8 Haziran 2021 Salı

İşçi sınıfı fotoğrafçısı: Lewis Wickes Hine - Selçuk Kozan / EVRENSEL

Selçuk Kozan, Amerikalı Fotoğraf Sanatçısı Lewis Wickes Hine’yi yazdı.


Lewis Wickes Hine’yi, daha çok hepimizin bildiği gökdelen inşaatında çalışan işçilerin fotoğraflarıyla tanırız. Hine fotoğrafları, sadece bunlardan ibaret değildir. O Amerika’daki göçmen ve çocuk işçiliğinin yanı sıra, işçi sınıfının acımasız koşullarda nasıl çalıştırılıp ve sömürüldüğünü belgelemiş bir sanatçıdır.

Özellikle işçi çocukların inanılmaz çalışma koşullarını ortaya çıkarırken, çocukların çalıştırılmasının yasaklanması için de büyük bir mücadele vermiştir. Sosyal ve adaletli bir yaşam için fotoğraf makinelerini bir silah gibi kullanan Paul Strand, Walker Evans, Gordon Parks, Milton Rogovin ve Dorothea Lange gibi, Amerikan tarihindeki en başarılı belgesel fotoğrafçısı olarak kabul edilen Lewis Hine, 26 Eylül 1874’te Oshkosh, Wisconsin’da doğdu. Hine, babası öldükten sonra, eğitimini sürdürmek ve ailesinin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kaldı. Mobilya döşeme fabrikasında, günde 13 saat, haftada 6 gün çalışırken, kazandığı haftalık ücret sadece 4 dolardı. Hine, birçok farklı işte çalıştı, işçilerin çalışma koşullarına yakından tanık oldu.

Zorlu bir öğrenim süreci yaşayan Hine, önce Chicago Üniversitesi, Columbia Üniversitesi ve en son New York Üniversitesinin sosyoloji bölümünden mezun oldu. Kısa bir süre sonra Ethical Culture School’da (Ethik Kültür Okulu) öğretmenlik yapmaya başladı. Burada okul müdürünün isteği üzerine, okulda yapılacak birtakım çalışmalarda, kendisine fotoğraf çekimi görevi verilir. Hine de, bunu kabul edip, okul projeleri için fotoğraf çekmeye başlar.

ELLİS ADASI VE GÖÇMENLER

20. yüzyılın başında Orta ve Doğu Avrupa’ya, Akdeniz ve Asya’dan yoğun bir göç başlamıştı.  Irkçılar tarafından kışkırtılan siyasal ortam, göçmenlere karşı gittikçe artan düşmanlık, Hine’yi ciddi anlamda rahatsız ediyordu. 1905’te New York’ta Ellis Adası’nı ziyaret ettiğinde gördüğü manzara karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı. Günün büyük bir kısmını çalışarak geçiren binlerce göçmen işçinin barınma, beslenme ve yaşam koşulları inanılmaz derecede kötüydü. Hine, bu adada olup biteni fotoğraflamış ve kamuoyunda büyük etki yaratmıştı.

Burada gördükleri Hine’nin fotoğrafa olan bakış açısını değiştirir. Fotoğrafın, gerçeği ortaya çıkarmada büyük bir gücünün olduğunu fark eder. Okulda fotoğraf kursları başlatır. Göçün yoğun olduğu bu yıllarda, göçmenlere yönelik ön yargıları kırmak adına Hine’nin başlattığı projeler öğrencilerin de büyük ilgisini çeker. “Göçmenlere saygı gösterilmeli ve onurlarını zedeleyecek davranışlardan vazgeçilmeli” diyordu. Hine, fotoğrafla tanıştıktan sonraki, 2 yıl içinde birçok dergiye sosyal sorunlara ilişkin makaleler yazdı.

OBJEKTİFİNİ SÖMÜRÜ ÇARKINA ÇEVİRİYOR

1900’lü yıllar Amerika’sında sömürü çarkları arasında en çok ezilen çocuk işçilerdi. En küçüğü 4 yaşında olan 2 milyona yakın çocuk, maden ocakları, pamuk tarlaları ve sanayinin en ağır işlerinde çalıştırılıyordu. Karnını bile doyurmayacak bir ücret ve en az 14 saat çalışmaya maruz kalan çocuklar, çoğu zaman ellerini ya da ayaklarını kaybederken, azımsanmayacak sayıda çocuk da hayatını kaybediyordu.

10 yıl boyunca ABD’yi karış karış gezerek çocuk işçilerin dayanılmaz sömürüsünü fotoğraflayan Hine, sadece koşulları vurgulamak isteyen belgesel fotoğrafçılığın aksine, çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak için bir çabanın da içindeydi. Çocuk işçiliğinden büyük kazanç elde eden patronlar, Hine’nin fabrikalara girişini yasaklıyordu. Zaman zaman ölüm tehditleri alan Hine, farklı yöntemler deneyerek fabrikalara girmeyi başarıyordu. Bazen İncil satıcısı, bazen kartpostal satıcısı ya da itfaiyeci kılığında fabrikalara giriyor ve fotoğraf çekmenin yanı sıra, çocukların yaşları ve kaç saat çalıştıklarına kadar birçok bilgiyi elde ediyordu. 1909’da Ulusal Yardım ve Islah Kongresinde “Kamera sosyal kalkınmaya nasıl yardımcı olabilir?” adlı sunumda, “en büyük sosyal tehlikenin karanlık ve cehalet” olduğunu dile getirecekti. Sosyal reform yanlılarının çoğu Amerikalı için görünmez olan, korkunç yaşam ve çalışma koşullarını gün yüzüne çıkarmak zorunda olduğunu söyleyerek, “Sıradan insanlar fotoğrafın gerçeği olduğu gibi yansıttığına inanıyorlar. Sizin de, benim de fotoğrafa olan sınırsız inancımız sık sık sarsıldı; fotoğraflar yalan söylemeyebilir ama yalancılar fotoğraf çekebilir” dedi.*


Özellikle maden ocaklarında gördüğü işçi çocuklar onu derinden etkiledi. O güne kadar görünmeyen, hasta, yorgun ve çalışmakta zorlanan küçücük çocukları görünür kılmayı başardı. Hine, çocuklar için bir şeyler yapma umuduyla, 1908’de Ulusal Çocuk İşçiliği Komitesinin çalışmalarına katıldı. Aynı zamanda komitenin resmi fotoğrafçısı oldu. Uzun çabalar sonucu hükümetin çocuk işçiliğine karşı kanunlar çıkarma konusunda büyük bir başarı elde etse de mücadeleyi bırakamadı.

ADİL ÇALIŞMA STANDARTLARI YASASI

Hine, sonraki 10 yıl boyunca da çocuk işçilerini görüntülemeye devam etti. 1938’de çocukları koruma maddeleri içeren “Adil Çalışma Standartları Yasası”nın çıkışında Hine’nın büyük bir katkısı olmuştu. Hine’nin önem verdiği diğer konulardan birisi de çalışan kadınlardı. Özellikle tekstil fabrikalarında uzun ve ağır çalışma koşullarını gündeme getirdi. 1920 ve 1930 yılları arasında çalışan kadınları fotoğraflarken, ev kadınlarının da işçi statüsüne alınmasını istedi.

Çocuk işçiliğin yanı sıra, Amerikan işçi sınıfının içinde bulunduğu ağır çalışma koşullarını belgeleyerek, işçi sınıfı mücadelesine büyük bir katkı sağlamıştı. Fotoğrafın iyi kullanıldığında nasıl bir silaha dönüştüğünü Hine görmüştü. Hine’nin fotoğrafları, yeni reformların yapılmasında da etkili oldu.  O, fotoğrafı bir sanat olarak değerlendirirken, aynı zamanda bir eğitim aracı olarak da görüyordu. Hine, “Fotoğraf sanatı, gündelik hayatı, yoksulluğu, fabrikayı, sokağı ve ev yaşamına kadar tüm hayatı bir bütün olarak fotoğrafla yorumlamalı” diyordu.

EZİLENLERİN FOTOĞRAFÇISI


Birçok fotoğrafçı Hine’den etkilenerek onu takip etmeye başladı. Hine daha sonra objektifini savaş mağdurlarına çevirdi. 1918 yılında Amerikan Kızılhaçı’yla birlikte Avrupa’ya gitti. Savaştan kaçan mültecilerin dramlarını belgeledi. Amerika’ya döner dönmez,1920’lerde etkili konulara yönelerek, Amerikan işçilerinden oluşan portreler serisine başladı. O dönem en büyük projelerinden biri olan Empire State binasının yapımının fotoğraflanmasıydı. Çekimler zor ve tehlikeli olmasına rağmen, Hine, o devasa gökdelenlerde çalışan işçileri fotoğraflamayı başarmıştı. 1924’te New York Sanat Yönetmenleri Kulübü Hine’yi bu çalışmalarından dolayı ödüllendirdi. İşçi portreleri çalışması, 1932’de “Man at Work” adlı kitabında yayımlandı.

Hine, hiç durmadı ve birçok yardım örgütü ve sosyal kurumda çalışmaya devam etti. Hayatı boyunca ezilen milyonlarca yoksulun gözü olurken, bu koşulların mutlaka ortadan kalkacağına inanıyordu. Yeni kuşak fotoğrafçıları Hine’nin fotoğraflarını artık modern görmüyorlardı. Projelerde yer verilmedi. İş bulamıyordu. Evini kaybetti ve 1940 yılında yoksulluk içinde öldü.

Hayatı boyunca objektifini ezilenlerin yaşamlarına odaklayan Hine, tarihe işçi sınıfının fotoğrafçısı olarak geçti. Bugün halen birçok fotoğrafçının esin kaynağı olan Hine, belgesel fotoğrafçılığın da öncüsü ve ezilenlerin fotoğrafçısı olarak anılmaya devam ediyor.

 Selçuk Kozan / EVRENSEL


KaynakPeter Dreier, Huffington Post, Çeviri: Fotoğrafçı Levent Karaoğlu/ sol.org.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder