Güney Kore bugün sandık başında. İki önemli aday taban tabana zıtlık oluşturuyor. İktidardaki Demokrat Parti'den Lee Jae-myung, Güney Kore'nin Koreler arası ilişkilerde öne çıkmasını savunurken Başkan Moon Jae-in Washington'un güdümünde. Muhafazakâr adayın zaferi Biden yönetimine otomatik olarak istediği her şeyi verir. Yoon, ABD militarizmiyle yakın müttefik olma niyetini açıkça belirtti. Lee Jae-myung'un galibiyeti ise daha fazla umut sunuyor.
Güney Kore yeni devlet başkanını seçmek için 9 Mart'ta (bugün) sandık başına gidiyor. ABD-Kuzey Kore ilişkilerinin çıkmazda olduğu ve Biden yönetiminin Çin karşıtı agresif bir ittifak kurduğu bu dönemde, sonuç çok önemli olabilir.
Şu anda kamuoyu yoklamalarında oyları çok yakın iki aday, taban tabana zıtlık oluşturuyor. İktidardaki Demokrat Parti'den Lee Jae-myung, Güney Kore'nin Koreler arası ilişkilerde öne çıkmasını savunurken Başkan Moon Jae-in Washington'un onaylamayacağı herhangi bir tedbiri kabul etme konusunda isteksiz. Lee geçen yılın sonlarında yaptığı açıklamada, "Moon Jae-in yönetiminin ardından Lee Jae-myung hükümeti daha bağımsız ve aktif bir arabulucu ve sorun çözücü olarak hareket etmelidir" dedi. Bu sonuçlanırsa ciddi bir yön değişikliği olacaktır.
Şu anda kamuoyu yoklamalarında oyları çok yakın iki aday, taban tabana zıtlık oluşturuyor. İktidardaki Demokrat Parti'den Lee Jae-myung, Güney Kore'nin Koreler arası ilişkilerde öne çıkmasını savunurken Başkan Moon Jae-in Washington'un onaylamayacağı herhangi bir tedbiri kabul etme konusunda isteksiz. Lee geçen yılın sonlarında yaptığı açıklamada, "Moon Jae-in yönetiminin ardından Lee Jae-myung hükümeti daha bağımsız ve aktif bir arabulucu ve sorun çözücü olarak hareket etmelidir" dedi. Bu sonuçlanırsa ciddi bir yön değişikliği olacaktır.
Lee ayrıca, Güney Kore'nin neden önde gelen ticaret ortağı Çin ve askeri ittifakta olduğu ABD arasında seçim yapmaya zorlandığını sorgulayarak ABD'nin Çin karşıtı kampanyaya davetine karşı çıkıyor ve "Bence durum, ulusal çıkarlarımızı ön planda koyarak bağımsız olarak karar vermemiz gereken bir durum. İkisi arasında seçim yapmamız gerektiğini iddia eden herhangi bir düşünceye karşıyız" diyor.
ABD’DEN KOPUŞA DOĞRU
Lee rota değiştirme konusunda ciddiyse güçlü rüzgârlara doğru yol alacaktır. Güney Kore, politik olarak kutuplaşmış bir toplum. Bu nedenle Lee geniş tabanlı iç desteğe güvenemez. Ayrıca, daha bağımsız bir politika benimsemesi için partisinin parlamentoda önemli bir çoğunluk kazanması gerekiyor. Buna ek olarak, ülkenin güvenlik ve askeri kuruluşların Washington ile olan ilişkilerde bir değişiklik yapması zor. ABD ise bu ulusu hizada tutmak için elinde ekonomik ve diplomatik silahlar bulunduruyor. Lee'nin bu tür engelleri aşmaya yetecek eğilimi ve kararlılığı olup olmadığını ancak zaman gösterecek.
Lee'nin muhafazakâr rakibi Halk Gücü Partisi'nden Yoon Seok-youl, saldırı seçeneği hakkında konuşmak da dahil olmak üzere Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ne (Kuzey Kore) sert karşı bir pozisyon alıyor. Yoon ayrıca ABD ile askeri ittifaka öncelik veriyor ve Washington'un Çin'e karşı küresel koalisyonuna katılmayı savunuyor. Yoon, "ABD müttefikimiz Çin ise ortak ve ortaklık karşılıklı saygıya dayanır. Çin, Kuzey Kore'nin kilit müttefikidir. Kuzey Kore bizim esas düşmanımız değil mi? Esas düşmanımızla müttefik olan bir ülkeyle ittifak yapamayız" diyor.
Biden yönetiminin hangi adayı tercih edeceği gizemini koruyor. Yoon'un belirttiği politikalar Washington'un politikalarıyla mükemmel uyum sağlayacak gibi gözüküyor.
Başkan Moon Jae-in, ABD'ye boyun eğerek Koreler arası ilişkileri geliştirme fırsatlarını göz ardı etti. ABD-Kuzey Kore gerilimini azaltma konusunda Moon, resmi olarak savaşın sona erdiğinin ilan edilmesini savunuyor. Kore Savaşı'ndaki çatışmalar 1953'te ateşkes anlaşmasıyla durdu, ancak teknik olarak hala bir savaş durumu var. Moon, bitmemiş bu işi, tüm tarafların "nükleerden arındırmada bir ilerlemeye ve kesin barış çağını sağlayacak" bir savaş sonu bildirisinin imzalanması ile çözülebilecek bir durum olarak görüyor.
Güney Koreli yetkililer bir süredir ABD, Çin ve Kuzey Kore'deki mevkidaşlarıyla barış ilanı konusunda görüşmelerde bulunuyor. Moon, Kuzey Kore'nin ABD'nin düşmanca politikasından vazgeçtiğini görmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve bütün ülkelerin bildirgeyi prensipte kabul ettiğine inanıyor. Güney Kore henüz ABD ile ifade konusunda bir anlaşmaya varmamış olmasına rağmen, hiçbir taraf öneriyi açıkça reddetmedi.
SAVAŞIN BİTTİĞİ İLAN EDİLMELİ
Moon'a göre, "Kuzey Kore belirli önlemler alırsa, savaş sonu ilanı Pyongyang ve Washington arasında uzun süredir devam eden düşmanca ilişkilerin sona erdiğini duyuracak siyasi bir açıklama olacaktır." Not olarak sadece Kuzey Kore tarafının tutumlarını değiştirmesi gerektiğini iddia ediyorlar.
Moon ayrıca savaş sonu ilanının "barış anlaşmasını tartışmak için başlangıç noktası" olacağını da belirtti. Ancak, bir barış anlaşması, Senato'da üçte iki çoğunluğun ve Başkan Biden'ın onayını gerektireceği için mevcut ABD siyasi ortamında umutsuz bir girişim olacaktır.
Bildirgenin ifadesi üzerine uzun süren tartışmalar, Amerikalı yetkililerin Yoon'un Güney Kore kamuoyu yoklamalarındaki güçlü görüşünü dikkate aldıklarını ve kendilerine uygun partner gelene kadar zaman kazanmaları gerektiği sonucuna vardıklarını gösteriyor . En azından, Biden yönetiminin, bir barış ilanının son taslağındaki hiçbir şeyin değişmesi gerektiğini düşündürecek şekilde yanlış yorumlanmamasını sağlamak için kelime ustalığında yoğun bir şekilde odaklanmış görünüyor.
Teknik bir savaş durumunun otomatik olarak istikrarsız hale getirdiği iddiası üzerine tartışılabilir. Bu durum türünün tek örneği de değil. Daha yeni bir örnekte, Sovyetler Birliği ve Japonya İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir zaman barış anlaşması imzalamadı. Ancak 1956 yılında geçici bir tedbir olarak ateşkes ilanı kabul edildi. Teknik olarak, Rusya ve Japonya savaş durumunda kalmaya devam ediyor, ancak çatışmaya girme olasılıkları pek düşük. Şu anda hala bir barış anlaşmasıyla ilgili görüşmeler devam ediyor.
Tersine, düşman olan bir tarafla resmi olarak barış içinde olmak da mümkün. Örneğin Küba ve Venezuela, ABD ile resmi olarak barışta olmakla birlikte, rejim değişikliğini amaçlayan amansız yaptırımlara, ekonomik ablukaya ve istikrarsızlaştırma kampanyalarına maruz kalmakta. Tek başına ateşkese bel bağlamanın riski, Moon'un nükleerden arındırma karşılığında Kuzey Kore'ye önemli bir şey sunması gerekmediğine dair zaten yerleşik olan ABD görüşünü istemeden pekiştiriyor olabileceğidir.
DÜŞMANLIKTAN VAZGEÇİLSİN
Savaşın 1953'te sona erdiğini kabul eden bir kâğıt parçasını, Moon'un öngördüğü "tam barış çağına" dönüştürebilecek mekanizmayı hayal etmek zor. Dahası, ABD'nin KDHC'ya (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) olan düşmanlığı, bir barış ilanının değiştiremeyeceği bölgesel jeopolitik hedeflerden kaynaklanıyor. Bir sembol olarak, bir barış ilanı değersiz değildir, ancak herhangi bir değere sahip olması için ABD'nin tutumunda bir değişikliğin de olması gerekir. Bu eyleme dönüşmedikçe sembolün bir anlamı yok. Nitekim ABD'nin Kuzey Kore'ye karşı ekonomik yıkım, zorluk ve açlık uygulamak için tasarlanmış yaptırımlar şeklinde kuşatma savaşı vermeye devam etmesi durumunda bir sembolün ne önemi olacaktır?
Asya uzmanı Tim Beal, savaş sonu ilanıyla ilgili bir numaralı sorunun ABD'nin yürüttüğü yaptırımlar, askeri tatbikatlar, işgal uygulamalarını vb. devam ettiriyor ve bunların hiçbirini durdurmak istediğine dair bir işaret vermiyor oluşu.
Moon'un bir barış bildirisini teşvik etmek için harcadığı sürekli çaba, gerçek değişimi barışa giden bir yol olarak savunmaya daha iyi harcanmış olabilir. Bununla birlikte, Washington elitlerinde çoğunun Kuzey Kore'ye sembolik bir diplomatik kırıntı bile verilemeyeceği, müzakereler için kabul edilebilir tek formülün KDHC'nin karşılığında hiçbir şey almadan her şeyi teslim etmesi olduğuna dair güçlü bir inanç var. Belki de Moon'un bir barış ilanına olan bağlılığı kısmen ABD'nin nükleerden arındırma karşılığında Kuzey Kore'ye anlamlı bir şey teklif etmek istemediğinin farkına varmasına dayanmaktadır, bu yüzden daha fazlası beklenemez.
Güney Koreli yetkililer kuzeydeki mevkidaşlarıyla barış ilanı konusunu tartışırken, öneriye yönelik ivme ve coşku eskiden geliyor. Moon'un barış ilanına odaklanması Kuzey Korelilerin isteklerini sürekli görmezden gelmesine neden oluyor.
KDHC kuşatma altında ve sonuç olarak yetkilileri ABD'den daha somut bir şey istiyor. Trump yönetimi yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde Kuzey Kore'nin baş müzakerecisi Kim Myong Gil oldukça net konuşmuştu: "ABD, Kuzey Kore'ye karşı düşmanca politikasını geri çekmek için temel çözümler sunmak yerine, bir irtibat ofisi kurulması ve ateşkes ilanı gibi siyasi duruma bağlı olarak anında çöp olabilecek ikinci planda olması gereken meselelerle bizi masaya çekebileceğine inanıyorsa yanılıyor. Varlığımızı tehdit eden ve gelişme hakkımızı engelleyen bir çözüm asla kabul edilemez."
Geçtiğimiz eylül ayında, Kuzey Kore Dışişleri Bakan Yardımcısı Ri Thae Song ateşkes ilanını ilan ettiğinde bu tutumunu yineledi. "KDHC etrafındaki siyasi koşullar değişmediği ve ABD'nin agresif politikası değiştirilmediği sürece savaşın sona erdiği yüzlerce kez ilan edilse de hiçbir şey değişmeyecektir." Ri, "Savaşın sona erdirilmesi ilanının bugünün sorunu olmadığını ve durumlardaki değişiklikler üzerine bir anda sadece bir kâğıt parçası haline gelebileceğine dair tutumumuzu zaten açıklığa kavuşturduk" diye ekledi.
Biden yönetimi yetkilileri, ABD'nin KDHC'ya karşı düşmanca bir niyeti olmadığını defalarca belirttikleri halde bu ulusu ablukaya alıp ekonomik olarak boğmaya devam ettiler. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Kuzey Kore'ye "spesifik önerilerde" bulunulduğunu söyledi. Önerilerin niteliği hakkında hiçbir şey bilinmemekle birlikte, Kuzey Korelilerden yanıt gelmemesi, ABD'nin tek taraflı silahsızlanma talep etmesi karşılığında diplomatik birkaç öncelik sunma konusundaki alışılmış yaklaşımına sadık kaldığını ortaya koymaktadır.
ABD’DEN KOPUŞA DOĞRU
Lee rota değiştirme konusunda ciddiyse güçlü rüzgârlara doğru yol alacaktır. Güney Kore, politik olarak kutuplaşmış bir toplum. Bu nedenle Lee geniş tabanlı iç desteğe güvenemez. Ayrıca, daha bağımsız bir politika benimsemesi için partisinin parlamentoda önemli bir çoğunluk kazanması gerekiyor. Buna ek olarak, ülkenin güvenlik ve askeri kuruluşların Washington ile olan ilişkilerde bir değişiklik yapması zor. ABD ise bu ulusu hizada tutmak için elinde ekonomik ve diplomatik silahlar bulunduruyor. Lee'nin bu tür engelleri aşmaya yetecek eğilimi ve kararlılığı olup olmadığını ancak zaman gösterecek.
Lee'nin muhafazakâr rakibi Halk Gücü Partisi'nden Yoon Seok-youl, saldırı seçeneği hakkında konuşmak da dahil olmak üzere Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ne (Kuzey Kore) sert karşı bir pozisyon alıyor. Yoon ayrıca ABD ile askeri ittifaka öncelik veriyor ve Washington'un Çin'e karşı küresel koalisyonuna katılmayı savunuyor. Yoon, "ABD müttefikimiz Çin ise ortak ve ortaklık karşılıklı saygıya dayanır. Çin, Kuzey Kore'nin kilit müttefikidir. Kuzey Kore bizim esas düşmanımız değil mi? Esas düşmanımızla müttefik olan bir ülkeyle ittifak yapamayız" diyor.
Biden yönetiminin hangi adayı tercih edeceği gizemini koruyor. Yoon'un belirttiği politikalar Washington'un politikalarıyla mükemmel uyum sağlayacak gibi gözüküyor.
Başkan Moon Jae-in, ABD'ye boyun eğerek Koreler arası ilişkileri geliştirme fırsatlarını göz ardı etti. ABD-Kuzey Kore gerilimini azaltma konusunda Moon, resmi olarak savaşın sona erdiğinin ilan edilmesini savunuyor. Kore Savaşı'ndaki çatışmalar 1953'te ateşkes anlaşmasıyla durdu, ancak teknik olarak hala bir savaş durumu var. Moon, bitmemiş bu işi, tüm tarafların "nükleerden arındırmada bir ilerlemeye ve kesin barış çağını sağlayacak" bir savaş sonu bildirisinin imzalanması ile çözülebilecek bir durum olarak görüyor.
Güney Koreli yetkililer bir süredir ABD, Çin ve Kuzey Kore'deki mevkidaşlarıyla barış ilanı konusunda görüşmelerde bulunuyor. Moon, Kuzey Kore'nin ABD'nin düşmanca politikasından vazgeçtiğini görmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve bütün ülkelerin bildirgeyi prensipte kabul ettiğine inanıyor. Güney Kore henüz ABD ile ifade konusunda bir anlaşmaya varmamış olmasına rağmen, hiçbir taraf öneriyi açıkça reddetmedi.
SAVAŞIN BİTTİĞİ İLAN EDİLMELİ
Moon'a göre, "Kuzey Kore belirli önlemler alırsa, savaş sonu ilanı Pyongyang ve Washington arasında uzun süredir devam eden düşmanca ilişkilerin sona erdiğini duyuracak siyasi bir açıklama olacaktır." Not olarak sadece Kuzey Kore tarafının tutumlarını değiştirmesi gerektiğini iddia ediyorlar.
Moon ayrıca savaş sonu ilanının "barış anlaşmasını tartışmak için başlangıç noktası" olacağını da belirtti. Ancak, bir barış anlaşması, Senato'da üçte iki çoğunluğun ve Başkan Biden'ın onayını gerektireceği için mevcut ABD siyasi ortamında umutsuz bir girişim olacaktır.
Bildirgenin ifadesi üzerine uzun süren tartışmalar, Amerikalı yetkililerin Yoon'un Güney Kore kamuoyu yoklamalarındaki güçlü görüşünü dikkate aldıklarını ve kendilerine uygun partner gelene kadar zaman kazanmaları gerektiği sonucuna vardıklarını gösteriyor . En azından, Biden yönetiminin, bir barış ilanının son taslağındaki hiçbir şeyin değişmesi gerektiğini düşündürecek şekilde yanlış yorumlanmamasını sağlamak için kelime ustalığında yoğun bir şekilde odaklanmış görünüyor.
Teknik bir savaş durumunun otomatik olarak istikrarsız hale getirdiği iddiası üzerine tartışılabilir. Bu durum türünün tek örneği de değil. Daha yeni bir örnekte, Sovyetler Birliği ve Japonya İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir zaman barış anlaşması imzalamadı. Ancak 1956 yılında geçici bir tedbir olarak ateşkes ilanı kabul edildi. Teknik olarak, Rusya ve Japonya savaş durumunda kalmaya devam ediyor, ancak çatışmaya girme olasılıkları pek düşük. Şu anda hala bir barış anlaşmasıyla ilgili görüşmeler devam ediyor.
Tersine, düşman olan bir tarafla resmi olarak barış içinde olmak da mümkün. Örneğin Küba ve Venezuela, ABD ile resmi olarak barışta olmakla birlikte, rejim değişikliğini amaçlayan amansız yaptırımlara, ekonomik ablukaya ve istikrarsızlaştırma kampanyalarına maruz kalmakta. Tek başına ateşkese bel bağlamanın riski, Moon'un nükleerden arındırma karşılığında Kuzey Kore'ye önemli bir şey sunması gerekmediğine dair zaten yerleşik olan ABD görüşünü istemeden pekiştiriyor olabileceğidir.
DÜŞMANLIKTAN VAZGEÇİLSİN
Savaşın 1953'te sona erdiğini kabul eden bir kâğıt parçasını, Moon'un öngördüğü "tam barış çağına" dönüştürebilecek mekanizmayı hayal etmek zor. Dahası, ABD'nin KDHC'ya (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) olan düşmanlığı, bir barış ilanının değiştiremeyeceği bölgesel jeopolitik hedeflerden kaynaklanıyor. Bir sembol olarak, bir barış ilanı değersiz değildir, ancak herhangi bir değere sahip olması için ABD'nin tutumunda bir değişikliğin de olması gerekir. Bu eyleme dönüşmedikçe sembolün bir anlamı yok. Nitekim ABD'nin Kuzey Kore'ye karşı ekonomik yıkım, zorluk ve açlık uygulamak için tasarlanmış yaptırımlar şeklinde kuşatma savaşı vermeye devam etmesi durumunda bir sembolün ne önemi olacaktır?
Asya uzmanı Tim Beal, savaş sonu ilanıyla ilgili bir numaralı sorunun ABD'nin yürüttüğü yaptırımlar, askeri tatbikatlar, işgal uygulamalarını vb. devam ettiriyor ve bunların hiçbirini durdurmak istediğine dair bir işaret vermiyor oluşu.
Moon'un bir barış bildirisini teşvik etmek için harcadığı sürekli çaba, gerçek değişimi barışa giden bir yol olarak savunmaya daha iyi harcanmış olabilir. Bununla birlikte, Washington elitlerinde çoğunun Kuzey Kore'ye sembolik bir diplomatik kırıntı bile verilemeyeceği, müzakereler için kabul edilebilir tek formülün KDHC'nin karşılığında hiçbir şey almadan her şeyi teslim etmesi olduğuna dair güçlü bir inanç var. Belki de Moon'un bir barış ilanına olan bağlılığı kısmen ABD'nin nükleerden arındırma karşılığında Kuzey Kore'ye anlamlı bir şey teklif etmek istemediğinin farkına varmasına dayanmaktadır, bu yüzden daha fazlası beklenemez.
Güney Koreli yetkililer kuzeydeki mevkidaşlarıyla barış ilanı konusunu tartışırken, öneriye yönelik ivme ve coşku eskiden geliyor. Moon'un barış ilanına odaklanması Kuzey Korelilerin isteklerini sürekli görmezden gelmesine neden oluyor.
KDHC kuşatma altında ve sonuç olarak yetkilileri ABD'den daha somut bir şey istiyor. Trump yönetimi yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde Kuzey Kore'nin baş müzakerecisi Kim Myong Gil oldukça net konuşmuştu: "ABD, Kuzey Kore'ye karşı düşmanca politikasını geri çekmek için temel çözümler sunmak yerine, bir irtibat ofisi kurulması ve ateşkes ilanı gibi siyasi duruma bağlı olarak anında çöp olabilecek ikinci planda olması gereken meselelerle bizi masaya çekebileceğine inanıyorsa yanılıyor. Varlığımızı tehdit eden ve gelişme hakkımızı engelleyen bir çözüm asla kabul edilemez."
Geçtiğimiz eylül ayında, Kuzey Kore Dışişleri Bakan Yardımcısı Ri Thae Song ateşkes ilanını ilan ettiğinde bu tutumunu yineledi. "KDHC etrafındaki siyasi koşullar değişmediği ve ABD'nin agresif politikası değiştirilmediği sürece savaşın sona erdiği yüzlerce kez ilan edilse de hiçbir şey değişmeyecektir." Ri, "Savaşın sona erdirilmesi ilanının bugünün sorunu olmadığını ve durumlardaki değişiklikler üzerine bir anda sadece bir kâğıt parçası haline gelebileceğine dair tutumumuzu zaten açıklığa kavuşturduk" diye ekledi.
Biden yönetimi yetkilileri, ABD'nin KDHC'ya karşı düşmanca bir niyeti olmadığını defalarca belirttikleri halde bu ulusu ablukaya alıp ekonomik olarak boğmaya devam ettiler. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Kuzey Kore'ye "spesifik önerilerde" bulunulduğunu söyledi. Önerilerin niteliği hakkında hiçbir şey bilinmemekle birlikte, Kuzey Korelilerden yanıt gelmemesi, ABD'nin tek taraflı silahsızlanma talep etmesi karşılığında diplomatik birkaç öncelik sunma konusundaki alışılmış yaklaşımına sadık kaldığını ortaya koymaktadır.
KUZEY’İN KAYGILARI DİKKATE ALINMALI
Ekim ayında Çin ve Rusya, ülkenin nükleer ve uzun menzilli balistik füze testlerine kendi kendine dayattığı moratoryuma sürekli bağlılığının bir takdiri olarak, Kuzey Kore nüfusunu hedef alan ekonomik yaptırımların düşürülmesi için Birleşmiş Milletler'de bir karar tasarısı sundu. Çin BM elçisi Wang Qun, "Açıkçası, KDHC-ABD diyaloğundaki çıkmazın temeli, KDHC tarafından alınan nükleerden arındırma önlemlerinin gerektiği gibi dikkat alınmamış ve KDHC'nın meşru ve makul endişelerinin doğru şekilde giderilmemiş olmasıdır" dedi.
Tahmin edildiği gibi, ABD tarafı tepki gösterdi. ABD'nin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield bunun yerine BM üye ülkelerini yaptırımların uygulanmasını hızlandırmaya çağırdı.
Biden yönetimi, daha yumuşak bir tutum sergilemek yerine, 10 Aralık'ta çok sayıda kişiyi ve Kuzey Kore'nin animasyon firması SEK Studio'yu hedef alan daha fazla yaptırım açıkladı. Ayrıca SEK Studio ile iş yaptığı için Çinli bir animasyon şirketi de yaptırıma uğradı. Asan Politika Araştırmaları Enstitüsü'nde araştırma görevlisi olan Go Myong-hyun'a göre, Biden yönetimi Kuzey Kore'ye ve dünyanın geri kalanına, ABD hükümetinin geri adım atmayacağına ve Kuzey Korelilerin dış dünyayla ticaret yaparak tek bir kuruş bile kar elde etmeyeceğine dair çok güçlü bir mesaj gönderiyor.
Biden yönetimi bu eylemi Philip Goldberg'i Güney Kore büyükelçisi olarak atayarak devam ettirdi. Bu tercih, Washington'un cezalandırma yaklaşımına bağlı kaldığını gösteriyor. Goldberg, Obama yönetimi sırasında Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımların uygulanmasında koordinatör olarak görev yaptı. Bu pozisyon onu yurtdışına gitmeye ve Kuzey Kore ile ticaret ve finansal operasyonları ortadan kaldırmak için yabancı siyasi ve bankacılık yetkilileriyle görüşmeye yönlendirdi. Felsefi olarak, agresif bir dış politikayla iyi uyum sağlıyor. Bolivya Büyükelçisi olarak, sağ muhalefetle görüştüğü için ülkeden kovuldu. 2019'da Senato Dış İlişkiler Komitesi'nde Kolombiya Büyükelçisi adaylığı duruşmasında Goldberg, ABD'nin Venezuela hükümetini devirme kampanyasını destekleme sözü verdi: "Onaylanırsa, Venezuela'ya demokrasiyi geri getirme çabaları konusunda Kolombiya ile birlikte çalışacağım. Yetkili, ABD hükümeti, Geçici Venezuela Devlet Başkanı Juan Guaido'yu ve Venezuela halkının özgürlük arayışını desteklemek için tüm diplomatik ve ekonomik cephelerde çatışmaya devam ederken tüm seçeneklerin masada kaldığını açıkça belirtti" diye ekledi. Yeni büyükelçi, KDHC ile ilgili konvansiyonel düşünceye meydan okuması beklenebilir bir adam değil.
WASHİNGTON DÜŞMANLIKTAN VAZGEÇMİYOR
KDHC, ABD'nin düşmanca politikasından vazgeçmek istemediği ve son zamanlarda silah testlerini hızlandırdığı sonucuna vardı. Punggye-ri nükleer deneme sahasının yıkılması ve uzun menzilli balistik füze denemelerine kendi kendine ilan ettiği bir moratoryum ilanına karşı, ABD’den KDHC'nın bombalanması, işgali ve Kuzey Koreli yetkililere suikast düzenlemek için komando timlerinin sızmasının provasını yapan askeri tatbikatların boyutunda geçici bir azalma dışında gelen bir önlem olmadı.
Bu arada, Güney Kore ordusu teknolojik yükseltmelerini hızlandırıyor ve Moon yönetimi her yıl ortalama yüzde 7,4 oranında askeri harcamaları arttırıyor. ABD ise Asya-Pasifik'teki askeri varlığını genişletiyor. En son geçen yıl iki kez kıtalararası balistik füzeler fırlattı.
Kuzey Koreliler, ABD ve Güney Kore'nin silah gelişmelerine karşılık olarak askeri kapasitelerini modernize etmek zorunda hissediyorlar. Sonuç olarak, hedefteki tarafın çabalarının gayrimeşru olduğu düşünülen bir silahlanma yarışı devam ediyor. KDHC lideri Kim Jong Un, "Güney Korelilere karşı silahlanmanın bu topraklarda tekrarlanmaması gerektiğini" vurguluyor. "Biriyle bir savaştan bahsetmiyoruz ama savaşın kendisini önlemek ve devletimizin egemenliğini korumak için savaşı caydırıcı bir güç inşa ediyoruz." Ve bu ABD'yi ilgilendiren bir konu. Kendini savunabilen küçük hedefli bir ulus kötü bir emsal teşkil eder ve seçenekleri sınırlar.
Batılı medya ve yetkililer, Kuzey Kore füze denemelerini her seferinde bir "tehdit" veya "provokasyon" olarak nitelendirirken benzer testler yapan diğer ülkeleri görmezden geliyor. Örneğin Hindistan, Kuzey Kore gibi Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması'na üye değil ve geçen yıl 27 Ekim'de kıtalararası balistik füze fırlatmasına ses çıkarılmadı. Şüphesiz, Times of India'nın lansmanı "Çin'e sert bir sinyal" olarak tanımlaması Washington tarafından hoş karşılandı. Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması üyesi olmayan diğer iki nükleer güç olan İsrail ve Pakistan ABD'li yetkililer ve medyanın hiç ilgilenmediği balistik füze programlarına sahip.
OYUNDAKİ ÇİFTE STANDART
Oyunda çifte standart var. Birleşmiş Milletler Sadece Kuzey Kore’nin test yapmasını yasakladı ve tüm nüfusa karşı bir savaşa yol açacak kadar ezici ekonomik yaptırımlarla cezalandırdı. Son seyir füzesi ve hipersonik füze fırlatmaları gibi normalde yasak olmayan askeri testler bile kınanıyor. ABD'nin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield geçtiğimiz günlerde kışkırtıcı bir dil kullanarak Kuzey Kore'nin testlerini "saldırı" olarak nitelendirdi ve "Kuzey Koreliler üzerindeki baskıyı artırmaya devam edeceğine" söz verdi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçtiğimiz günlerde Hwasong-12 orta menzilli balistik füze fırlatması nedeniyle KDHC'yi suçlayarak bunun sadece BM yaptırımlarını değil, aynı zamanda "KDHC'nın açıkladığı moratoryumu" da ihlal ettiğini ileri sürdü. Bu düpedüz bir yalandı, çünkü Kuzey Kore'nin testlerde kendi kendine dayattığı moratoryum sadece uzun menzilli balistik füzeler için geçerlidir.
Kuzey Kore neden cezalandırılıyor? Thomas-Greenfield'a göre, bunun nedeni bu ulusun "barış, güvenlik ve dünya için ciddi bir tehdit" olmasıdır. Bu dil, KDHC'yı "ABD ve ortakları için bir tehlike kaynağı" olarak nitelendiren ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken tarafından da kullanıldı. Amerikalı yetkililerin alay konusu olmadan bu şekilde konuşabilmesi, ABD propagandasının etkinliğine bir örnektir. Kore Savaşı yaklaşık 70 yıl önce durduğundan beri KDHC barış içinde. Buna karşın İkinci Dünya Savaşı'nı takip eden on yıllarda, ABD çok sayıda ülkeyi bombaladı ve işgal etti, yabancı hükümetleri baltaladı ve devirdi, askeri üslerini diğer ulusları tehdit etmek için dünyaya yaydı ve binlerce sivili insansız hava aracı saldırısı ile katletti. ABD şu anda Rusya'ya karşı savaşı körüklemeye çalışıyor. Yine de Batı'daki ortak algı gerçekliği reddediyor.
Kore Savaşı'nın barışçıl bir şekilde sona erip ermediğine bakılmaksızın, ABD'nin Güney Kore için daha geniş planları var. Biden yönetiminin merkezi dış politika hedefi, ABD'nin Çin üzerindeki hakimiyetini sağlamak için Asya ülkeleriyle ittifaklar kurmaktır.
Güney Kore'nin coğrafi konumu, Biden yönetiminin Çin karşıtı projesinin ön cephesine yerleşiyor ve Korelilere bu çabada "kuvvet çarpanı" rolü atanıyor. Güney Korelilerin bu konuda bir seçeneği olduğu kabul edilir. Korelilerin ABD'nin Çin'le karşı karşıya gelmesine ve Asya-Pasifik'te ABD'nin üstlenmeyi seçebileceği herhangi bir askeri maceraya destek vermeleri bekleniyor. Amerikalı bir askeri yetkiliye göre, Güney Kore "sadece yarımadada değil, bölge genelinde net bir güvenlik sağlayıcısı" olarak hareket edecek.
Geçen mayıs ayında Biden ve Moon ortak bir bildiri yayınlayarak "ABD-Güney Kore ittifakının giderek küreselleşen bir rol oynayacağını" taahhüt ettiler ve iki ulusun ilişkisinin "Kore Yarımadası'nın çok ötesine uzandığını" iddia ettiler. Moon ayrıca ülkesinin politikasını "ABD'nin özgür ve açık Hint-Pasifik vizyonu" ile uyumlu bir şekilde hizaya getireceklerini söyledi.
Aralık ayında ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Güney Koreli mevkidaşı Suh Wook ile Seul'de bir araya geldi. Austin, "bölgesel endişelerini ele almak için ittifakımızın odağını genişletmenin yollarını tartıştık" dedi. Çin karşıtı düşmanlık için tanıdık sözler söyleyen Austin, "Hint-Pasifik'teki kurallara dayalı düzene olan ortak bağlılığımızı vurguluyoruz" ifadelerini kullandı. Buna ek olarak Austin, Suh ile "bölgesel güvenlik iş birliğini ve kapasite artışını genişletmenin ve geliştirmenin yollarını keşfetme konusunda anlaştılar" diye bildirdi.
ÇİN’E KARŞI ÇEVRELEME STRATEJİSİ
Kore uzmanı Simone Chun'un yarımadaya barış getirmek için bir savaş sonu ilanı yapılmasına gördüğü ana engel ABD'nin çevreleme politikası ve stratejik çıkarları için müttefiklerine baskı uygulaması. Moon yönetimi altında, "Güney Kore'nin güvenlik politikası ABD'ye bağlı oldu ve Güney Kore, ABD'nin Çin’e karşı çevreleme politikasına uygun şekilde hareket etmek için stratejik bir anlayışa sahip değil." Chun, Kore Yarımadası'ndaki gerginliği azaltmak için potansiyel olarak daha umut verici bir yol sunmak için Günışığı Politikasının yeniden canlandırılmayla savaş sonu ilanını desteklemeyi öneriyor. Kim Dae-jung'un başkanlık döneminde başlatılan ve halefi Roh Moo-hyun tarafından sürdürülen Günışığı Politikası, Koreler arası ilişkileri çatışmadan iş birliğine yönlendirdi. Ancak Roh'un görev süresi 2008'de sona erdiğinden beri hiçbir Güney Kore devlet başkanı buna uymadı. Chun'un önerisine göre Güney Kore'nin pasif bir rol oynamasına ve ABD uzlaşmazlığına boyun eğmesine gerek yok. Bunun yerine, kendi programını başlatabilir.
Güney Koreli ilericilerin ve ABD emperyalizminin farklı hedefleri olduğu göz ardı edilemez. Sınıfları ve ulusal çıkarları zıt kutuplarda. Olumlu bir değişiklik olursa, bunu Koreliler yapacaktır. Tim Beal'ın belirttiği gibi, "Barış, ABD'nin Doğu Asya'daki ileri pozisyonunun gerekçesini boşa çıkarıyor. Tüm bu Güney Kore'deki ve Japonya'daki üslerin gerekçesini baltalıyor. Ve Güney Kore askeri gücünü kullanmalarını anlamsız kılıyor. Kore'deki barışın Çin'in çevresini kontrol altına almalarını engellediğini düşünüyorlar."
Güney Kore'deki bir sonraki başkanlık seçimleri çok şey ifade edebilir. Muhafazakârın zaferi Biden yönetimine otomatik olarak istediği her şeyi verir. Yoon, ABD militarizmiyle yakın müttefik olma niyetini açıkça belirtti. Lee Jae-myung'un galibiyeti ise daha fazla umut sunuyor. Lee, Moon'dan daha bağımsız bir yol çizmeyi vaat ediyor. Washington'un şiddetli muhalefetinin kesinliği göz önüne alındığında, bunu takip edip edemeyeceği görülecektir. Güney Kore'deki ilericiler önümüzdeki aylarda iki yönlü bir mücadeleyle karşı karşıyalar: Koreler arası ilişkileri geliştirmeleri için hükümetlerine baskı yapmak ve ABD'nin Çin karşıtı askeri makinesine sürüklenmeyi engellemek. Her iki meselenin de merkezinde ABD'nin Güney Kore'nin egemenliğine göz dikmesine karşı direniş var. Kolay olmasa da gerekli bir mücadele.
Counterpunch’tan çeviren Umut Deniz Aydın / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder