(3)
12 Eylül 1980- 12 Eylül 2021…
41 yıldır süren kötülüklerden, darbeci olarak üstümüze yağan kötü adamlardan, darbeyi ve tüm kötülükleri hazırlayan, yaptıran, yapan, 41 yıldır uygulayanlardan daha kötü olunamaz…
SİNEMAMIZIN İYİ KALPLİ, FİLM İCABI KÖTÜ ADAMLARI
İsimleri büyük yazılmasa da hatta bir kısmının adı jeneriklere, afişlere giremese de adları ezbere bilinmese de yüzleri, “kötülükleri” unutulmayan, çok iyi tanınan, Yeşilçam severlerin kalplerinde birer yıldız olan sinema emekçileri vardı.
Onlarca, yüzlerce filmde yer alan bu emekçilerin başrol oynayanı da oldu ikinci, üçüncü rollerde ünleneni de, adı jeneriklere giremeyeni de.
Yeşilçam’a damgasını vurmuş bu yüzlerce isimden, sinema emekçisinden öne çıkanlar arasında hemen Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Sırrı Elitaş, İbrahim Kurt, Hakkı Kıvanç, Coşkun Göğen (Tecavüzcü Coşkun), Kadir Kök, İhsan Gedik, Yadigâr Ejder, Yılmaz Kurt, Oktay Yavuz, Sönmez Yıkılmaz, Çetin Başaran, Mehmet Uğur, Yusuf Çetin’i sayabiliriz.
Bir kısmı jönden dayak yiyen “kavgacı” olarak tanındı. Kalbi sinemayla, Yeşilçam’la atan bu cefakar, vefakar sinema emekçilerinin yıldızlaşan isimleri de oldu, sokaklarda yaşayanı da.
‘KÖTÜLÜĞÜN’ UNUTULMAZLARI
Kötü adamların yıldızları diyebileceğimiz Ahmet Tarık Tekçe ve Erol Taş kadar ‘film icabı’ kötü olan, onlar kadar ünlenip sevilen, yıldızlaşan oyuncular arasında Kenan Pars, Süha Doğan, Bilal İnci, Senih Orkan, Hüseyin Baradan, Hikmet Taşdemir, Danyal Topatan da perdeden yansıyan ‘kötülüğün’ unutulmazları arasındaydı. Hüseyin Baradan gibi komiklikleriyle tanınan fakat kötü adamlığıyla da ünlenen isimlerden biri de Öztürk Serengil’di.
NURİ ALÇO: BİR GAZOZ İÇER MİSİN YAVRUM?
’80’lerden günümüze dek kötü adam olarak sinemaya damgasını vuran Nuri Alço, Yeşilçam kuşağının yıldızlaşan kötü adamlarının son önemli halkasıydı, Önder Somer çizgisinin devamıydı. Bir dönem adı duvarlara yazıldı. Bir dönem özel hayatında yaptıklarıyla da gündem olan Nuri Alço tuzağına düşürdüğü kadınlara “sahip olmak” için ilaçlı gazoz ikram ederken söylediği “Bir gazoz içer misin yavrum?” repliğiyle belleklere kazındı.
HÜSEYİN BARADAN ÇEKİLİN ARADAN
Kötü adam olarak ünlenmiştir Hüseyin Baradan. Fakat birçoğumuzun belleğinde dalgacı, matrak bir adam olarak yer alır yine de. Necdet Tosun’lu Vahi Öz’lü, Ayşecik’li Yumurcak’lı filmlerde ve başka filmlerde de sevimli adam ya da ‘kötü adam’ olarak izledik onu. Eşkıya oldu, mafya oldu, köylü kurnazı oldu. Ufacık bir çocukken başladığı fotoğrafçılıktan, foto muhabirliğine, oradan da sinema oyunculuğuna geçerek Yeşilçam’da iz bırakan, sevilen bir oyuncu, hepimizin tanıdığı kaytan bıyıklı, dalgacı Hüseyin Baradan oldu. Film setlerinde de rollerinde olduğu gibi şakacı, matrak sevilen bir insan olduğunu başka oyunculardan da dinledim. Ayrıca başarılarının arasında bir “ilk” de var; Hüseyin Baradan Çekilin Aradan. Yeşilçam’da ilk kez oyuncu adının, film adına taşındığı filmdir.
ÖZTÜRK SERENGİL: YEŞŞEE...
Anılar biriktirip acılar biçtiği Yeşilçam Sokağı’nda, “tutunamayan” dönemini atlatıp ‘dikiş tutturduğunda’ kötü adam olarak ünlenir Öztürk Serengil. İlk zamanlar birçok insana “İşte kötü bir adam böyle olur” dedirtse de beni hiçbir zaman korkutan bir kötü adam olmadı. Hep matrak bir adam olarak algıladım onu. En “kötü”yü oynadığında bile... “Yeşşeee”, “temem bilekis”, “kelaj”, “abidik gubidik” gibi eğlenceli “Öztürk Serengil edebiyatı” olan ve komik hareketler yapan gerçekten de “kel”aj, şapkalı, aşağı sarkık bıyıklarıyla ve Feridun Karakaya’nın Osman Seden’e önerisiyle “tatlı serseri rolleri” oynayan komik bir adam.
Acımasız mı acımasız, yaptıkları kötülüklere salondan da anında sert tepkiler alan fakat yine de çok sevdiğim; Ahmet Tarık Tekçe ve Önder Somer dışında kötüyü oynayan bütün oyuncuları sevdim.
Öztürk Serengil ikisinin ortasında bir kötü adamdı; açlıkla, yoksullukla, didinmeyle geçen ilk on yıllık sinema serüveninde “Ne Şeker Şey” ve “Badem Şekeri” filmleriyle başlayıp “Adanalı Tayfur”la doruğa ulaşan tatlı serseri ve komik adam rollerine kadar. Henüz Adanalı Tayfur olmadığı, küçük rol, büyük rol ayrımı yapmadan her teklifi kabul ettiği ve kötü adam olarak nam saldığı günlerde inandırıcılığıyla sevilmişti Öztürk Serengil. “Filmlerde menfi bir tip olmuştum. Gerçekten fena insandım. İlk filmlerimde bu fena adam rolünü o kadar içten, o kadar candan oynadım ki herkes beğendi ve bugünkü şöhretimi kazandım.”
‘KÖYÜN KÖTÜSÜ’ BİLAL İNCİ
Bilal İnci, 1936 yılında Adana’ya bağlı Kozan ilçesinde dünyaya gelir Liseyi İzmit’te okurken yarıda bırakarak trikotaj gibi işlerde çalışır 1960 yılında Almanya’ya gider, 1966 yılına kadar Berlin’de yaşar. Alman bir kadınla evlenir.1966’da Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra yönetmen yardımcısı olarak da çalışan oyuncu ağabeyi Kemal İnci’nin setlerini ziyaret eder. İlk filmi 1966 tarihli “Karanlıkta Vuruşanlar”dır. Bu filmdeki oyunuyla kötü adam rollerinin vazgeçilmez yüzlerinden biri olur. Bir süre sonra tekrar Almanya’ya döner. 1987 yılında dönünce yeniden filmlerde oynamaya devam eder.
Genellikle Anadolu’nun kırsal ‘Kötü Ağa’sı rollerinde kötülüğüyle zirve yapar. Tarihi filmlerin ‘Kötü Bizanslısı’ olarak da iz bırakır.
KENTSOYLU BİR KÖTÜ: KENAN PARS
Yönetmenlik ve yapımcılık da yapan jönlükten karakter oyunculuğuna, kötü adamlığa geçen Kenan Pars, kentsoylu, mevki sahibi, kötülüğü yaradılışından değil koşullardan gelen karakterlerin oyuncusuydu genelde. Asıl adı Kirkor Cezveciyan’dı. 10 Mart 1920’de Üsküdar’da dünyaya gelir. 5 yaşından ölümüne dek Bakırköy’de yaşar.Çilingirlik, tuhafiyecilik gibi işlerin ardından 1953’te adım attığı sinemada 250’nin üstünde filmde oynar, 6 film yönetir, 7 filmin de yapımcılığını üstlenir. Bakırköy’de kendi adını taşıyan bir Milli Piyango bayii işleten Kenan Pars, sinema dışında sanatın farklı dallarıyla da ilgilidir. Boncuklarla yaptığı hat sergisi, 2007’de Dolmabahçe Sarayı’nda açılmıştı. ***
(4)
Geçen hafta 12 Eylül1980 Amerikancı faşist darbesinin 41. Yıl dönümüydü. 41 yılda 12 Eylül’den, 12 Eylülcülerden, darbeyi hazırlayanlardan, yapanlardan, uygulayanlardan hesap sorulmadı. İki generalin rütbelerini sökmek, 12 Eylül’le hesaplaşmak, hesap sormak, yargılamak sayılamaz.
12 Eylül tarihi aynı zamanda “12 Eylül ile yüzleşmek”ten söz ederek oy isteyen AKP iktidarının, AKP’ye, Erdoğan’a inanıp güvenen sağ-sol liberallerden, sol cenahtaki “sağ sapma”dan, “mezardakilere bile ‘evet’ oyu kullandırmak lazım” diyen Gülen ve FETÖ’den aldığı destek oylarıyla gücünü katlayarak kalıcılığını sağlayan, her türlü gücü, vesayeti tek adamda toplayarak bugünlere gelinmesine yol açan, 2010 referandumunun da yıl dönümüydü. Son 41 yılda yaşanan öngörüsüzlüğün, sezgisizliğin de yıl dönümü diyebiliriz.
Türkiye tarihinin en kanlı en acımasız, tüm toplumu yeniden yapılandırma projesi olan yapanlar açısında “başarılmış” olan 12 Eylül 1980 darbesi 41 yıldır yaşadığımız bütün kötülüklerin miladıydı.
Geçen yıl 13 Eylül’de yayımlanan yazımda 12 Eylül darbesinin sinemaya etkilerini ve yansımalarını yazmıştım.
Yeşilçam’ın “kötü adamları”nı yazmayı sürdürdüğüm geçen haftaki yazıya “41 yıldır süren kötülüklerden, darbeci olarak üstümüze yağan kötü adamlardan, darbeyi ve tüm kötülükleri hazırlayan, yaptıran, yapan, 41 yıldır uygulayanlardan daha kötü olunamaz” cümleleriyle başlamıştım. Kaldığımız yerden sürdürelim…
SÜHA DOĞAN
Oynadığı filmlerde ürkütücü kötü adam rolleriyle tanınan Süha Doğan, eski vali ve bakanlardan Avni Doğan’ın oğlu olarak 8 Şubat 1920 yılında Yozgat’ta doğar. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini bitirir. 1952 yılında yönetmenliğini Vahi Öz’ün yaptığı “Kan Kardeşler” filminde oynayarak sinemaya girer. 1953 tarihli Türk-Yunan ortak yapımı Beyoğlu Güzeli filminde ilk ve son kez jön olarak başrolde oynar. Oyunculuğun yanı sıra yönetmen, yönetmen yardımcısı, senaryo yazarı ve yapımcı olarak da sinemada var olur. 59 yıllık kısa sayılabilecek yaşamında 214 filmde oyuncu olarak yer alır, 21 senaryosu filme çekilir, 2 filmin yapımcılığını üstlenir, 24 filmin de yönetmenliğini yapar.Sinemaya verdiği bunca emeğe karşın, yüz olarak unutulmayan fakat adı çok fazla anımsanmayan Süha Doğan, 1978’de bir beyin rahatsızlığı dolayısıyla kaldırıldığı Bakırköy Akıl Hastanesinde, 1 yıl sonra hayatını kaybeden Süha Doğan’ın yapayalnız geçen son 1 yılı çok çileli ve acılı geçer. Hayat Süha Doğan’a da acımasız yüzünü gösterir, acılar içinde kıvranarak ayrılır bu hayattan.
1979 tarihli Özgür Dicleli imzalı iç acıtan haberde şunlar yazılıdır: “Türk sinemasından bir yaprak daha koptu. 1978’in son yitiği Diclehan Baban’dı, 1979’un ilk yitiği Süha Doğan oldu. (…) Tanınmış karakter oyuncusu, Akıl Hastanesinin taş duvarları arasında doldurduğu son bir yıllık çileli yaşamını sessiz sedasız sona erdiriverdi. Aslında Süha Doğan bir yıl önce ölmüştü. Yaşıyordu ama, yaşadığının bilincinde değildi. Yaşam koşulları, sinema dünyasının acımasız ortamı, bu yetenekli sanatçıyı sonunda akıl hastanesinin boşluğuna dek sürüklemişti. Bir yıldır sevenlerinin, dostlarının, arkadaşlarının uzağında çile doldurduğu akıl hastanesinde bir deri bir kemik kalmıştı. Ayakta kalabilmesi için serum veriliyordu. Bir deri bir kemik kalmıştı. Beyni giderek ufalıyordu. Ne söyleneni anlayabiliyor ne kendini tanıyor ne de ağzından bilinçli bir söz çıkıyordu. Yemekle içmekten gayrı bir şey yapmıyordu. Görkemli nutuklarla emekçilerin sosyal güvencelerine sahip çıkmaya kalkışan sinema kuruluşları, akıl hastanesi köşelerinde bir mum gibi eriyen bu sanatçının acılı yaşamının farkında bile değildi. Birçok benzeri meslektaşı gibi Süha Doğan da aynı yolu izleyerek beklenen acı sona doğru yuvarlanıp gitmişti.” (Cumhuriyet 4 Şubat 1979)
SENİH ORKAN
Tiyatro, sinema ve dizilerde oynayan, akademi desen bölümü mezunu ressam olan 6 Haziran 1932 İstanbul doğumlu Senih Orkan, oyunculuğa 1954 yılında tiyatro sahnesinde, Gençlik Tiyatrosunda, Avni Dilligil’in öğrencisi olarak başlar. Çeşitli topluluklarda değişik birçok rolde oynamayı sürdürürken 1957’de sinemaya geçen Senih Orkan, 117 sinema filminde yer alır.
Gecelerin Ötesi, Otobüs Yolcuları, Mahalle Arkadaşları, Üç Tekerlekli Bisiklet, Dişi Kurt, Rüzgâr Zehra (Sünger Avcıları), Bitmeyen Yol, Son Kuşlar, Kızılırmak Karakoyun gibi önemli filmlerde de oyuncu olarak yer alan Senih Orkan, oynadığı geniş yelpazedeki filmlerde “kötü adam” rolleriyle adını sinema tarihine yazdırır.
KAZIM KARTAL
İyi kalpli, iyi insan “Yeşilçam’ın film icabı “kötü adam”ı Kazım Kartal.
Simit satar, lokantalarda bulaşıkçılık yapar, bir süre şoförlük, garsonluk, santral memurluğu gibi işlerde çalışır. Fakat hep artist olma isteği vardır içinde. İstanbul’a gelir, Yeşilçam sokaklarında dolaşmaya başlar. Nasıl artist olabileceğini araştırıyordur, film şirketlerini dolaşır. 25-26 yaşlarındadır o sıralar. Sonunda Fer Film ile tanışır. Evrim Fer ve annesi Fahriye Tamkan’ın şirketi Fer Film Hancının Kızı’nı çekecektir.
İlk filminde Eşref Kolçak, Reha Yurdakul, Kadir Savun, Evrim Fer, Diclehan Baban’la oynar. İlk filminde jönün arkadaşını oynayan Kazım Kartal Kemal Film’in çektiği filmlerde kötü adam olarak ünlenir, iz bırakır.
“Kötü”yü oynayanların karşılaştığı tepkilerden Kazım Kartal da nasibini alır. Arkasından “Allah belanı versin senin, niye öldürdün Şirvan’ı?” diye bağıranlar olur, yaşanan film icabı olsa da.
Sinemanın kötü adamları saymakla, yazmakla bitmez. Birkaç haftadır en akılda kalanlardan söz ettik.
Not: 2014’de Yeşilçam’ın iz bırakan yönetmenlerinden Melih Gülgen’in sinemacı oğlu Burak Gülgen’in yönetmenliğinde akışını, metnini benim yazdığım “Yeşilçam’ın Kötü Adamları” adıyla TRT’de yayımlanan bir belgesel çekmiştik. Belgeseli buradan izleyebilirsiniz.
Mesut Kara / Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder