15 Temmuz 2021 Perşembe

Büyük oyun, büyük ödül -(I-II) - Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET

 (I) 

Biden, ABD’yi Afganistan’dan apar topar çıkarıyor; medyanın konuyla ilgili sorularını cevaplamak istemiyor. 

Taliban, hızla ilerlerken ülkenin yüzde 85’inin elinde olduğunu iddia ediyor. 

ABD kuklası Afgan rejiminin çöküşü hızlanıyor. 

Bu resmin iki boyutu var.

Birincisi, “11 Eylül olayının” ertesinde, Afganistan ve Irak işgalleriyle başlayan ABD hegemonyasını restore etme projesi (o projenin belgesi olarak yayımlanan QDR 2001 -dört yıllık savunma- raporunu değerlendirirken öngördüğümüz gibi) başarılı olamadı. ABD merkezli hegemonya düzeni çözülmeye devam ediyor.

İkincisi, büyük güçler arası, yeni düzeni şekillendirme, dünyanın kaynaklarını paylaşma rekabetinin merkezi, emperyalist sistemin tarihinde Avrasya kara parçasının “Büyük Oyun” olarak adlandırılan coğrafyasına kayıyor.  

Bu ikisini bir araya koyunca, spekülatif bir yaklaşımla sorabiliriz. Sakın, Biden yönetimi, bir taraftan “Batı Bloku”nu canlandırmaya, NATO’yu küreselleştirmeye, diğer taraftan stratejik rakip olarak gördüğü Çin ve Rusya’yı büyük ekonomik ve askeri kaynak harcamaya zorlayacak jeopolitik istikrarsızlıklara yatırım yapıyor olmasın?

BOP’TAN KYİ’YE

Dün, QDR 2001 yayımlandığında hegemonya restorasyon projesinin merkezinde, hidrokarbon kaynaklarıyla, huzursuz genç nüfusuyla “Avrasya kara-parçası” karşısında stratejik konumuyla “Büyük Ortadoğu” (BOP) vardı. Afganistan ikincil bir hedefti. Esas hedef Irak, daha da önemlisi İran’dı. Sonra jeopolitiğin kaleydoskopu 2008 finans krizi, 2011 Arap isyanları, Suriye iç savaşı da olmak üzere birkaç kez döndü, bu sırada teknolojik atılımlar birbirini izledi. Bugün karşımıza 2001’den çok farklı bir manzara var. 

Rusya, Ortadoğu’ya indi. Çin, uzay çalışmaları, quantum bilgisayarları, yapay zekâ teknolojileri gibi alanlarda dünya liderliğine oynuyor. ABD hegemonyasının ifadesi olan neo-liberal küreselleşme çözülmeye devam ediyor. Buna karşılık, Çin Kemer ve Yol İnisiyatifi (KYİ) adını verdiği bir proje bağlamında, kara ve demiryolları, deniz ulaşım hatlarıyla yaklaşık 60 ülkeyi kaplayan bir ağ üzerinden Asya’yı Avrupa’ya ve Afrika’ya bağlayarak kendi ekonomik jeopolitik gereksinimlerine uygun bir alternatif küreselleşme inşa etmeye başladı.

KYİ projesinin jeopolitiği, jeo-ekonomisi, BOP’tan farklı olarak, altın, gümüş, platin, demir, bakır gibi stratejik madenleri, iletişim ve savaş teknolojilerinin stratejik girdisi ender mineralleri kaynak paylaşımı paradigmasının merkezine koyuyor. Mekân düzenlenmesi açısından da ekonomik ve askeri kaynakların ulaşım yolları, elektronik iletişim ağları, ülkeler arası bağımlılık ilişkileri stratejik öneme sahip.

Bu değişimin merceğinden bakınca da Afganistan’ın stratejik önemi, özellikle Çin açısından daha bir belirginleşmeye başlıyor. KYİ projesi bağlamında Çin 62 milyar dolarlık bir yatırımla “Çin Pakistan Ekonomik Koridoru” (CPEK) olarak adlandırdığı bir projeyi yaşama geçirmeye çalışıyor. Bunun yanı sıra geçen yıllarda, Hindistan’ın ve ABD’nin basıncıyla engellenen Peşaver-Kâbil karayolu projesi var. 

ABD, Afganistan’dan çıkışını tamamlamaya çalışırken Taliban ilerlemeye devam ediyor ve Çin’i madenciliğe ve yol projelerine yatırım yapmaya davet ediyor. Böylece Peşaver-Kâbil projesinin gerçekleşme, Afganistan’ın, yaklaşık 1-3 trilyon dolar değerinde olduğu hesaplanan doğal kaynaklarını Çin’in küreselleşme projesine ekleme olasılığı artıyor.

Bu söz konusu doğal kaynaklar içinde, dünyanın henüz işletime açılmamış, 88 milyar dolar değerinde olduğu hesaplanan en büyük bakır rezervlerinin yanı sıra, demir, platin, altın (Taliban altından, yılda yarım miyar dolar gelir elde ediyormuş), krom, uranyum ve alüminyum, cıva, çinko, lityum rezervleri, emeral, rubi, safir, turkuaz, lapis lazuli gibi değerli taş kaynakları ve belki de stratejik olarak hepsinden önemli, ender mineraller olarak anılan lantan, seryum, neodimyum rezervleri var. Ek olarak Afganistan’ın henüz işletilemeyen, 1.6 milyar varil petrol, 500 milyar metreküp kapasiteli gaz rezervleri var.

Kısacası, büyük güçler arası yeniden-paylaşım rekabeti bağlamında Afganistan’ın kaynaklarına ulaşmak, çok büyük bir avantaj elde etmek anlamına geliyor; ABD çıkarken Çin girmeye hazırlanıyor. Ancaaak…                                 

                                                                        ***

(II)

ABD kuklası Kâbil rejiminin geleceği karanlık. Eğitimli kesim, profesyoneller, bilim insanları ve eğitimciler Afganistan’ı terk etmeye başladılar. Kuzey İttifakı’nın, kalıntısı kimi Tacik ve Hazara kökenli savaş lordlarının yeniden hareketlenmesi de Taliban’ı durduramayacak. 

Diğer taraftan, savaşın içinde şekillenmiş Taliban barış getirecek, devlet inşa edecek, “ülke” kaynaklarını değerlendirecek personelden, kültürel-mali kaynaklardan yoksun. Liderliği de bunu itiraf ediyor; kaynak ve personel konusunda “yardımcı” olabilecek ülkelere “mavi boncuk dağıtmaya” başladı. Diğer bir deyişle Taliban, ABD Afganistan’dan çıktıktan sonra oluşan boşluğa girmek için sırada bekleyen büyük güçlere kapıları açıyor. Böylece Taliban rejimi, eğer oluşabilirse (!) “Yeni Afganistan’ın” emperyalizme bağımlı “ülke” olarak kalmasını da baştan kabulleniyor.

Taliban’ın projesi başarılı olursa, belki, Afgan halkı sürekli savaş içinde, ABD kuklası, hırsız bir rejimle yaşamaktan kurtulacak ama emperyalizme bağımlı, dinci bir rejimle yaşamaya başlayacak. Bu dönüşüm, belki, ekmek peynir ve barış içinde yaşama olasılığı açısından bir gelişme ama haklar ve özgürlükler açısından, özellikle kadınlar ve çocuklar için çok karanlık bir tablo. Aslında emperyalist sistemde sertleşmeye devam eden paylaşım rekabeti içinde, Taliban’ın bunu bile başarabilme şansı çok zayıf.

Karmaşık ve çelişkili  ittifaklar yumağı

Afganistan, bugün kapitalizmin tarihinin özgün bir anında ve özgün bir coğrafyasında yeniden şekillenmeyi bekliyor. “An”, yeni bir “sermaye birikim rejimi” arayışıyla ilgili. Bu yeni rejim de büyük bir olasılıkla, finansallaşma yerine yeniden artık-değer üretimine, hidrokarbon enerjisinden daha çok ve giderek artan oranda dijitalleşmeye (dijitalleşmenin girdilerinin güvenliğine) dayanıyor olacak. “Coğrafya” ise bu yeni birikim rejiminin inşasında ve küreselleşme sürecinde belirleyici olmaya aday büyük güçlerin kaynak rekabetiyle ilgili.

Böylece karşımıza çok karmaşıkçelişkili bir ittifaklar yumağı çıkıyor. Öncelikle ABD ile bir teknolojik rekabet ve bir “yeni soğuk savaş” sürecine girmeye başlayan Çin’in bölgedeki Kemer-Yol İnisiyatifi bağlamında Pakistan ile ABD karşında küresel çapta konuşlanmak için Rusya ile olan ittifakları var. Pakistan, ekonomik diplomatik alanda giderek Çin’e daha fazla bağımlı hale gelirken, Taliban ile tarihsel ilişkilerini kullanarak Hindistan’a karşı “stratejik derinlik” kazanmaya çalışıyor. Rusya ile tarihsel bağları güçlü Hindistan, Pakistan’ın Afganistan’daki etkisinin kendisine yansımasını önlemeye, bölgede Çin’in KYİ karşısında kendine yer açmaya çalışıyor. Şii İran, Afganistan’da kurulacak radikal Sünni bir İslam devletinin, düşmanca ve istikrar bozcu etkilerinden, Şii nüfus üzerindeki basıncının yaratması olası göçmen dalgalarından korunmak için önlem almaya, Rusya ve Hindistan’la bu yönde işbirliği yapmaya çalışıyor. Afganistan’ın kuzey komşuları Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın Afganistan’la etnik bağları var; olası bir Taliban rejiminin İslamcı terörist gruplara ev sahipliği yapmasından da korkuyor, bu korkuları paylaşan Rusya’dan liderlik bekliyorlar. 

Bu birbiri içine girmiş ittifaklar içinde Çin, Rusya, İran, Hindistan Taliban ile ilişkilerini geliştirmekle meşguller. Bu ilişkileri aktaran kaynakların hep, “Taliban’ın, kendilerine yakın kesimleriyle” kavramını kullanması, Taliban’ın çok parçalı bir yapı olduğunu düşündürüyor. Son dönemde Taliban’ın Hazara ve Tacik grupları da içermeye ve hatta liderlik düzeyine taşımaya başlaması, karmaşıklığın artmakta olduğunu söylüyor.

Taliban, bu karmaşık, çelişkili ittifakların tüm bileşenleriyle ilişkilerini geliştirmeye, “değiştiğini” anlatmaya, güvence vermeye çalışıyor. İktidara yürürken korunması nispeten kolay olan bu çizgiyi korumanın, iktidarın nimetlerini bölüşmeye sıra gelince korunmasının, “büyük oyun” içinde “büyük ödül”e erişmek isteyecek güçlerin, hatta ABD’nin “dışarıdan dengeleme” taktiklerinin basıncı altında adeta olanaksız olacağını söylemek falcılık olmaz. Küresel jeopolitiğin merkezinin, “Kuşak-Yol İnisiyatifi” projesinin coğrafyasına kaydığını söylemek de... “Büyük ödüle” ulaşmanın maliyeti hızla artıyor!

Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder