'Türkiye’nin Ukrayna’ya silah sağlayıcılardan biri olduğunu düşününce Türkiye sermayesinin NATO’nun yanında edindiği ve amaçladığı yer çok daha iyi anlaşılıyor.'
Bu konuyu ele almaktan bıktık ama emperyalist rekabetin oluşturduğu fay hattı dünyayı dolaştı, Tayvan Boğazı’ndan, Orta Asya’dan, İran’dan, Suriye’den, Venezuela’dan geçip Ukrayna-Rusya sınırında düğümlendi, tedirgin edici bir gerilimle yüklendi.
Nasıl bir stratejiye karar verdiyse Batı emperyalizmi, yüz kere aynı şeyi söylersem inanırlar, hesabı ile bir ağızdan ve makineli tüfek gibi yalan saçıyor.
Şebekenin değişik şekillerde işlediği konu ortak bir temaya dayanıyor: “Rusya Ukrayna’yı işgal edecek. Bu işgal gerçekleştiğinde ABD ve NATO Rusya’ya büyük bir bedel ödetecek.”
Ancak öyle şeyler söylüyorlar ki, bu çetenin kitle imha silahı yalanıyla Irak’ı işgal ettiğini veya ajanları aracılığı ile Suriye’de kimyasal silah kullanıp suçu Suriye Devleti’ne attıkları düşünüldüğünde bir provokasyon peşinde oldukları anlaşılıyor.
2014’te Ukrayna’da teşvik ettikleri neo-Nazi soslu müdahaleden sonra ABD’de yeri açıklanmayan bir üste Ukraynalı tosuncukları kontr-gerilla olarak yetiştirdiklerini sızdırıyorlar basına. İşgal olursa direnişi örgütleyeceklermiş.
Bir yandan sürekli olarak Ukrayna’yı silahlandırıyorlar, en son İngiltere’nin hafif tanksavar temin ettiği yansıdı. Öte yandan şunu icat ettiler: “Rusya Ukrayna askeri kıyafeti giydirilmiş kendi askerlerini kendi birliklerine saldırtacak ve bunu bahane edip Ukrayna işgalini başlatacak.”
Donbass’ta Minsk Anlaşması’nın Ukrayna tarafından ihlal edildiği ve sürekli olarak bu bölgeyi silahlandırdığı düşünülünce Batı emperyalizmi kaynaklı olası provokasyon biraz daha deşifre oluyor.
Neyse ki çetenin bütün üyeleri aynı zekâ seviyesinde değil, öyle laflar ediyorlar ki hiç de gülünecek ortam olmadığı halde insanın gülesi geliyor. Örneğin, ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Nuland ABD’nin Avrupa’da 70 binden fazla askeri bulunmasını unutarak Rusya’nın kendi ülkesinde 100 bin askeri Ukrayna sınırında bulundurmasının başlıca kötü bir niyetten kaynaklandığını söylüyor.
Bu arada Rusya burjuvazisinin yayılmacı bir hırs taşımadığını iddia etmiyoruz tabi ki.
Ama birincisi, Ukrayna gibi büyük yüzölçümlü ve 40 milyon nüfuslu bir ülkenin işgali için Rusya’nın seferberlik ilan edip milyonları askere alması gerekirdi. Yüz bin kişilik bir birlik uzun Rusya-Ukrayna sınırında kendini korumaya dönük olabilir ancak.
İkincisi ise, günümüzde emperyalist yayılmacılık için bir ülkeyi askeri olarak işgal etmek çok bedeli olan ve pek tercih edilmeyen bir yöntem olarak beliriyor. Onun yerine emperyalist devletler hegemonya tesisi için iktisadi, siyasi ve ideolojik araçlarla ülkeleri kendilerine bağlamayı tercih ediyorlar. Zaten Rusya da 2014 darbesine kadar bu yöntemlerle Ukrayna’da hegemonyasını inşa etmeye çalışıyordu.
Sonuçta günümüz koşullarında Ukrayna’nın işgali için hiçbir nesnel zemin bulunmuyor.
Buna karşılık Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden sonra NATO hiçbir sözünde durmadı. Bu çok kirli geçmişi olan karşı-devrim örgütü Batı emperyalizminin saldırgan bir yayılma aracına dönüştü. Aşağıdaki haritadan NATO’nun 1997 sonrası nasıl doğuya doğru yayıldığı ve Rusya’yı kuşattığı izlenebilir.
Haritada görüldüğü gibi doğuya doğru genişlemenin Ukrayna ve Gürcistan’ı kapsaması durumunda Rusya için büyük bir güvenlik zaafı oluşacak. Bu nedenle Rusya NATO’dan bazı garantiler istedi ve 2014’ten bu yana işlevsiz kalan NATO-Rusya Konseyi geçen hafta toplandı.
Rusya NATO’dan; ülke dışına nükleer silah yerleştirilmeyeceğini, Baltık ülkeleri gibi Rusya’yı kolayca vurabilecek bölgelere balistik füzelerin konuşlandırılmayacağını ve NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan’ı üyeliğe kabul etmemesini garantilemesini istedi.
Toplantılarda hiçbir sonuç alınmadı. Bu garantilerin verilmemesinin kendisi bir saldırganlıkken ülkelerin NATO’ya katılması “demokratik” bir hakmış gibi sunuldu.
Her ne kadar toplantı dışında Ukrayna’nın NATO üyeliği yakın zamanda gerçeklemeyecek deseler de fiili olarak zaten ajanları, askeri danışmanları ve silahları ile Ukrayna içindeler.
Artık nefesimizi tutup provokasyonun ne düzeyde gerçekleşeceğini izleyeceğiz.
Ama beklemeyen ve durumdan vazife çıkaranlar var:
Erdoğan bölgede savaş istemediklerini ve Zelinski ile Putin’i bir masada buluşturma niyetiyle Ukrayna’ya yakında bir ziyaret yapacağını açıkladı.
Aslında barışı sağlamak için, bir aparatçıktan başka bir şey olmayan Zelinski’yi ziyaret yerine Batı emperyalizminin yalan söylediğini ve bölgeden elini çekmesi gerektiğini açıklamak en iyisi olurdu.
Bunun yerine Erdoğan satır aralarında öyle şeyler söyledi ki bunlar Türkiye’nin provokasyonun bir parçası olduğu anlamına geldi: “Rusya Kırım’a çöktü, Suriye’de Rusya olmasaydı Esat çoktan yıkılmıştı, NATO üyesi olarak bu ziyareti yapıyoruz" vb.
Türkiye’nin Ukrayna’ya silah sağlayıcılardan biri olduğunu düşününce Türkiye sermayesinin NATO’nun yanında edindiği ve amaçladığı yer çok daha iyi anlaşılıyor.
Bu çapta bir provokasyonu ancak Türkiye’de, Ukrayna’da, Rusya’da ve olayın içinde olan her ulusta emekçilerin siyasi örgütlülüğünün önleyebileceğini hatırlayalım.
ERHAN NALÇACI / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder