'Dünyada iki temel sınıf var, tekellerin yönlendirdiği sermaye ve işçi sınıfı öncü siyasetinin yönlendirdiği emekçi sınıflar.'
Dünyada hemen bütün halklar giderek derinleşen bir yaşam güçlüğü ile karşılaştılar. Bu genel duruma karşılık eşitsiz gelişim bazı ülkelerin halklarını daha hızlı girdaba çekti. Son aylarda halkın protesto gösterileri ile sarsılan Sri Lanka bu ülkelerden biri.
Sri Lanka’da son dönemde yapılan zamlarla yaşamın emekçiler için dayanılmaz hale geldiği söyleniyor. Ukrayna savaşına bağlı olarak petrol ve gıda fiyatlarındaki artış, dış ödemelerde güçlük çekilen ülkede trajik sonuçlara yol açıyor. Örneğin kâğıt bulunmadığı için okul sınavları iptal ediliyor. Petrol kıtlığı nedeniyle elektrik üretilemiyor ve uzun süreli elektrik kesintileri oluyor. Belki en zor kabul edilebilecek olanı ise ilaç bulunmadığı için büyük bir sağlık sorununun yaşanıyor oluşu. Anestezik ilaçların kıtlığı ameliyatları yapılamaz hale getiriyor.
Ülkenin dış borcunun katlanarak arttığı ve milli gelirin yüzde yüzünü aştığı söyleniyor. Döviz rezervlerinin eridiği ülke büyük bir dış ödeme krizi içinde bulunuyor.
Ana muhalefet partisinin çağrısı ile sokağa dökülen halkın büyük kentlerde gösteriler yaptığı ve polisle çatıştığı bildiriliyor.
Sri Lanka aslında dünyanın birçok yerinde yaşananın hızlanmış bir modelini sunuyor. Biraz daha yakından bakmakta yarar var.
Sri Lanka önce Portekiz, sonra Hollanda ve en nihayet İngiltere tarafından sömürgeleştirilmiş. Eskiden kaçak çay denilince akla gelen Seylan çayı burada üretiliyordu, İngiliz sömürge yönetimi bu ülkeyi Seylan olarak adlandırmıştı.
Muhakkak çok değerli ama burada girmeyeceğimiz uzun mücadeleler sonucunda Seylan 1948’de bağımsızlığını kazandı. İşçi sınıfı partilerinin uzun soluklu mücadelelerine sahne oldu.1972’de yeni anayasa ile halen sürmekte olan adını aldı ve Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Ülke bir süre kamucu, sosyal devletçi ve planlamacı bir şekilde yönetildi.
Ancak 1970’lerin sonuna gelindiğinde ülkenin isminde sermayeyi temsil eden “demokratik”in emekçi sınıfları temsil eden “sosyalist”i yendiği görüldü. Çok tanıdık olan özelleştirme ve yağma sürecine tanıklık edildi. Süreç kamusal olan kadar doğal güzelliklere sahip Sri Lanka tabiatının tahrip edilmesi ile de gitti.
Sri Lanka’nın kuzeyindeki ayrılıkçı Tamil hareketi 2009’da şiddetle bastırıldı.
Ve sonra artık yine çok tanıdık gelen sermaye sınıfının iki hizbinin oluşma süreci izlendi. Aşağıdaki haritada Sri Lanka’nın stratejik konumu görülüyor. Bir yandan Hint Denizinde Hindistan’ın güney komşusu, öte yandan Pasifik ile Afrika-Ortadoğu-Avrupa’yı birbirine bağlayan deniz yollarının üzerinde bulunuyor.
Hint Okyanusu’nda Hindistan’ın komşusu olan ada ülkesi Sri Lanka görülüyor. Yeni İpek Yolu'nun üzerinde kalan Sri Lanka’da Çin kredisiyle inşa edilen ve borç ödenemediği için Çin’e 99 yıllığına kiralanan Humbantota Limanı da izleniyor.Sri Lanka stratejik konumu nedeniyle kendisini şiddetli bir Hindistan-Çin ve Batı emperyalizmi-Çin rekabetinin ortasında buldu. Çok yoğun Çin kredisi ile başlayan alt yapı çalışmaları çoğunlukla ülke gereksinimlerinden çok Çin’in uzun vadeli stratejik planları ile ilgiliydi.
Sermaye sınıfı ve siyasi partileri bu rekabet üzerinden şekillendi. Örneğin şu an yönetimde bulunan parti –biri başkan diğer başbakan olan Rajapaksa kardeşler- Çin yanlısı, ana muhalefet ise ABD yanlısı olarak biliniyor. Sermaye düzeninin bütün çürümüşlüğü ile sürdürülmesinde ise aralarında bir farklılık bulunmuyor.
On yılı aşkın bir süredir hizipler arası tepişme milletvekili transferleri, Anayasa darbeleri ve çeşitli seçim oyunları ile sürüyor.
Ancak zaman zaman kaos yaratıcı ve dış müdahale ile gerçekleştirilme olasılığı yüksek kanlı olaylar da devreye giriyor. 2019’da bu köşede ele aldığımız aynı anda birçok kilisenin bombalanması ve 300 kadar insanın ölümüyle sonuçlanan, planlı ama görünüşte hedefsiz eylem de buna dâhil.
Şimdi emekçi halkın çok haklı isyanı muhalefet tarafından istismar ediliyor gözüküyor.
Kazakistan, Pakistan, Sri Lanka…
Emperyalist rekabet dünyanın birçok ülkesinde emekçi halkın çıkarlarını örten, çarpıtan bir yarılmaya yol açıyor. Türkiye de bu modelin kapsamında ele alınmalı.
Oysa 21. yüzyıl aşağıdaki fikrin etrafında şekillenecek:
Dünyada iki temel sınıf var, tekellerin yönlendirdiği sermaye ve işçi sınıfı öncü siyasetinin yönlendirdiği emekçi sınıflar.
Bu zorunlu yarılmanın dışında hiçbir şey emekçilerden yana değil.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder