelerden bir bölümünü derlemek gibi cesur bir işe girişti değerli meslektaşlarımız. Hedeflenen tarih olan 20 Mayıs 2021'e yetişemedi ama geçen hafta özenli bir kitap olarak raflarda yerini aldı. Bu çalışmaya yazdığım ve aşağıda naklettiğim "Sunuş"un, hem bu önemli derlemenin tanıtımını yapabilmek hem de tanımayanlar için İşaya Üşür'ü anlatabilmek için iyi bir çerçeve yazı olacağını düşünüyorum. Derlemenin ortaya çıkmasına emeği geçenlere "Sunuş"ta teşekkürlerimi ifade ettiğim için burada tekrarlamıyorum; ama kitabı yayınlamayı büyük bir coşkuyla kabul eden, İşaya'nın da kadim dostu olan sevgili Erdal Arıkan'a ve Dost Kitabevi emekçilerine teşekkürlerimizi de eksik bırakmayalım.

Sunuş

Bir yıl önce zamansız yitirdiğimiz İşaya Üşür dostumuzun "Sanayi/Sanayileşme ve Teknoloji" üzerine kaleme aldığı yazılarından bir derlemenin Birinci Anma Yılı'na yetiştirilmesi için yoğun çaba gösteren sevgili Serdar Şahinkaya ve Ahmet Arif Eren'e ne kadar teşekkür etsek azdır. Kuşkusuz, makalelerin Word programına aktarılmasına veya yeniden yazılmasına katkı veren genç meslektaşlarımıza teşekkürü de unutmadan.

Değerli meslektaşımızın yazıp çizdikleri kuşkusuz bu seçme yazılardan ibaret değildi. Ancak şimdilik yapılabilir olan yapılmıştır. Diğer alanlardaki makalelerinin basılı kitap biçiminde derlenmesi de, belki pandemi koşullarının aşıldığı ve yayınevlerinin biraz daha önlerini görebildiği bir zamanı bekleyebilir. Yazdığı makalelerin bir dökümünün elinizdeki kitabın sonuna eklenmesiyle en azından değerli meslektaşımızın ilgi alanının genişliğine bir ışık tutulabildiğini sanıyoruz.

Sevgili İşaya Üşür, Marksist kökenli sosyal bilimcilerin son 30 yıldır bir araya gelip tartıştığı, çeşitli ürünler verdiği, 1999 yılında Emek Platformu'nun kuruluşuna katkı verdiği Bağımsız Sosyal Bilimciler grubunun değerli bir üyesiydi. Bu grubun Ankaralı üyelerinin önemli bir bölümünün (başlangıçta, 1980'lerde çıkan "11. Tez Dergisi"nin Ankara grubunun) 30 küsur yıldır ortalama iki aydabir düzenlediği akşam yemeği buluşmalarının da vazgeçilmez müdavimiydi. İçilen müskiratın ve yenilen mezelerin seçilmesinde de rakipsiz bir belirleyiciliği olurdu; bu konuda da bilgisine, titiz seçiciliğine ve gurmeliğine güvenimiz tamdı!

Soldan sağa: İşaya Üşür, Galip Yalman, Korkut Boratav, Seyhan Erdoğdu, Serdar Şahinkaya, Oğuz Oyan, Ali Rıza Aydın ve Aziz Konukman

İşaya ile meslektaş olarak tanışmamız ise 1980'lerin başına, aynı üniversitede (önce AİTİA, 1982 sonrasında Gazi Üniversitesi'nde) görev yaptığımız döneme uzanıyordu. İkimizin de iktisat tarihine ve marksist politik iktisada olan yakın ilgisi, sıradan meslektaş ilişkisini aşan bir dostluğun çabucak kurulmasını sağlamıştı. Aramızda sanki öngörülmemiş bir işbirliği oluşmuştu. Ben, doktora tezimden itibaren feodalizmden kapitalizme geçiş sorunlarını Osmanlı-Türkiye özelinde incelemeye yönelmiştim. İşaya ise, bu çetrefilli konuya da M. Dobb'un Kapitalizmin Gelişimi Üzerine İncelemeler kitabına yazdığı çok kapsamlı "Bir Takdim" yazısında girişmekle birlikte, daha çok sanayileşme, sanayi devrimi, teknoloji ve sanayileşme sonrasının sorunlarına odaklandı. İktisadi düşünce tarihi derslerini okutmasının da etkisiyle olmalı, bu konuda geniş kapsamlı okumalara ve yazım faaliyetine yöneldi. Elinizdeki kitapta derlenen makalelerinde kolayca sezilebilecek olan bilimsel yetkinliği, iktisat tarihi ile iktisadi düşünceler tarihinden çift yönlü bir beslenmenin ve marksist politik iktisada olan hâkimiyetinin sonucudur.

İşaya ile hiç ayrılmayan yollarımız, Mülkiyeliler Birliği Dergisi Yazı Kurulunda birilkte görev yaptığımızda ve benim Türk-İş Araştırma Merkezinde görev yaptığım dönemde Türk-İş Yıllıklarını çıkarırken (bu yıllıkların daha öncesi ve sonrası olmamıştır) daha yoğun olarak kesişmişti. Elinizdeki derlemede İşaya Üşür'ün 1988-2004 döneminde yazdığı 10 makale yer almaktadır. Bu makalelerden ikisi, 1997 ve 1999 yıllarında çıkardığımız Türk-İş Yıllığı'nda yer almıştı. Bu iki makale ("Ma'lûmât Toplumu ya da Buharlaşan Herşey Katılaşıyor" ile "Sanayileşme: Kavramdan Tipolojilere") o kadar önemli ve kapsamlıydı ki, elinizdeki kitabın üçte birini ve adeta ana eksenini oluşturmaktadır. Şimdi bu yazıyı yazarken derlemedeki makalelerin tümünü (bazılarını tekrar) okumak fırsatı buldum. İtiraf edeyim ki, yazılarının değerini bugün daha iyi takdir edebilecek durumdayım. Kimbilir, belki de daha önce bu kadar dikkatli bir okuma yapamamıştım. 

***

İşaya Üşür, hem akademik bir dil kullanır hem de zaman zaman bunun dışına çıkmaktan hoşlanırdı. Elinizdeki kitaptaki makalelerin esas olarak akademik ürünler olduğunu belirtmek gerekir. Kullandığı kaynakçanın zenginliği de bunun önemli bir göstergesidir. İncelediği konuyla ilgili akademik tartışmaları yansıtmaya gösterdiği özen kadar, oradan kendi görüşlerine kavramsal patikalar açması ve argümanlarını ilmik ilmik örerek hedeflediği nihai çıkarımlara ikna edici bir biçimde ulaşması, tam bir İşaya Üşür klasiğidir. Bunun örnekleri burada yer alan birçok makalede doğrudan gözlemlenebilecektir.

Sevgili İşaya, bıkmadan benzer konuların farklı varyantlarına dönen, yeni kavramsal zenginleştirmelerle onları didik didik eden, adeta bir kavram kazıcısı gibi çalışan, bu bakımından Türkiye'de benzeri olmayan bir sosyal bilimcidir. Burada derlenen yazılarında, sanayi devrimi, sanayileşme, sanayileşme tipolojileri ve teknoloji kavramlarına yüklenebilecek neredeyse bütün anlamları ve aralarındaki ilişkileri -geniş bir literatür taramasını da arkasına alarak-  sorgulamaya çalışırken, adeta okuyucuyu çok katmanlı bir "ilişkiler-süreçler" otoyolunda gezintiye çıkarmaktadır. Sanayileşme sürecine sonradan giren ülkelerin ek sorunlarına mı ilgi duyarsınız, "türev sanayileşme" kavramı üzerinden tıpkı kapitalizmin tüm dünyaya İngiltere'den ihraç edilmiş olduğu tezine benzer ama onu aşan bir sorunsalı mı tartışmak istersiniz, "proto-sanayileşme" kavramı üzerinden sanayileşmenin/kapitalizmin gelişme tarihine bir katkı mı istersiniz, "ma'lûmat" toplumu ile bilgi toplumu üzerine analiz çeşitlemeleri mi istersiniz, sanayileşmeyi sadece teknik değil kültürel bir süreç olarak da mı kavramak istersiniz, vs... bütün bunlar İşaya'nın ilgi ve inceleme alanındadır. 

Bir makalesinin ("Sanayileşme: Kavramdan Tipolojilere") sonuç bölümünü şöyle bağlıyor İşaya hoca: "Sanayileşme sürecini kavramlaştırmaya yönelik her teşebbüs beraberinde bir toplum ve tarih teorisine de sahip olmak durumundadır. Sanayileşme sürecinin incelenmesi aslında, yazıda ortaya konulduğu üzere, uzun bir zaman dilimi boyunca "değişme" sürecinin incelenmesi anlamına gelir. Bu suretle, herhangi bir dönemde, herhangi bir ülkede, iktisadi gelişmenin (sanayileşmenin) incelenmesi, bir bakıma, tarih ya da iktisadi tarih incelemesi anlamına gelecektir". Aynı makalede, tipolojiler ve aşamalar konusuna, haklı olarak, ihtiyatlı ve eleştirel yaklaşımdan yana olduğunu görürsünüz; tek-yönlü ve düzçizgisel evrimci yaklaşımlar konusunda da öyle...

Aslında kavramlar ve onların kullanımı konusunda da, gene haklı olarak, çok titizdir. Terimlerin ve özellikle de kavramların gevşek kullanımından hoşlanmaz. Her deyim (bize göre terim) bir kavram değildir der. Dolayısıyla her terim kavram mertebesine taşınamaz. Ama bazı terimlerin, örneğin "makina" teriminin, doğru tanımlandığında ve işlendiğinde, açıklayıcı bir kavram değerine ulaşması kaçınılmazdır. 

İşaya'ya gönderme yaparak "anlaşılmış olabileceği gibi" diyelim, dostumuz indirgemecilikten nefret ederdi. Bu nedenle Marksist etiketli yaklaşımlar konusunda daha bir titizdi. "Tarihsel olan soruna (kavramlara) tarihleri içinde yaklaşmak en doğru yöntem olacaktır" görüşünü benimserdi.

Bütün bunlar da makalelerinin bugün aradan onyıllar geçtikten sonra bile değerinden çok şey yitirmemesinin önemli bir nedenidir. "Ma'lûmat-bilgi toplumu" üzerine çeşitlemeleri, yazıldığı 1997 yılından daha bile fazla olarak sanki bugünleri anlatmaktadır. İşaya Üşür, kavramsal tartışmaların üstadıydı. Yeri kolay doldurulamayacak bir analitik düşünce yapısını temsil ediyordu. 

İşaya kardeşimizi daha çok ürün verebilecek bir döneminde yitirmiş olmak gerçekten hem dostları hem öğrencileri hem de takipçileri açısından üzücüdür. Ama bizim için daha da üzücü olan, candan bir dostumuzu, içten bir arkadaşımızı, benzer değerleri paylaştığımız bir meslektaşımızı vakitsizce yitirmiş olmanın dayanılmaz yüküdür. Anısına çıkardığımız bu kendi yazılarından derlenmiş kitap, belki de bu yükü hafifletmenin bir aracıdır. 


 Oğuz Oyan / SOL



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder