16 Ocak 2022 Pazar

Sinemada şans ve şanssızlık (I-II) - Mesut Kara / Evrensel

 (I)



İyisiyle kötüsüyle bir yılı daha geride bıraktık diyemiyorum, çünkü yine önceki yıllar gibi kötülüklerle anılan bir yıl oldu giden. Büyük umutlarla, beklentilerle iyiye, güzele ulaşmak için haksızlığa, kapitalizme ve sömürüye karşı mücadele kararlılığıyla girdik yeni yıla.

Bazılarımızsa artık şanssızlığının dönmesi, şansın kendi yüzüne de gülmesi, bolluk ve rahatlık içinde yaşama, ‘öğünlerini büyütebilme’ dileğini taşıyordu. Kişisel kurtuluş beklentisi olanlar, umudunu şans oyunlarına, ‘kumara’ bağlayanlarımız da vardı elbette.

Uzun zamandır ana akım medya televizyon kanallarının haber bültenlerini, haber kanallarını izlemediğimden bu yılbaşına doğru her yıl uzayıp giden kuyruklarıyla, biten biletleriyle reklamıhaberi yapılan piyango haberlerinden de bihaberdim.

Neyse ki ilginin, satışların yüzde 75 azaldığını öğrendim. 2022 “Milli Piyango” yılbaşı çekilişinde 120 milyon TL’lik büyük ikramiye çeyrek bilete ve satılmayan biletlere çıkmış, böylece asıl büyük ikramiye kasasına 90 milyon kalan Demirören’e vurmuş oluyordu.

Yıllardır, her yılbaşında şu espriyi yaparım: “Yılbaşı çekilişinde piyangodan bana para çıksa çok şaşırırım çünkü bilet almıyorum.”

Bireysel kurtuluş peşinde olmayan, bu nedenle de hayatım boyunca şans oyunlarıyla hiçbir ilişkisi, yakınlığı, alışverişi olmayan biri olarak bu hayatta şanssızlığın daha çok yaşandığını, şansınsa zaman zaman hepimizin kapısını çaldığını, farkına vardığımızda, hissettiğimizde bunun olumlu sonuçlarıyla karşılaştığımızı, fark edemediğimizdeyse fırsatı kaçırdığımızı düşünüyorum. Şansın kapıyı iki kez çalmadığını bilerek kapıyı şansa açık tutmamız gerekiyor sanki. Şansa şans tanımalıyız. Hayatın sürprizlerine açık olursak aradıklarımızın, beklediklerimizin bir gün bize de uğrayabileceğini umabiliriz. Umudumuzu şans oyunlarına bağlamanınsa boş hayalden başka bir şey olmadığını yaşayarak görürüz. Şans oyunlarının vermekten çok bizden aldıkları da ayrı bir gerçektir.

Sözcüğün kökeni Latince “cadentia” kelimesinden gelmektedir ve düşme, payına düşme, kısmetine çıkma anlamlarını içerir. Kader de benzer bir kökenden gelmektedir.

“Genellikle ‘Bu tür aksilikler hep benim başıma gelir. Çünkü, ben şanssızım’, ‘Zaten olumlu bir sonuç beklemiyordum, ben hep şanssızımdır’, ‘Bu tür konularda şanslı olmak gerekir’ gibi cümleler duyarız. Bazen şanssız olduğuna inanma, bir tür umutsuzluk ve eylemsizlikle iç içe geçmiş olarak da görülebilir. Bu tür durumlarda harekete geçme konusunda isteksizlik, kendini ötekiler tarafından beğenilmez bulma ve bu içsel kabul doğrultusunda davranışlar gözlenebilir.”(1)

SİNEMADA ŞANS-ŞANSSIZLIK, KADER

Hayatın içinde çok fazla duyduğumuz şans, şansızlık, kader, talih sinemada ele alınan öykülerin de temel bileşenleri arasındadır. Özellikle melodramların anlatımları içinde başat unsurlar olarak yer alır.

Yeşilçam sinemasında filmlerin adlarına da yansıyan “kader” teması anlatımın en temel unsuru olarak yer alır.

Kaderim Böyle İmiş (Saydam, 1959), Kaderde Birleşenler (Ergün, 1966), Kaderin Cilvesi (İnanoğlu, 1966), Kaderin Ağları (Aslan, 1970), Kaderimin Oyunu (Aksoy, 1972), Kader (Zeki Demirkubuz 2006) sadece birkaç örnek…

Konu sinemada, “Türk sineması”nda şans, şanssızlık, talih, kader olunca Yeşilçam melodramlarından söz etmeden olmuyor. Melodram nedir peki? Bir tiyatro terimi olan melodram Yunan trajedilerinde koro başı ile bir oyuncu arasında geçen şarkılı diyalog için kullanılırken, çağdaş tiyatroda, duygusal ve acıklı olaylara dayalı bir oyun türü olarak tanımlanır.

Melodram, “Anlamların müzikle zenginleştirildiği, romantik ve duygusal oyunları” tanımlayan bir form olarak 19. yüzyılın ilk yarısında önce tiyatroda ortaya çıkar, daha sonra edebiyat ve sinema alanında yaygınlaşır. (2)

En etkili ve kitlesel iletişim aracı olan sinemadaki tanımlarından biri de “En gelişmemiş izleyicinin en çok tuttuğu, ağlatı ile dramın bozulmuş, karikatürleştirilmiş biçiminden ortaya çıkan tür”dür.

“Melodram da ağlatı gibi insanlığı öteden beri ilgilendiren büyük sorunları, insanı altüst eden derin duyguları ele alır. Ancak bunu yaparken son derece yalınç, çizemsel bir yol izler. Melodram, her şeyi kalıplar içinde ele alır. İnsanlar, olaylar, durumlar, duygular hep kalıplaşmıştır. Dünya iyiler ile kötüler olarak kesinlikle ikiye ayrılmıştır. İyiler ile kötüler arasındaki uğraşının sonu daha başlangıcından bellidir: İyilerin başına gelmedik şey, kalmaz; ama yine çoğunlukla, beklenmedik bir kurtarıcı, beklenmedik bir anda ortaya çıkıp her şeyi tatlıya bağlar İzleyiciyi en kolayından etkilemek amacıyla en ucuz yollara başvuran; olağanüstü durumlar, olağanüstü rastlantılar, çapraşık olaylar düzenleyen yapıtlar.” (https://nedir.ileilgili.org/melodram)

Yeşilçam sineması için afyonlayıcı, “uyuşturucu sineması” dendiği gibi, kaderciliği körükleyen, egemen anlayışın sürdürücüsü, yönlendirici bir sinemadır da. Hep egemen anlayıştan, her türlü iktidardan yanadır. Kadını, “farklı, aykırı” olanı ötekileştirir. Bunların her biri ayrı yazı konusu. Dönelim şans, şanssızlık, kader meselesine.

Batı’da kapitalizmin yarattığı değerler çöküşüyle bencilleşen, bireycileşen insan, çözülen değerler sonrası kendini korumasız, huzursuz, çaresiz ve yalnız hissetmektedir. Melodram sineması, bireyin yaşadığı kaosu yatıştırabilecek bir araç olarak değerlendirilir.

Bu bizim gibi az ve çarpık gelişmiş ülkelerde egemenlerin cahil, çaresiz, yalnız ve umutsuz bıraktıkları insanları şükretmeye, itaat etmeye, kaderciliğe yönlendirmede dinle birlikte kullandıkları en etkili araçlardan biridir melodram sineması.


(1) Çağay Dürü, “Şanssızım” Anlatımının Mazoşist Kişilik Bağlamında İşlevi. Türk Psikiyatri dergisi 2018;29

(2) Tülay Çelik, Yeşilçam Sinemasında Kökensel Bir Nitelik Olarak Kader Teması: Modernleşme Kaygılarından Melodramın Şefkatli Kollarına. Sosyal Bilimler dergisi, cilt 6 sayı 1 | yaz 2021

                                                                               ***

(II)

Yaşanan her şey şans ve kadere bağlıdır. İyi de kötü de Allah’tandır, alın yazısıdır, kaderdir. Allah’ın sevgili kulu olmak için boyun eğer, itaat eder isteneni yaparsanız şansınız, şanssızlığınız değişir, mutlu sona kavuşursunuz. Yeşilçam melodramlarında kaderine boyun eğen aciz”, sürekli merhamet dileyen, sık sık ibadet eden, dua eden ve Tanrı’ya yalvararak çözüm dileyen insanları görürüz.

Şansınızı, kaderinizi, alın yazınızı değiştirmek için Sadece Allah’a itaat-ibadet etmek de yetmez, evde ailenin reisine, okulda öğretmene, işte, memuriyette, askerde vb. üstünüze de itaat edecek halinize şükredeceksiniz.

“Bu bağlamda Türkiye’deki birey de modernleşmenin trajedisi ile baş edebilmek için Yeşilçam melodramlarına sığınmaktadır. Bülent Oran’ın ifadesiyle seyircinin hem kendini bulduğu hem kendini unuttuğu bir sığınak olan melodram, Yeşilçam sinemasının kimliği haline gelmiştir. Otuz yıldan uzun bir süre Türkiye’nin sineması, melodramatik niteliklerin egemenliğinde işleyen bir sinema olmuştur.

Yeşilçam dönemi olarak tanımlayabileceğimiz 1948 ve 1979 tarih aralığında üretilen ve adında kader geçen filmler listelenmiş, melodram olarak nitelenen örnekler belirlenmiştir. Bunlar arasından kader temasını içeren ve türün tipik özelliklerini taşıyan filmler seçilmiştir. 1948-1979 aralığında adında kader geçen 61 adet filme ulaşılmıştır. Bunlardan melodram olarak nitelenenlerin sayıları: 1953-60 yılları arasında 6, 1960-1969 yılları arasında 14, 1970-1979 yılları arasında 15 tanedir. (Türk Sinema Araştırmaları, 2021)” (1)

FİLMLERDEN ÖRNEKLEMELER

Bu açıklamaları örnekleyen birkaç filmle sürdürelim yazıyı. Yararlandığım ve alıntılar yaptığım Akademisyen Tülay Çelik, Sosyal Bilimler dergisinde yer alan “Yeşilçam Sinemasında Kökensel Bir Nitelik Olarak Kader Teması: Modernleşme Kaygılarından Melodramın Şefkatli Kollarına” başlıklı yazısında örneklediği filmlerden Hülya Koçyiğit, Yusuf Sezgin’in oynadığı Kaderde Birleşenler (1966) filmiyle ilgili şunları yazar:

“Filmin dünyası, iyi-kötü arasında kurulmuş olan çatışmaya dayanır. Nuran, Yusuf, teyze ve küçük kız, iyi karakterler; boyacının annesi ve patron tamamen kötü karakterlerdir. Kötü karakterlerin iyilere kurdukları tuzaklar filmin gidişatını belirler gibi gözükür. Açgözlü, para hırsı içindeki sonradan görme müteahhit patron hem teyzenin ölümüne neden olur hem de Nuran’a tecavüz etmeye çalışır. Ayrıca kötü malzemelerle inşaat yapmasına müsaade etmeyen ahlaklı ve yardımsever babayla çatışır. Filmde kötülüklerin sebebinin her zaman aynı kişi olması aslında ironik bir göstergedir. Melodramlarda derinliği olmayan karakterler, kalıp tipler olarak sunulur. Anlatı açısından kötülüğü temsil etmeleri yeterlidir.

Nuran, başına ne gelirse gelsin uyum sağlar. Teyzenin üst sınıftan alt sınıfa geçişi, Yusuf’un alt sınıftan üst sınıfa geçişi ya da Nuran’ın film boyunca önce üst sınıfa, sonra alt sınıfa sonra tekrar üst sınıfa geçmesi şans ve şanssızlık temaları aracılığıyla kurgulanır.” (a.g.y.)

Bir başka örnek Berkant, Hülya Darcan’ın yer aldığı “Kaderin Ağları” (1970) Bir gazinoda şarkıcı olarak çalışan Murat’ın, anlayışlı bir karısı ve bir erkek çocuğu vardır. Bir gece ücretini istemek için patronunun evine gider. Murat’ın ücretini vermeyen patron o gece öldürülür. Patronun karısı ve hizmetçisinin yalancı tanıklıkları nedeniyle cinayet, Murat’ın üstüne kalır. On sekiz yıl ceza alan Murat hapishanedeyken oğluna araba çarpar. Çocuğun gözleri kör olur. Gözlerinin tekrar görebilmesi için altı bin lira gereklidir. Selma para kazanabilmek için genelevde çalışmaya başlar. Fakat genelev patroniçesinin imzalattığı senetler nedeniyle büyük bir borcun altına girer. Artık namuslu bir kadın olmadığını düşündüğü için tüm bunlardan -kaza da dahil- haberi olmayan Murat’a kendini ölmüş olarak gösterir. Bütün bu yaşananlar filmde kader olarak verilir.

“Çocuk: ‘Neden böyle oldu anne?’ diye sorduğunda Kadın: ‘Allah baba böyle istedi.’ diyerek yanıt verir. Çocuğun ‘Hani o hep iyilik yapardı’ diye sorması üzerine, kadının verdiği cevap yine kadere teslim oluşun tek çıkar yol olduğunu hatırlatır: ‘Böylesi daha hayırlıymış demek ki yavrum. Başa gelenler Allah’ın takdiridir. İnsanlar bunları değiştiremez sadece onları yaşarlar.”

Bütün bunlar onların şanssızlığı, kaderidir. Şans-şanssızlık (bahtsızlık) kadere bağlı olarak Türkiye sinemasında, Yeşilçam melodramlarında sıklıkla işlenir.

ARABESK

Yönetmen Ertem Eğilmez, Gani Müjde’nin senaryosuyla 1989’da yönettiği bir Yeşilçam parodisi olan “Arabesk” filmiyle, melodramları tiye alan Yeşilçam klişeleriyle doğal bir gülmece oluşturan, bir yanıyla “dalga geçen”, eğlenen unutulmaz bir filme imza atar. Filmde Yeşilçam sinemasında çokça işlenen şans, şanssızlık, kader temaları mizahi göndermelerle ele alınır.



PARDON

Mert Baykal’ın Ferhan Şensoy senaryosuyla 2005’de yönettiği film şans ve şanssızlığın “kaliteli mizah”la ele alındığı başarılı bir filmdir. Başlıca rollerinde Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin, Ali Çatalbaş, Erol Günaydın, Bülent Kayabaş, Zeki Alasya gibi önemli oyuncuların yer aldığı filmde İbrahim üniforma fobisi nedeniyle nerede bir resmi kıyafet görse hemen oradan kaçar olmuştur. Sadece masum bir korku gibi gözüken bu fobisi yüzünden sevdiği arkadaşları ve kendisinin başına gelmeyen kalmaz. Arkadaşlarıyla beraber kendini mahkeme salonlarından, hapishaneye kadar uzanan bir yolculukta bulur. Şanssızlık bir türlü yakalarını bırakmaz….

AŞK TESADÜFLERİ SEVER

Yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak’ın yaptığı “Aşk Tesadüfleri Sever” çocuklukları ve gençliklerinde yolları Ankara’da kesişen, 2010 yılında da İstanbul’da şans eseri tekrar karşılaşan Özgür ve Deniz’in, kendilerini engellerle dolu bir aşk macerası içinde buldukları hayatlarının anlatıldığı filmin başlıca oyuncuları, Mehmet Günsür, Belçim Bilgin, Altan Erkekli Ayda Aksel…

 Mesut Kara / Evrensel

(1) Tülay Çelik, Yeşilçam Sinemasında Kökensel Bir Nitelik Olarak Kader Teması: Modernleşme Kaygılarından Melodramın Şefkatli Kollarına. Sosyal Bilimler dergisi, cilt 6 sayı 1 | yaz 2021

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder