'Ali Erbaş gitti, dertler bitti' diyenler yanılıyor: Diyanet’in misyonu ne?
2017’de Diyanet’in başına geçen ve tam 8 sene kurumun başında kalan Ali Erbaş, kuşkusuz "özel" bir misyona sahipti. Ancak Erbaş’ın görevinin sona ermesi sonrası yapılan kimi değerlendirmeler, işin aslının pek de kavranmadığını gösteriyor.
Biraz geriye giderek başlayalım…
15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı sırada Türkiye’de gözlerin çevrildiği en kritik kurumlardan biri kuşkusuz MİT’ti.
O sırada orada neler oluyor, nasıl bir takip mekanizması işliyordu? Bu soruların bir kısmının yanıtını biliyoruz, bir kısmı ise hâlâ fazlasıyla sisli.
Bilinenler, darbe girişimine dair önceden MİT’e ulaşan istihbaratlar olduğu ve Diyanet İşleri Başkanı’nın, darbe girişimi sırasında MİT binasında olduğuydu.
Evet, bir ülkede yaşanan darbe girişimi sırasında en kritik kurumun davetlisi olan isim, önceki Diyanet Başkanı’ydı.
Konunun Erbaş’la ilgisi ne diye sorulacaktır.
Evet, Erbaş’la ilgisi yok.
Peki neden bu örnekle başladık?
Erbaş’ın görevden alınması sonrası “muhalif” isimlerin bir bölümü fazlasıyla sevinmiş görünüyor. “Diyanet, Erbaş dönemindeki militan rolünden kurtulmalı” tavsiyeleri havada uçuşuyor, “göreve bir alim geldi sonunda” mesajları ve iyi niyet temennileri de...
Diyanet’in misyonu değişmedi
Ancak burada unutulan şey, Diyanet’in misyonunun Erbaş’ın kimliğine sıkıştırılamayacağı gerçeği. Kurumun bu düzen için taşıdığı benzersiz önem sanki bir anda unutulmuş gibi değerlendirmeler oldukça enteresan.
Zaten böyle olmadı mı?
Mehmet Görmez gitti, Erbaş geldi ancak Diyanet’in misyonu hiçbir şekilde değişmedi. Çok daha “silik” olan bir ismin, iktidar medyasının arkasından tef çalarak gönderdiği Mehmet Görmez’in dahi düzen açısından önemini, nasıl bir misyonla çalıştığını 15 Temmuz’da görmüştük.
O gün bir "Suriyeli muhalif" üzerinden gelen dosyayı, o ismi de yanına alarak Hakan Fidan’ın yanına götüren, böylesi bir misyonla çalışan bir kurum, sadece bir isme sıkıştırılamayacak bir öneme ve göreve sahip, unutulan tam da bu.
Peki, Erbaş’ı diğerlerinden ayıran hiç mi bir şey yok, onun dönemini diğer dönemlerden ayıramaz mıyız?
Bu sorunun yanıtı biraz karmaşık ama bu dönemin özel bir dönem olduğu kesin.
AKP’nin Cemaat darbesi sonrası kendi mahallesinden yediği golü çıkarması için çok çalışması, tarikat ve cemaatler başlığında yol alması gerekiyordu.
Erbaş bu konuda özel bir misyonla hareket etti.
Devletin kritik kurumları kısmen de olsa Gülen ekibinden temizlenirken Diyanet’in de gözetiminde buraya yeni tarikat ve cemaatler yerleştirildi.
Tek misyonu bu değildi kuşkusuz. Toplumun gericileştirilmesi adına elde kılıçla militan bir gerici saldırının da yürütücülüğünü yaptı Erbaş. Bu konuda kendisinden önceki tüm Diyanet Başkanlarını kıskandıracak bir performans sergiledi.
Diyanet’in tam da bu misyonla yetiştirdiği isimler eğitim ve sağlık başta olmak tüm kurumlara nüfuz etti, sistematik bir şekilde her yeri kuşattı.
Bunlara ek olarak gider ayak verdiği fetva tadındaki skandal hutbelerle öne çıktı.
Diyanet şeyhülislamlığa dönüştü
Radikalleşme ve Selefilik araştırmaları yapan Hilmi Demir, Erbaş’ın görevden alınmasını yerinde bulan, yerine gelen isme de sevinenlerden.
Erbaş’a yönelik tepkisini sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla aktaran Demir, “Ali Erbaş benim de kendisini çok eleştirdiğim, 15 Temmuz sonrası 'FETÖ' ve Radikal Selefi gruplarla mücadele konusunda çok zayıf bulduğum bunu da kendisinin yüzüne söylediğim bir başkandı. Bu açıdan selef halef olarak birbirine pek benzemediklerini bilmek gerekir. Sayın Prof. Dr. Safi Arpaguş'a şans vermek ve hayırlı olsun demek gerekir. 'FETÖ' ve Radikal Selefi gruplar ve Radikalleşmiş Çocuklar konusunda önünde bekleyen yığınla iş var umarız bunlarla ilgilenmeye vakti olur” derken, aslında önemli bir başlığa işaret ediyor.
Türkiye 16 yaşında bir çocuğun cihatçıları arkasına alarak bir karakola saldırdığı bir ortamdayken, gericiliğin toplumun her alanını sardığı bir dönemdeyken Erbaş’ın özel bir misyonu olduğunu düşünmemek saflık olur.
Ancak bu tabloyu sıraladıktan, Diyanet’in Erbaş döneminde adlı adınca bir şeyhülislamlığa dönüştüğünü tespit ettikten sonra bu düzenin bir isim gittikten sonra değişeceğini düşünmek, AKP’nin misyonunu da hiç kavrayamamış olmayı gerektirir.
Bugün Türkiye’de AKP’nin sürdürücülüğünü yaptığı düzen temelde holdingler ve tarikatlara sırtını yaslarken, Diyanet yeni döneminde olsa olsa bugüne kadar yapıp ettiklerini daha ileri taşımayı önüne alan bir misyonla hareket edecektir.
Bunu yapamadığı, istenenleri yerine getiremediği oranda eline hutbeleri tutuşturacak bir şebeke hazır duruyor, tıpkı Görmez ve Erbaş döneminde olduğu gibi.
***
AKP’nin militan şeyhülislamı Ali Erbaş’ın öyküsü
AKP’nin en militan “şeyhülislamı” Kılıçlı Ali lakaplı Ali Erbaş emekli oluyor. Ayasofya’da halka kılıç göstermesi ve şatafatlı memuriyet hayatıyla bilinen Erbaş giderayak tartışmalı fetvaların sorumluluğunu da Diyanet’teki bir komisyonun üzerine bıraktı. soL TV halkın vergileriyle sefa süren Ali Erbaş saltanatının kısa hikayesini anlattı…
Önce Sakarya İmam-Hatip Lisesi'nden, sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. “Kur’an’daki Tekrarlar” isimli teziyle yüksek lisansını, “İlâhî Dinlerde Melek İnancı” isimli teziyle doktorasını tamamladı. Uzmanlığı bir kitaptaki tekrarlardan ve meleklerden ibaretti. Bilim insanı veya akademisyen değil düz “ulema”ydı.
AKP’ye ortalama bir ulema gerekiyordu. Birdenbire yükseldi, ülkenin en büyük ve en zengin örgütünün başına atandı. Diyanet İşleri Başkanı oldu. Bununla birlikte hakkında bilmediğimiz birçok şey var. Mesela hangi tarikata yakın olduğunu bilmiyoruz. Halbuki tarikatsız ulema olmaz.
Az Fethullahçı ve az ulema!
Fethullahçıların kurduğu “Kültürlerarası Diyalog Platformu”nda yönetim kurulu üyeliği yaptı. Aynı tarikata yakın olduğu gerekçesiyle kapatılan “Kimse Yok Mu Derneği”nin çağrısına cevap verip toplantılarında boy gösterdi. Abant Toplantıları’na da katılıp değerli fikirlerini sunmaktan geri durmadı. Yani az Fethullahçı ve az ulema!
Tarikatların tamamına karşı çok hassas. "Tarikat" yerine "irfan mektepleri" demeyi tercih ediyor. Uşşaki tarikatı şeyhinin bir çocuğu tacizinin ardından "Vatana-millete hizmet eden nice insanın yetişmesine katkıda bulunan örnek ve önder şahsiyetler, gruplar, STK'lar, irfan mektepleri asla zan ve töhmet altında bırakılmamalıdır" demişti. Bütün tarikatların destekçisi oldu.
Yaydıkları irfanla bilime düşmanlık, gerçeklere sırtını dönme, tarikatları destekleme, cehalet, kafa karışıklığı, yolsuzluk, yobazlık, ölçüsüzlük ve ahlaksızlık normalleşti. Din onun girişimleriyle AKP tarafından özelleştirildi, parti dinine döndü.
O da bu saçma beyanlarına inanmayan halka kılıç gösteriyor, Cumhuriyetin kurucusuna lanet okuyor, kadınlara ayar veriyor, çocuklara erken evliliğin yollarını gösteriyor, LGBT’leri lanetliyor. Bilimi dine göre tarif etmeye, Darwin’i yalanlamaya kalkışıyor.
Sabıkası kabarık. Yargıtay binasının açılışını dini bir gösteriye dönüştürdü, halka fakirliği öğütlerken kendisi lüks araçlarla dolaştı. Ayasofya’nın açılışında Mustafa Kemal’e lanet okudu.
Kısa giyen kadınlara sataştı, "uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler… 'giyinik çıplaklardır'" dedi. Tepki gelince "Tesettür her şeyden önce Allah'ın bir emridir, kişisel bir tercih değildir" diye cevapladı. Emri henüz yerine getiremiyordu, tek sorun buydu.
Yine dine dayandırarak kız çocuklarının miras hakkının sınırlandırılması gerektiğini söyledi.
Ele tutuşturulan hutbeler ve veda
17 Eylül'de görev süresi sona eren melek uzmanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın Diyanet İşleri Başkanlığındaki sekiz yılı bu tartışmalarla geçti. Bir iddiaya göre Ali Erbaş’ın hutbeleri AKP Genel Merkezi’nde hazırlanıyor, eline tutuşturuluyordu. Yalanladı, yasal yollara baş vuracağını söyledi.
Giderayak halkı kışkırtan o fetvaları kendisinin yazmadığını, örgütte 10 kişilik bir komisyon tarafından kaleme alındığını açıkladı. Yani halkı kışkırtma ve dini parti dinine çevirme eylemini örgütlü olarak yapmışlardı.
Laik cumhuriyetin yıkıntıların üzerinde şerri bir yeni rejim kurmaya memur edilmişti. Denedi ama ömrü yetmedi. Dini çoğaltıp ahlakı azaltmayı başardılar.
Kendisi gitti testisi kaldı yadigâr.
soL TV Haber Bülteni’ni izlemek için:
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder