Münih Krizi'nin karamsar ve atmosferik bir kurgusu olan film kadınları dramaya dahil etme ve izleyicileri, olayı cinsiyet körü bir bakış açısıyla incelemeye teşvik etme konusunda övgüye değer bir iş.
Eylül 1938’de yeni bir Avrupa savaşı belli belirsiz ortaya çıkarken İngiltere, Almanya, İtalya ve Fransa Münih’te bir araya geldi. Hitler, Batı Çekoslovakya’daki Sudetenland’ı fethetmeyi talep ediyordu. Savaştan kaçınmak için ise Dört Güç Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Çekoslovakya sınır bölgelerini ve savunmasını teslim edecekti. Dönemin İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain, Hitler’e ayrı bir İngiliz-Alman anlaşması imzalattı ve bunu muzaffer bir şekilde “zamanımızın barışı” olarak nitelendirdi. Münih krizi olarak da bilinen bu olay barışçıl bir politika izlenmesinin doruk noktasıydı.
Yeni bir film olan Munich-The Edge of War, bu önemli olayın dramatize edilmiş bir halinden ziyade Robert Harris’in 2017’de yazdığı politik gerilim romanından uyarlanmış “ya olsaydı” temalı tarihsel kurgu eseridir. Kurgusal erkek başroller Hugh Legat ve Paul von Hartmann gevşek bir şekilde İngiliz AL Rowse ve Alman Adam von Trott’tan ilham alınarak karakterize edilmiş. İyi bir şiirsel dil ile karakterlerin politik anlayışları, öngörüleri ve diplomatik olayların merkezine yakınlıkları ele alınıyor. Hikayenin gerilimi ise birlikte olayların gidişatını değiştirip, değiştiremediklerine bağlı olarak ilerliyor.
Film, barışçılların ve olası Nazi karşıtı direnişçilerin karşılaştığı stratejik ve etik ikilemleri, izleyicilerde yankı uyandıracak şekilde kurnazca çerçeveleyerek, çağımızdaki kriz ve yükselen aşırıcılık ile bağdaştırılabilir olmayı hedefliyor. Gerçekten de, haberlerde şimdi Rusya, NATO'ya katılmasını engellemek için Ukrayna sınırına asker yığıyor ve bazı yorumcular bunu 1938 Münih Krizi ile karşılaştırıyorlar.
Neville Chamberlain’in tasviri nostaljik, oldukça sempatik ve çekici. Jeremy Irons’ın Chamberlain’i barışın kurtarıcısı, saygınlığın ve iyi huyluluğun timsali. Filmin tarihsel olarak makullüğü hakkındaki düşüncelerin çoğu önde gelen ya da suçlu erkeklerin karakterizasyonuna odaklanıyor.
Peki ya filmdeki kadınlar?
Onlar Münih Krizini yaşayan kadınların makul temsilleri mi?
KURGUSAL KADINLAR
Filmde, eylemleri olaylar üzerinde doğrudan etkide bulunan güçlü, zeki ve iyi eğitimli kadınlar yer alıyor. Tarihsel kurgusal tür, iki savaş arası erkek egemen diplomasinin incelenmemiş cinsiyetçiliğinin yanlışlarını düzeltmeye çalışıyor.
Burada dört anahtar karakter var ancak halen yan kadın karakterler önemli sembolik, romantik ve dramatik işlevlere hizmet ediyor.
Alman-Yahudi asıllı Lenya, hem Legat’ın hem de von Hartmann’ın arkadaşıdır. Pamela Legat, korkunç bir savaş ihtimaliyle karşı karşıya kalan, çocukları tahliye etme konusunda yürek burkan kararlar veren ve bu yeni dünyaya yeni edinilmiş gaz maskelerinin insanlıktan çıkaran siperliğinden bakan İngiliz annelerin yerini alan kahramanın eşidir.
Film Chamberlain’in sekreterlerinden birini tabiri caizse hayal dünyasına çıkartıyor. Ona Joan Menzies ismi verilmiş. Sekreter Chamberlain’e Münih Konferansına giderken eşlik ediyor ve bildiğimiz kadarıyla hiçbir kadın karakterin bu müzakere üzerinde açık ya da gizli bir görevi ya da işlevi yok.
Dördüncüsü ise, Alman tarafında, bir generalin dul eşi, bir tür idari bakanlık görevinde bulunan Helen Winter. O hem von Hartmann’ın sevgilisi hem de bir işbirlikçi – Alman Anti-Nazizminin güzel yüzü.
Bu simgeleşmiş harika kadınlar suçlu kadınlardan ziyade cesaret, kahramanlık, acıma, içgörü ve sezgi gibi, çekicilikten bahsetmiyorum bile, özelliklere sahipler. Hepsi efsanevi Yunan rahibesi Cassandra’nın farklı versiyonları, gerçek kehanetlerde bulunmak için lanetlenmişler ancak erkeklerin saf eylemlerinin sonuçları hakkında söyledikleri kehanetlere kimse inanmıyor.
Konuyu dağıtmamak için daha fazla ayrıntı vermeyeceğim. Ancak tarihsel kayıt açısından, biraz spoiler vermek gerekiyor. Aslında bu kadın karakterlere atanan olay örgüsü aygıtları ve dramatik işlevlerle ilgili olan temel sorun kadınların bu tarz bir iktidara erişiminin, özellikle de resmi olarak olmamasıdır.
TARİHSEL KADINLAR
Kadınların filmdeki gibi olaylarda rol alamayacaklarını söylemek onların tarihte siyaset ve diploması alanında var olmamış olduğu anlamına gelmiyor. Burada, Sheila Grant Duff’ın hayat hikayesindeki unsurların bu karakterlerin bileşimi için kullanılmış olabileceğini düşünüyorum.
Grant Duff ve von Trott, 1930’lu yılların başlarında Oxford Üniversitesinde yakın bir dostluk kurdu. Von Trott nazi yanlısı olduğunda ise kavga ettiler ve Grant Duff, bir kadın olarak, yabancı bir muhabir, Çekoslavakya uzmanı ve destekçisi olarak bir ilke imza attı. En çok satan Penguin Special Europe and the Czechs (1938) kitabı Münih Anlaşmasından birkaç gün sonra yayınlandı.
Dahası, bir avuç kadın milletvekili, 1930’larda zaten küçük bir grup kadın milletvekili vardı, barışçıl politikaya karşı eleştiride bulundu. Bunların arasında Bağımsız Eleanor Rathbone, İşçi Partisi'nden Ellen Wilkinson ve Muhafazakar Partili Atholl Düşesi vardı ki o tüm İngiliz milletvekillerine Hitler'in Kavgam kitabının sansürsüz çevirisinin sunulmasını sağladı. Diğer kadın milletvekilleri, Muhafazakar Partisi milletvekilleri Nancy Astor, Florence Horsbrugh ve Marjorie Graves dahil olmak üzere Chamberlain'in hayran kitlesi olarak ön cephedelerdi. Ayrıca kolektif olarak Avrupa'nın “milyonlarca annesi”nin, barışın kurtarıcısı Chamberlain'in coşkulu destekçileri olduğu anlaşıldı.
Münih Krizi'nin karamsar ve atmosferik bir kurgusu olan Munich - The Edge of War, kadınları dramaya dahil etme ve izleyicileri, olayı cinsiyet körü bir bakış açısıyla incelemeye teşvik etme konusunda övgüye değer bir iş çıkarıyor. Ama aynı zamanda tarihsel kayıtlara daha yakından ve dikkatli bir şekilde bakmak ve gerçek kadınların 1930'larda bu filmde kendileri için yaratılan belirleyici rolleri oynamak için karşılaştıkları önemli kısıtlamaların yanı sıra fırsatları da kabul etmek için hoş bir davetiye sunuyor.
* theconversation.com’dan çeviren Sıla Altun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder